Rıfat Ilgaz’ın biricik oğlu
Aydın Ilgaz’ı kaybettik. Uçak mühendisi Aydın, sırf babasına destek için THY’deki işinden ayrılmış, Çınar Yayınları’nı kurmuş, son 30 yılını babasına ve onun kitaplarını basıp yaymaya ayırmıştı. Ayrıca çok yararlı kitaplar da yayımladı. Tanıyanlar bilir. “Dünya iyisi” sıfatını hak eden bir insandı. Geride kalan zarif eşi Nilgün ile çocukları Kerem, Anıl ve Elif’e başsağlığı ve sabır diliyorum.
***
Rıfat Ağabey ile Aydın’ın aklımdan çıkmayan bir öyküsü vardır. Baba oğul bir gün memleketleri Cide’ye giderler. Gerilimli bir dönemdir. Kaymakam kendilerine ilçede durumun gergin olduğunu, kalmalarının tehlikeli olabileceğini söyler, geldikleri gibi geri dönmelerini tavsiye eder. Rıfat Abi uyarıyı duymazlıktan gelir. Aydın’a döner:
- Aydın git şu bakkaldan bir büyük rakı ile meze olabilecek bir şeyler al gel evladım.
Rıfat Ağabey üçüncü kattaki evinin balkonuna sofrayı kurar. Balkonun ışığını yakar. Karşısına da Aydın’ı alır. Baba oğul onları vurmak isteyen
Kesip dosyaya koyduğumuz köşe yazılarını ara sıra gözden geçiriyoruz. Zamanında kim, ne yazmış. Rahmetli dostumuz Bekir Coşkun’un 22 Kasım 2012 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanan yazısı dikkatimizi çekiyor. “Kör gözlüm” başlıklı yazının giriş bölümünü aktarıyoruz:
“Tanrı’nın insana gönderdiği en kutsal şey kitaplar değildir. Akıldır. Uygar dünyayı yöneten demokrasi kutsal kitaplarda yoktu. Sınıfların eşitliği, bedenin dokunulmazlığı, kadın hakları, insan hakları, laiklik, evrensel hukuk. Ne kullandığımız takvimler, ne organ nakilleri, ne radyo dalgaları, ne antibiyotikler, ne bilgisayarlar. Hiçbirisi kitaplarla gelmedi. Akılla geldi. Tanrı’nın insana verdiği en mübarek şey: Akıl. Onu sana veren işlesin diye verdi ya. Şu haline bak. Dünyanın en bereketli topraklarının üzerinde yarı tok yarı açsın. Ve dünyanın en katmer katmer kültürü üzerinde üretimden teknolojiden, sanattan, bilgi zenginliklerinden yoksun. Üzerindeki ceketin modelinden. Ayağındaki pabucun astarından. Gözündeki
Ekrem İmamoğlu hakkındaki karar sonrasındaki tartışmalar iki ihtimal ekseninde yoğunlaşıyor.
1 - Mahkemenin kararı Ekrem İmamoğlu’nun yıldızını parlatmış, mağduriyet duygusu cumhurbaşkanlığı adaylığında önünü açmıştır. Cumhurbaşkanlığı yarışından kopması beklenen İmamoğlu, bu mağduriyet yaratan kararla, tam tersine, diğer adayların bile önüne geçmiştir. Mahkeme kararı bu yüzden kimi AKP’liler tarafından da eleştirilmektedir. Sonuçta bu kararla 6’lı Masa ve İmamoğlu kazanmıştır.
2 - CHP Siyasi Danışmanı İbrahim Uslu ve siyaset bilimci Prof. Efe Çaman gibi kimi isimler dâhil birçok kişi böyle düşünmüyor. Onlar özetle diyorlar ki:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün bunları hesap etmiştir. Erdoğan için tepkilerden daha önemli olan İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı yarışından ve İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan uzaklaşması, bu süreçte aynı zamanda 6’lı Masa’nın karışmasıdır. Nitekim 6’lı Masa içinde özellikle CHP ile İyi Parti arasında yeni çekişmeler başlamıştır. Süreç AKP’nin
Genç okurumuz sormuş:
- Siz hiç Meclis’in şimdiki kadar kavgalı gürültülü dönemini gördünüz mü?
Siyasi atışmalar hiç bu kadar sert ve
kırıcı olmuş muydu?
Bu soruyu yanıtlamak için biraz tarihe bakmak gerekiyor.
Emre Kongar ile Zülal Kalkandelen’in hazırladığı “Devrimin ve Karşı Devrimin Yüzyılı” adlı ciltleri açıyoruz.
Kitap 1919’dan başlayarak son yüz yılın kronolojisini veriyor. Tarihleriyle devrim
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gençlere sık sık çağrıda bulunarak “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ni okumalarını ve ezberlemelerini öğütlüyor.
Bu beyanname 2020 yılındaki 37. CHP Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu tarafından okunduktan sonra oya sunuldu, tartışılmadan kabul edildi.
Beyannameyi biz birkaç kez okuduk.
Hedefler güzel. İçeriğinde çok sayıda vaat var. Ancak birçok temel konu es geçilmiş. Sorunların tespiti yetersiz.
20 küsur sayfalık beyannamede laiklikten tek sözcükle olsun söz edilmiyor.
Örneğin Kürt sorunuyla ilgili sadece şu satırlara rastlıyorsunuz:
“Başta Kürt sorunu olmak üzere, tüm toplumsal sorunlarımız demokrasi temelinde ve TBMM’nin öncülüğünde çözülecek, Türkiye’nin tam bağımsızlığı, demokrasisi ve üniter yapısı güçlendirilecektir.”
Tarımdan, konut sorunundan, gelir adaletsizliğinden de söz edilmiyor.
Karar TV’de önceki gece konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin başörtüsüyle ilgili anayasa değişikliği teklifini şöyle değerlendirdi:
“Önce hazırladıkları teklifi görmemiz lazım. Kaç madde geleceğini bilmiyoruz. Geldikten sonra ona göre karar vereceğiz. Bizim yasal önerimize ters düşmüyorsa altına imza atarız.”
***
Kılıçdaroğlu geçen ay türbanla ilgili bir yasa önerisi vermiş, konu hiç gündemde olmadığı için kamuoyunu şaşırtmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ertesi gün bu teklifi, aileyle ilgili hükümler ekleyerek, anayasa maddesi yapmayı önermişti.
Kılıçdaroğlu ABD gezisi sırasında 11 Ekim’de Manhattan’da TURKEN Vakfı’nın binası önünde video çekmiş, şöyle demişti:
“Onunla ne aile konuşulur ne anayasa; bu konu kapanmıştır”
CHP liderinin önceki akşamki sözleriyle bir U
Karabük Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Atilla Karaaslan yazıyor...
- Dünyanın hiçbir okulunda “Öğrenci Radyosu” yoktu. Karabük’te kuruldu.
Atatürk’ün talimatıyla 3 Nisan 1937’de Karabük Demir Çelik Fabrikaları kurulduktan sonra “Karabük Köyü” hızla gelişti.
Aslında Karabük köy bile değildi, 13 haneli bir yerleşim birimiydi.
Türkiye’nin dört bir yanından insanlar Demir Çelik Fabrikasında çalışmak için Karabük’e geliyordu.
Fabrikanın inşası devam ederken gelişen, büyüyen Karabük’ün gereksinimleri de vardı. Öncelik eğitimdeydi.
Önce Demir Çelik İlkokulu, ardından Karabük Demir Çelik Lisesi kuruldu.
Karabük kasaba oldu, ilçe oldu, kent oldu.
Ünlü iktisatçı Prof. Daron Acemoğlu, CHP’nin vizyon toplantısında kürsüye çıkarken Hüseyin Vodinalı dostumuz şu mesajı geçti:
“İlginç bir tesadüf; bugün YÖN bildirisinin imzaya açılışının 61. yıl dönümü imiş. Bildiri 1 Aralık 1961’de imzaya açılmış. Neoliberal Daron Acemoğlu’nun sosyalist babası
Kevork Acemoğlu da o zaman İstanbul Hukuk Fakültesi’nde doçent imiş ve bildiriyi ilk imzalayan kişi olarak tarihe geçmiş.”
Prof. Daron Acemoğlu CHP vizyon toplantısında ülkemizin son 50 yılda neden bocaladığını rakamlarla anlattı. Ünlü iktisatçıya göre, üretimde ve verimlilikte nitelikli bir büyüme sağlayamamıştık. Ancak geleceğe ilişkin umutsuz değildi. Şöyle anlattı:
“Gelecek zamanlarda kullanacağımız rezerv kalmadı. Karşımıza çıkan tablo negatif ama ben karamsar olarak görmüyorum Türkiye’nin geleceğini… Genelde iyimser olacak şeyler de var. Bunların içinde en önemlisi Türkiye’nin potansiyelinin çok yüksek olması. Diğer