Van depremi yıktı, geçti. Hiç olmazsa böyle dönemlerde ‘insani’ kaygılar ve duygular her şeyin önüne geçmeliydi. Yardım için canla başla çalışanları tenzih ederim, ama maalesef siyasi kaygılar geriye çekilebilmiş değil.
Böyle bir zamanda, ‘taş atanları’ diline dolayan, Tanrı’nın Kürtlere ‘lanet’inden söz edebilen insaniyet özürlüleri mevzu bile etmek istemiyorum. Felaket üzerinden ‘birlik, beraberlik, kardeşlik’ mesajlarını dahi yadırgıyorum. Zira, böyle bir durumda birlik, kardeşlik dışında bir şey tahayyül edilebilir mi?
Operasyonlar hız kesmiyor
Nerede olursa olsun, deprem felaketi üzerine ilk konuşulması gereken, 1999 depremi sonrasında olduğu gibi, depreme hazırlıksızlık, tedbirsizlik, yardım çabalarının yetersizliğinin nedenleri gibi konular olmalıydı. Medya her depremde olduğu gibi, eksikler ve aksaklıklara vurgu yapıp, daha çok iletişim ve yardım çağrısı yerine, ‘mucize’ haberlerine öncelik vermeyi tercih etti. Özverili ve başarılı kurtarma çabalarının hakkını vermek tabii ki önemli, ama eksikleri kapatmak için değil, gidermek için, bu yönde teşvik etmek için!
Dünyanın her yerinde, yönetenler güçlü deprem gibi felaketler karşısında zorlanıyor, doğrusu bu. Doğru olmayan zorlukların üstünü kapatma çabası. Dahası, bölgenin Kürt bölgesi olması olayı ister istemez daha çetrefil hale sokuyor. Böyle bir ortamda dahi, o gerilimli ruh hali içinde tepki gösterenler üzerine gaz bombası atılabiliyor.
Ancak daha önemlisi, ülke böyle bir felaket ile karşı karşıya geldiği bir dönemde, askeri operasyonlar hız kesmiyor. İşin burası çok önemli, çünkü, bu ülkede siyasetin ‘insan merkezli’ olmaktan çok güvenlik eksenli uzak olduğu bir kez daha görülüyor. Askeri operasyonlar için, sindirme, bastırma politikaları için harcanan para ve gösterilen titizlik ne yazık ki, insan canını korumak ve refahı için kullanılmıyor. Akıllar siyaseti bu yönde kurma yönünde çalışmıyor. Mesele, kimin iktidarda olduğu değil, bu anlayışın, partiler, şahıslar değişse de, iktidardan hiç inmemesinde! Sivil toplum dediğimiz en geniş toplumun duygu ve düşünce dünyasının bu istikamette şekillenmiş olması.
Bunca kıyamete değer mi?
Oysa, bu tür felaketler ‘ilahi bir mesaj’ olarak okunacaksa, o mesajı, iki günlük dünya için boğazlaşmamak, birbirini hoş tutmaya çabalamak şeklinde okumak daha doğru olmaz mı? Kürtler en fazlası ‘otonomi’ istiyor diye, bunca kıyamet koparmaya değer mi? En azından bir şeyler talep ediyorlar diye tepelerine inmek yerine, durup bir düşünmeye değmez mi? İlahi mesajı böyle de okumak mümkün değil mi? Nihayetinde, hayata dair en önemli mesaj veya bilgi, bu dünyaya kazık çakmayacağımız gerçeğini hatırlamak değil mi?