Siyasi tartışmaları her zaman ciddi ve düzeyli biçimde yürütmeye özen gösteririm. Ama özellikle de, içinde bulunduğumuz dönem bu hususa azami önem veriyorum. Zira, birincisi, Türkiye ve bölge ve dahası tüm dünya çok karanlık bir dönem geçiriyor. Batı’da dahi insanlar sokakta, bölgede birçok ülkede sıcak çatışmalarda insanlar can veriyor, bir büyük dönüşüm tünelinin sonundaki ışık gözükmüyor. Böyle bir ortam, siyasal konular bir yana hepimizin insanlık ve temel değerler üzerine uzun boylu ve ciddi ciddi düşünmemizi gerektiriyor. Vakit, sığ çekişmeler ile geçirilecek vakit değil.
İkincisi, Türkiye’de gelinen noktada, siyasal tartışmanın yerini, büyük ölçüde düzeysiz polemikler, itham ve yaftalamalar almış vaziyette. Benim ne siyasi anlayışım, ne insanlığa ilişkin tasavvurum, ne de kişiliğim, bu tür bir ortamda polemiklere girişmeye müsait değil. Hakkımda yürütülen kara propaganda harekâtının, her şey bir yana, beni çok sinirli, kolay tepki veren biri olarak takdim etme çabasına rağmen, çok şükür hiç de duygusal tepkiler veren biri değilim. Haklı olduğumu düşündüğüm konularda yapılan saldırı ve karalamalar beni hiç mi hiç etkilemez. Son dönemde, doğru olduğunu düşündüğüm yerde olduğum için, vicdanım ve kafam çok rahat. Mağdurların yanında olmak adına, eğilip bükülmemenin büyük huzuru içindeyim. O kadar ki, bu durum beni, sataşmalara karşı haklı tepki verme konusunda bile bir tür rehavete sürüklüyor.
Kara kampanyadan haberim var
Ancak belli ki, bu durum bazılarının meydanı iyice boş bulup ileri geri konuşma konusunda cesaretlendiriyor. İçinde bulunduğu düşünsel-ilkesel darboğaz yüzünden olsa gerek, son zamanlarda iyice saldırgan bir polemikçiliğe sürüklenmiş olan Prof. Halil Berktay (Taraf), bu meyanda, beni ‘Ergenekoncu’ diye yaftalama gafletine düşmüş. Kendisine öncelikle haddini bilmesini tavsiye ediyorum. Bana ilişkin böyle bir kara kampanyadan haberim var ama, Ergenekoncu olmadığımı ispat çabasına girmek bile zul gelir. Öyle olduğu için bu konuda yazıp çizme lüzumu hissetmiyorum. Ama yukarıda dediğim gibi, hal böyle diye, herkesin gemi azıya almakta fazlaca ileri gittiğini görüyorum.
Yazdıklarım ortadadır
Siyasi sicilim şeffaf ve ortadadır, benim Prof. Berktay gibi, geçmişimin herhangi bir noktasında darbe savunmuşluğum veya bunun kıyısından geçmişliğim yok. Yazdıklarımın söylediklerimin arşivi ortada. Bazı şeyleri ikide bir hatırlatmıyorsam, bunu adaba aykırı bulduğum içindir. Bana darbecilik yaftası yapıştırmak için Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı konusunda bakışımı parmağa sarmaya çalışanlar, gerekçelerimin ne Gül’ün şahsıyla, ne de darbe katakullileri ile hiçbir alakası olmadığını aslında biliyorlar. Dahası, o dönemde kimin ne yazdığını, ne düşündüğünü, hele hele Gül’ün Cumhurbaşkanlığı konusunda olumsuz tavır açısından pek de yalnız olmadığımı hatırlamaları gerekir. Daha önce de söyledim, hiç olmazsa Yeni Şafak arşivlerine baksınlar diyorum ve bu konuda daha fazla bir şey yazmayı etik bulmuyorum.
Gerdan kırmak gibi bir âdetim yok
Prof. Berktay’ın ve kendi gibilerin iddia ettiği gibi, ‘AKP’nin işini zorlaştırsın da ne olursa olsun’ gayreti içinde olmadığımı da en başta AKP’liler gayet iyi bilir. Dahası, 28 Şubat döneminin sakıncalı kişilerinden biri olduğum için üniversiteye dönmem bile, ancak AKP iktidarı ile yaşanan normalleşme döneminde mümkün oldu. İlk TV programım da, zamanında ‘İslamcılık’a fazla destek verdiğim düşünüldüğü için son bulmuştu, bu tür örnekleri çoğaltmayı kendime yakıştırmadığım için burada kesmek istiyorum. Ancak, son olarak, derdi AKP iktidarına taş koymak olan birinin 2005 yılında, Kürt meselesi konusunda AKP tavrından umutlanarak Başbakan ile görüşme çabası içine girmesinin düşünülemeyeceğini hatırlatmak gereği duyuyorum.
Gelelim, Berktay’ın ifadesi ile, ‘Kürt milliyetçiliğine göz kırpma’ meselesine. Benim hiçbir çevreye, (birçokları gibi) göz kırpmak, gerdan kırmak gibi bir âdetim olmadığını herkes bilir. Kürt siyasal hareketine, kendi düşüncelerim sınırlarında verdiğim destek açık ve nettir, gerekçelerini sürekli yazıyorum isteyen beğenir, isteyen beğenmez. Diğer taraftan, Kürt siyasal hareketinin ‘Kürt milliyetçiliği’ diye tanımlanıp tanımlanamayacağı konusu tartışmaya açıktır, bu konuda farklı fikirlere sahip olmak son derece doğaldır. Bu başka, bir yaftalama üzerinden karalama yapmaya girişmek başka.
Su yüzüne çıkan ‘oryantalizm’
Bu arada, son zamanlarda ‘Türkiye aydınları’ arasında gittikçe su yüzüne çıkan ‘Türk oryantalizmi’nin, Berktay’ın yazısında bir kez daha ortaya çıktığını düşünüyorum. Prof. Berktay, benim Kürtlere göz kırptığımı onların da bunu ‘sandığını’ ileri sürmüş. Berktay’a göre, bir tek o akıllı, Kürt siyasal hareketi içinde yer alanların tümü ise, kendisine göz kırpanın peşine takılacak kadar aptal, ‘düşünemiyor ve değerlendirmiyor’; ‘yutuyor ve sanıyor’!
Sonuçta, Berktay’a sadece tüm bunları yazmak zorunda bıraktığı için kızdım, tam da bu nedenle bir kez daha bu konuya dönmeyeceğimi belirtmek isterim. Ama tabii her şeyden önce, kendisine içinde bulunduğu sıkıntılı durumda geldiği nokta dolayısı ile ‘acil şifalar’ diliyorum.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024