Adım adım bölgesel bir savaşa gidiliyor gibi gözüküyor. Sadece Türkiye’den ve İsrail ile ilişkilerin kopmasından söz etmiyorum, daha geniş bir açıdan bakıldığında, tüm bölgede, ufukta barış ve güvenlik değil, savaş ve yıkım olacak gibi görünüyor.
9 Türkiye vatandaşının ölümü ile neticelenen Mavi Marmara olayının bu noktaya gelmesini sadece İsrail’in geri adım atması engelleyebilirdi, olmadı. Türkiye’nin dış politikasının Mavi Marmara girişiminin peşine takılması bence yadırganacak bir olaydır, ancak bu gemi yola çıkarken düşünülmesi gereken bir şeydi, ölümlü müdahaleden sonra geri adım atmak mümkün değildi. Nihayetinde, bu durum Türkiye’den ziyade İsrail’in kaygılanması gereken bir gelişme. Bu sonuç ile karşılaşmamak için çatışmacı bir politika izlemekten kaçınmaları gerekiyordu. İsrail kendisini yalnızlaştıran politikalarında ayak diremeyi seçti.
Tesadüf değil
Beni kaygılandıran, İsrail ile ilişkilerin bozulması değil, asıl kaygı verici olan, bu toz duman içinde gözden kaçan bazı hususlar. Bunların başında ABD’nin, NATO çerçevesinde kurguladığı, ‘füze savunma sistemi’ni Türkiye’de kurmak üzere Ankara ile anlaşması ve bu anlaşmanın İsrail konusu gündemde iken açıklanması geliyor. Bu durum bana hiç de tesadüf değilmiş gibi görünüyor.
Bu denli önemli bir konu, bu zamanlama sayesinde, İsrail meselesinin gölgesinde kaldı, yani gürültüye gitti. Dahası, muhafazakar basın, ‘Türkiye’ye kurulacak radar sistemi İran’a değil İsrail’e karşı’ diyerek olayı ‘temize çıkarma’ gayretine bile düştü. Oysa gerçeğin bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Dahası, kime karşı olursa olsun, yeni dünya düzeni hizalanmaları içinde Türkiye’nin iddialı bir hamle içinde yer alması hakkıyla tartışılmalıydı.
Türkiye’de dış politika konuları öteden beri siyasal tartışma konusu olmaz, kamuoyunu bilgilendirme gibi bir gayret hemen hiç yoktur. Kamuoyu da, aslında, kaderini belirleme açısından son derece önemli olan dış politika gelişmelerine karşı fazlasıyla ilgisizdir. Eskiden İslami/muhafazakar kesim ABD ile ilişkileri sorgulamaya eğilimliydi. Şimdi bu sorgulamaların önü, iktidar olma durumu ile kesildi, dahası mevcut iktidarın anti-İsrail politikaları bu kesimi o denli rahatlatıyor ki, gerisi hiç de önemli olmuyor. Tam tersine bu durum, tüm iktidar politikalarını fazladan meşrulaştırıyor.
Karanlık günler
Öteden beri, tüm Ortadoğu ülkelerinde iç ve dış politikalar anti-İsrail söylemler ile meşrulaştırılır. İran-Suriye hattında İsrail karşıtlığı resmi söylemin temelini oluşturur. ABD’nin baş müttefiki olan diğer bölge ülkelerinde ise, bu denli keskin bir resmi söylem yoktur, ama anti-İsrail söylem bir çok şeyin üstünü örtmek için ve bu arada muhalefet alanının tümünü doldurmak için kullanışlı bir araçtır. Şimdi Türkiye, bu yola girmiş görünüyor.
Türkiye’nin ‘Ortadoğu’nun baş aktörü’, ‘cihan devleti’ olması heyheylenmeleri, füze kalkanı töhmetinin altına pekala sığabiliyor. En kötüsü, emperyal hevesleri canlanan ve kışkırtılan bir ülkenin savaştan, çatışmadan kaçınması, gözünü budaktan sakınması söz konusu olamayacağına göre, belli ki bizi de, tüm bölgeyi de karanlık günler bekliyor.