Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Şafak Pavey’in durumu dolayısı ile gündeme gelen Meclis’te kadınların pantolon giymesine izin veren düzenleme için tüzük değişikliği önermişti. Ve fakat, BDP’nin bu değişikliğin içeriğinin türbanı da içerecek şekilde genişletilmesi önerisi ile kıyamet koptu, öneri geri çekildi. Yine başörtüsü merkezli büyük bir tartışma başladı, ben bu tartışmanın Türkiye’nin siyasi tablosunun iyi bir aynası olduğunu düşünüyorum.
Başörtülü vekil kampanyası
Öncelikle, bu kez muhafazakâr kesimden yazar/düşünür kadınların çoğunun ‘maslahat’ gözetmekten kaçınması ve bu konuda söyleyeceklerini dosdoğru söylemesini çok sevindirici buldum. Oysa, seçim öncesi bu çevrenin düzenlediği ‘başörtülü vekil’ kampanyasının önü, Ali Bulaç’ın önderliğinde kesilmiş ve bu kampanyayı düzenleyen kadınlara çok yakışıksız isnatlarda bulunulmuştu. Buna karşın, pazar günü Radikal gazetesine görüş veren kadınlar son gelişmeyi cesaretle sorgulamayı seçmiş. Daha önce, Nihal Bengisu (Habertürk) ve Cihan Aktaş (Taraf) 14 Ekim tarihli yazılarında bu konuyu enine boyuna irdelemişlerdi. Görmemiş olanlara bu yazıları okumalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca, Hakan Albayrak’ın desteğini açıkça ortaya koymasının çok ilkeli bir tavır olduğunu düşünüyorum (Yeni Şafak, 15 Ekim).
Diğer taraftan, başta Başbakan olmak üzere iktidar partisinin tavrı, özgürlükçü ve ‘ilkeli’ dindarlar ile, ‘pragmatik’ muhafazakârlar arasındaki önemli farkın bir kez daha altını çiziyor. Başbakan’ın bu konunun çilesini çok çekmiş ve zamanında bu konularda çok taarruza maruz kalmış bir siyasetçi olarak ‘ihtiyatlı’ davranması bir yere kadar anlaşılabilir, gerisi kadınların mağduriyetlerinin, siyasi hesapların gölgesinde kalmasından başka türlü izah edilemez. İktidar belli ki, başörtüsü konusunu, en azından Anayasa değişikliği pazarlıklarından önce çözüme kavuşturmak istemiyor.
Ayrıca, belli ki, bu teklifi BDP’nin yapmış olması fazladan bir ‘sıkıntılı’ hale sokuyor. Ama bu sıkıntı da, BDP’yi topyekün siyaset alanı dışında bırakmak çabası dışında hiçbir gerekçe ile izah edilemez. Üstelik, MHP bile bu teklife destek vereceğini açıklamışken, asıl konunun Meclis’te başörtüsü sorununu aşmak olmadığı iyice ortaya çıkıyor. İş bununla da kalmıyor, üstüne üstlük BDP ‘Zerdüştlük’le yaftalanıyor, konu iyice tatsız bir hal alıyor. Ama en önemlisi, başörtüsü meselesi bizzat Başbakan tarafından, bir ‘hak ve özgürlük’ meselesi değil, bir ‘aidiyet’ meselesi şeklinde tanımlanıyor. İşte ‘muhafazakâr demokratların’ geldiği yer bu.
Son olarak, sosyal demokratların bu olaya tepkisi, ne yazık ki eski ezberlerin hiç değişmediğini gösteriyor. Partiden bu tonda açıklamalar geliyor. En başta Şafak Pavey, ‘beni bu işlere alet etmeyin’ türünde açıklamalar yapıyor. Oysa, onun durumu üzerinden gündeme gelen bir konunun, kendi durumunu aşan bir özgürlük talebi haline gelmesine sevinmesi, desteklemesi beklenebilirdi. Ama o, ne de olsa bir CHP’li! Bu tavrı ile hem belli ki partisinin, hem de ‘muhafazakâr ihtiyat’ın simge isimlerinden Taha Akyol’un ‘aferin’ini alıyor (Hürriyet 15 Ekim).
‘Müşkül duruma düşürelim’
Yine de, beni en çok şaşırtan sosyal demokrat çevrenin en özgürlükçü ve demokrat isimlerinden biri olan Altan Öymen’in tavrı oldu. Öymen de, başörtüsü konusunun pantolon konusu ile birlikte gündeme gelmesine karşı çıkmış. Dahası, “muhalefet milletvekillerinin (BDP) türban konusu çıkarıp, ‘iktidarı sıkıştırıp müşkül duruma düşürelim’ hesabının yapılmasından” şikâyet ediyor. Bu konunun ‘enine boyuna tartışılması gereğine’ işaret ediyor (Radikal, 14 Ekim). Daha ne kadar tartışılacak merak ediyorum veya tekrar tartışmak gerekiyorsa hiçbir bahaneye sığınmadan tartışalım. Yeter ki, bu saçmalık bir an önce sona ersin, milletin vekilleri, başörtüsü ile Meclis’te yerini alabilsin.
Nihayet, ‘velev ki’ BDP’liler bunu iktidarı sıkıştırmak için önermiş olsun! Biz konuyu dar bir aralığa, sonu gelmez vehimlere sıkıştırmazsak, iktidar sıkıştırılmış olmaz. Tabii bu konuda taraflar samimi ise, kafaları ve hesapları fevkalade karışık değilse.