Eskiden tüm bakanlıklarda, kurum ve kuruluşlarda hukuk müşavirlikleri vardı. Bir genelge yayımlanacağı zaman mutlaka hukuk müşavirliğiyle koordine edilir, genelgede belirtilen hususların Anayasa ve yasalara uygunluğu konusunda görüşleri alınırdı. Onların onayı istenirdi.
Çok tartışılan bir alkol satış yasağı var, malum. Bazı valilikler Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla alkol satış yasağı koyuyor. Bu kurullarda kuşkusuz hem hekimler hem hukukçular var. Ancak şu ana kadar bu yasağın Kovid salgınının önlenmesine faydasını ve mantığını kimse açıklayamadı. Valiliklerde bu yasağa itiraz eden hukukçu ve tıp adamları oldu mu? Hiç duymadık. Satış yasağının salgına faydası varsa dünyada bir başka ülkede neden benzer önlem yok? Neden bugüne kadar Türkiye’de de bu önlem uygulanmadı?
***
Bu arada CHP’li İzmir ve Aydın belediye başkanları il Hıfzıssıhha’nın alkol yasağı kararına imza atmamışlar. Bunu da gururla ilan ediyorlar.
Bu başkanlar alkol satış yasağına imza atmama nedenlerini neden kamuoyuna açıklamıyorlar? Partileri neden ortada Anayasa’ya ve bilime uymayan bir karar
Batı televizyonlarını izleyenler görüyorlar. O televizyonlardaki tartışma programlarında uzmanlar konuşuyor, faydalı konular ele alınıyor, izleyiciye bilgi veriliyor, yeni fikirler üretiliyor.
Bizim tartışma programları farklı. Bizde hep aynı kişiler hiç anlamadıkları konularda ahkâm kesiyor. Uzmanlar ekrana çıkarılmıyor. Bir konu tartışılıyor gibi yapılıyor ama tartışılmıyor, laf kalabalığı arasında vatandaşın kafası karıştırılıyor. Gerçekler örtülüyor. İnsan bunları izlerken bildiğini de unutuyor. Halk o yüzden dizilere sardırmış durumda.
Peki, diziler izleyenlere hangi mesajları veriyor?
Eski bakanlardan Tınaz Titiz “Türk dizilerinin saklı içerikleri”ni irdelemiş. Bakın hangi mesajları görmüş:
“ * Sadakatsizlik ahlaksızlık değildir.
* Çalışmak gereksizdir, değirmenin suyu bir yerlerden gelir.
* Zenginin her şeye sahip olma hakkı vardır. Parasının satın alamadığı şeylere entrika ve dalavereyle sahip olur.
* Zenginlerin hayatı önemlidir, fakirlerin hayatı önemsizdir.
Bizler 50’li yıllarda Saint Benoit lisesinde Türk, Ermeni, Rum, Musevi öğrenciler birlikte okuduk. Ermeni hocamız oldu (Mösyö Papazyan)... Arkadaşlarımız oldu (Vahram Elmacıyan, Berç Koryan, ...) Yıllar yılı aramızda hiç 1915’in adı geçmedi. Bunun sebebini birkaç yıl önce Serdar Korucu ve Aris Nalcı’nın yazdığı “1965” adlı kitaptan öğrendik.
Dünyada 1965 yılına kadar kitlesel bir anma yapılmamıştı.
İlk büyük gösteri 24 Nisan 1965’te Sovyetler Birliği’nde Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılıyor. 100 bin kişilik bir kitle, Opera Meydanı’nda toplanarak yürüyüşe geçiyor ve Ermeni tehcirini sembolize eden anıta karanfiller bırakıyor.
Türkiye şaşkın. Bizim gazeteler bu kampanyanın arkasında genellikle Yunanistan’ı görüyor. Aziz Nesin ise ‘Parmak’ başlıklı yazısında “Ermenileri Amerikalılar kışkırttı” diyor.
Yorum gerçekçi. Çünkü ABD ile Sovyetler arasında 1962 yılında patlak veren Küba füze krizinin ardından ABD Rusya’yı ayrıştıracak yollar
Turgut Özal ABD’de Ermeni soykırım tasarıları gündeme geldiğinde parlak bir fikir ortaya atmış:
- Bırakalım soykırım desinler, bir atımlık baruttur, atsınlar biz de uğraşmaktan kurtulalım, demişti.
Kendisine bunun bir atımlık barut olmadığı, çok kritik sonuçlarının olacağı zar zor anlatıldı. Türkiye, ABD’nin soykırım kararları almaması için yıllar yılı diplomatik çaba gösterdi. Ancak o berbat sözcüğün sonunda Başkan Biden tarafından dile getirilmesini önleyemedik. Bu telaffuzun sonuçları ne olacak? Tam bilinemiyor. ABD mahkemelerinde Ermeniler tarafından açılacak tazminat davalarında Başkan’ın bu çıkışından sonra Türkiye aleyhinde kararlar çıkmasının kolaylaşacağı söyleniyor. Başka sakıncalar da yaşayabiliriz.
Peki, Türkiye şimdi ne yapmalı? Büyükelçi Onur Öymen’in görüşleri şöyle:
“Türkiye, ‘Bunu kınıyoruz, reddediyoruz’ demekle yetinemez. Türkiye’nin vereceği karşılık, gelecekte bu tür söylemlerde bulunabileceklere karşı caydırıcı bir etki yapmalı.
1948 tarihli BM
Her yıl bu zamanlar 1915 Ermeni hengâmesi gündeme geldiğinde hatırıma Hasan Esat Işık Bey gelir. (Eskiler 1915’e Ermeni Hengamesi derlerdi.)
Hasan Esat Bey “aydın ve yurtsever bir devlet adamı” denildiğinde aklıma ilk
gelen isimdir.
Kendisini tanımak, siyasetçi-gazeteci ilişkisini yaşamak ve yıllarca dostluk etmek onuruna eriştim. Bu benim için bir talihtir.
Hasan Bey gazeteci arkadaşımız Zeynep Atikkan’ın dayısıydı. Sanırım ilk tanışıklığımızı sevgili
Zeynep sağlamıştı.
Hasan Bey 1962-1973 yılları arasında Brüksel, Moskova ve Paris Büyükelçiliğinde bulundu. Paris Büyükelçimiz iken, Ermenilerin Marsilya’da yaptırdıkları ‘soykırım anıtı’ açılışına Fransız bakanlardan birinin katılmasının ‘Fransa bu iddiayı benimsiyor’ anlamına geldiğini söyleyerek Paris’i terk etmişti. Olay yalnız Türkiye değil Avrupa’da da yankılar yarattı. Yıllarca konuşuldu. Ne var ki sonraki yıllarda Ankara aynı duyarlığı sergilemediği için bu kin anıtları çoğaldı.
Hasan Bey, 1973 yılında Dışişleri’nden ayrılarak CHP’de siyasete girdi. Bursa Mil
Adı Faruk Fatih Özer. En fazla 30’lu yaşlarda bir genç dolandırıcı. Çiftlikbank dolandırıcısı Mehmet Aydın halkı inekten para kazandırma vaadiyle dolandırmıştı, Faruk Fatih Özer de dijital para birimi “Bitcoin” ile kısa sürede zengin etme vaadiyle dolandırdı.
Fatih Özer, “Ben bunun borsasını kurdum, şirketimin adı da Thodex” diyerek 490 bin dolayında insandan topladığı 2 milyar dolar parayla geçtiğimiz hafta yurt dışına kaçtı. Geride, Bitcoin’in ne ve nasıl bir sistem olduğunu bilmese de kısa sürede çok kazanç hayaliyle para kaptıran 500 bine yakın insan kaldı.
İyi de Faruk Fatih Özer bu dolandırıcılığı nasıl bu kadar kolay yapabildi? Yapabildi çünkü karşısında bir yasal engel yoktu.
Oysa… CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer yaklaşmakta olan tehlikeye dikkati ta 4 Aralık 2017’de çekmiş. Dünyada hızla yaygınlaşan Bitcoin uygulamasına karşı dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’a verdiği soru önergesiyle özetle şu soruları yöneltmişti.
“Bitcoin’in herhangi bir merkezi kuruma bağlı
Bu sütunda geçen yıl 17 Ekim’de TÜBİTAK’ın geliştirdiği ve Sağlık Bakanlığı’nca kullanılan ÜTS (Ürün Takip Sistemi) isimli bir uygulama olduğunu, bunu cep telefonuna indirdiğimiz takdirde piyasada satılan maskelerin kutuları üzerindeki barkodu okutarak o maskelerin Sağlık Bakanlığı kayıtlarında olup olmadığının görüldüğünü yazmıştık.
Aynı yazıda devletin nedense bu sistemi halka duyurmadığını da kaydetmiştik
Yazımız fayda etmedi. Sistem vatandaşa yine duyurulmadı.
Her türlü kontrolden uzak üretilen kalitesiz maskeler piyasayı doldurdu.
Ticaret Bakanlığı geçen hafta 33 farklı marka maskenin güvensiz olduğunu, markalarını bildirerek açıkladı. Halkın çoğunluğu bu güvensiz maskeleri kullanmaya devam ediyor...
Titiz okurumuz Metin Bey diyor ki:
“Hala piyasada satılan maskelerin üzerindeki barkodlarını, cep telefonumdaki ÜTS uygulaması ile kontrol ettiğimde, bunların büyük kısmının kayıt dışı ürünler olduğunu üzülerek görüyorum.”
Sağlık Bakanlığı neden halka gerekli uy
Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ölümünün 28. yılında kabri başında devlet töreniyle anıldı. Hakkında övgü dolu sözler söylendi. Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “O örnek bir siyaset ve devlet adamıydı” sözleri kendi partisi içinden eleştiri aldı.
ANAP’ı kurarak Türk siyasetinde söz sahibi olan Özal’ın en büyük hamlesi özelleştirme idi.
- Neydi özelleştirme?
- Denildi ki mülkiyet halka yayılacak. İşçiler çalıştıkları KİT’lerin hisse senetlerini alıp onların sahibi olacak. Zarar eden kuruluşlar kâr etmeye başlayacak. KİT’ler özelleşince devlete yük olmayacak...
- Peki, ne oldu?
- KİT’lerin kredileri kesildi. Kâr eden KİT’ler zarar ettirildi. Kârlı kuruluşlar blok halinde yerli ve yabancı sermayeye satıldı. Zarar edenler elde kaldı. İşçiler çalıştıkları KİT’lerin hisse senetlerini alacaktı. Bu beklenti boşa çıktı. Halka verilen sözler tutulmadı.
- Peki, sonra?
- KAMU kuruluşları rastgele satıldı. Siyasi yakınlık gözetildi. İşten anla