İki vatandaş parkta oturmuş konuşuyorlar. Biri:
- E, abi, aynı gemideymişiz işte daha ne istiyorsun? Öteki:
- Oğlum bir şeyler ters gittiğinde dövecek birileri lazım, o yüzden tutuyorlar bizi gemide...
Karikatürü BirGün’de Serkan Altuniğne çizmiş... Bu “gemi” muhabbeti böyle zor zamanlarda hatırlanır. Oysa alt kamaradakiler çok önceden uyarmışlardır:
- Kaptan gemi hafiften su alıyor buna bir çare arasan!
- Kaptan rotada arıza var, bu gidişle kayalara toslayacağız
- Kaptan fırtına geliyor, şu yelkenleri toplasan...
Kaptan kendisine akıl öğretilmesinden hoşlanmaz. Uyarılara kulak verirse karizmasının çizileceğini düşünür.
Isparta muhabirimiz Hasan Özbek telefonun öbür ucunda dertli bir sesle anlatıyor:
- Gül üreticisi zor durumda, birkaç satır yazsanız da Ankara’dakiler sesimizi duysa çok iyi olur...
Ardından, gül üretimi ile ilgili bilgi veriyor... Dünyada yağ çıkarılan gülün yüzde 65’ini üreten Isparta’da bu işle 12 bin aile uğraşıyor. Geçmişte bizden başka sadece Bulgaristan’da gül üretilirdi. Son yıllarda gül üreten ülkeler çoğaldı. Talep azaldı. Gülyağı fiyatının çoktan açıklanması gerekirken bu yıl hâlâ açıklanmadı. 3 ton gül yaprağından 1 kilo gülyağı elde edilir.
Geçen yıl kilosu 7500 dolardı.
Bu yıl bu fiyatın altında kalacağı sanılıyor. Hasan Özbek meslektaşımız diyor ki:
- Gül yağı malum, kozmetik ürünler ve ilaç sanayiinde kullanılır. Batılılar bizden aldıkları gül yağını parfüm gibi kozmetik ürünlerine dönüştürüp satıyor. Esas parayı onlar kazanıyor. Bizim de bu darboğazdan kurtulmak için mutlaka kozmetik sanayiini kurmamız lazım. Bu da ancak devlet desteğiyle olur...
Isparta’nın geçmişte gülüyle birlikte halısı meşhurdu. Halı üretimi tarihe karıştı. Hem makine halısı, hem Sümerbank’ın kapatılması Isparta’da halı üretimini sıfırladı. Hasan Özbek: “Gül de aynı akıbete uğramamalı” diyor.
CHP’de 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 16 Haziran referandumunda bilgisayar süreçlerini yürütmüş olan Erdal Aksünger’e, son seçimde görev verilmedi. Bu görev, son seçimde, mühendis kökenli milletvekili Onursal Adıgüzel’e verildi. Ve onun yönetiminde kurulan Adil Seçim Platformu iflas etti. Erdal Aksünger bakınız bu konuda ne diyor:
“2015’teki, 7 Haziran’daki, 1 Kasım’daki ve 16 Nisan’daki süreçleri yönetmiş ve onları var etmiş bir insan olarak söylüyorum. O sistemleri kullanmadılar ve dışarıda bir sistem var etmeye çalıştılar. Adil Seçim Platformu, bir platform. Orada sadece ‘adilseçim.net’ diye mobil bir uygulama yapıldı. Eski sistem kullanılsaydı kesinlikle hiçbir problem olmazdı. Neden böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu hiç bilmiyorum. Mobil uygulamasının teknik altyapısının başarısız olacağını söylemiştim. Adil Seçim Platformu’nun başarısız olduğunu kendileri de söylediler ve toplumdan özür dilediler. Açıklamalarında ‘Uygulamanın testlerini bile yapamadık’ demişler. Bu, intihar demektir.”
ABD’ye Reza Zarrab davasını izlemeye bile Erdal Aksünger’i gönderen Kemal Kılıçdaroğlu onu son seçimde görevlendirmediği gibi...
Başarısızlığı tescilli Onursal Adıgüzel’i de dün MYK üyesi tayin
İYİ Parti neden dağılma emareleri gösteriyor...
Çünkü bir siyasi çizgi etrafında değil bir isim etrafında kuruldu...
O isim de beklenen başarıyı gösteremedi... Bu durumdaki partiler çözülmeye mahkûmdur...
CHP’nin de benzer bir durumu var...
CHP siyasi çizgisi olan bir partiydi...
Atatürkçü, cumhuriyetçi, laik ilkeler çevresinde kurulmuştu.
Ancak Kemal Kılıçdaroğlu işbaşına geldikten sonra partiyi kuruluş ilkelerinden uzaklaştırmak için elinden geleni yaptı. Atatürkçü, ulusalcı, cumhuriyetçi isimler partiden uzaklaştırıldı. Partinin belirgin bir siyasi çizgisi kalmadı.
Siyasi çizgi kaybolduğu için belli bir eksende birliktelik sağlanma ihtimali de kayboldu.
Rahmetli Süleyman Demirel ne zaman başbakan olsa iktidarı bırakmamak için elinden geleni yapar, muhalefete hep aynı şeyi söylerdi:
“Bulun 226’yı devirin iktidarı”
Malum, o yıllarda (1980 öncesi) milletvekili sayısı 450, dolayısıyla iktidarı düşürmek için gerekli olan sayı da 226 idi.
Aradan 40 yıldan fazla süre geçti, o zihniyet bugün CHP’nin başındadır.
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan bugüne girdiği her seçimi kaybetmiş... Oylarını artırmayı bırakın aksine düşürmüş... İleride artıracağına ilişkin en ufak bir umut da yok. Buna rağmen istifayı düşünmediği gibi kurultaya gitmemek için elinden geleni yapıyor. Dayandığı tek şey partinin, seçimli olağanüstü kurultay için delegelerin yarısından bir fazlasının imzasını isteyen antidemokratik tüzüğü.
“Bulun 622’yi, toplayalım olağanüstü kurultayı” diyor başka bir şey demiyor.
Bir Osmanlı öyküsüdür... Paşanın biri tüm ısrarlara rağmen koltuğunu bırakmazmış. Birisi : “Vinç bulup kaldıralım” deyince bir başkası:
-
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar çeşitli ürünlerde geçen ay meydana gelen fiyat hareketlerini açıklarken diyor ki:
“Temmuz ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla elmada yaşandı...
Elma 4 kat, kuru kayısı ve maydanoz 3.8 kat, nohut ve kırmızı mercimek 3.7, havuç 3.6, kuru incir 3.5, yeşil mercimek
3.4 kat fazlaya tüketiciye satılıyor.”
? ? ?
Üretici malının para etmediğinden şikayetçi... Tüketici hayat pahalılığından... Aradaki fark aracının cebine gidiyor.
Bu sistemde aracı üreticiden daha çok kazanç sağlıyor.
Çözüm mü? Kooperatifleşme...
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik kötü söz ve hakaret ne yazık ki hâlâ Türkiye’nin gündemindedir.
Bu saldırılar aslında kime karşıdır, kimi hedef alıyor?
Hedefte olan sadece Atatürk müdür?
Demokrat Parti 1951 yılında Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’u çıkarırken “Kişi için özel kanun çıkartılamaz” denmiş, bunun üzerine ünlü Alman hukukçu Ernst Hirsch’ten görüş alınmış. Alman hukukçu demiş ki:
“Atatürk adında bir şahıs, hukukî anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla, ona yasa yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuk normlarıyla korunması öngörülen hukukî varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir. Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur. İşte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.”
Eğitimde döküm...
Liseye giriş sınavlarında on binlerce öğrenci açıkta kaldı.
CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, CHP grubuna yeni anayasa uygulamaları konusunda konuşma yapmış:
- Temel hak ve hürriyetler konusunda kararname yayınlanamaz ancak yapılan düzenlemelerde yetki aşımı var, demiş...
Can alıcı soru burada ortaya çıkıyor...
Cumhurbaşkanı kararnameleri Anayasa’ya aykırılık arz ederse ne olur?
CHP teorik olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir...
Başvurdu diyelim... Acaba sadece 192 sayfalık “1” no.lu kararnameyi Anayasa Mahkemesi kaç ayda inceler, ne ölçüde bağımsız karar verebilir? 15 üyesinden 12’si Cumhurbaşkanı’nca atanan bir mahkemeden söz ediyoruz...
Özetle... CHP’nin kararnameleri iptal ettirmesi pratikte pek mümkün değildir. Anayasa’ya göre TBMM aynı konuda kanun çıkarırsa CBK hükümsüz hale gelir. Gelir de... Cumhurbaşkanı’nın partisi ve ortağı çoğunluktayken Meclis’in böyle bir yasa yapması mümkün mü?
Herhalde TBMM artık çoğunlukla Beştepe’den gelecek talepler doğrultusunda yasa yapacaktır. Bu yasalar da torba yasa şeklinde çıkacak, muhalefetin kürsüden konuşma olanakları sınırlanacaktır. CHP’nin araştırma önergeleri iktidarca kabul görmeyecektir...