Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Muireann Bradley ile tanışın. 18 yaşındaki İrlandalı şarkıcı ve gitarist, 120 yıllık geleneksel blues müziğini kendi kuşağına tanıtıyor

Blues klasikleri, gitar çalan birinin ilk dostudur. Sonradan ne tür müzik yaparsanız yapın, gelişiminiz hangi yönde ilerlerse ilerlesin, bir defa blues sisteminize girmişse artık sizinle her yere gelir.

Basitliği mi, bu basitliğin üzerine inşa edilen sonsuz kombinasyon mu, yoksa bu basitliğin şaşırtıcı derecede güçlü duygusal yeteneği mi bilmiyorum ama ergenliğinde gitara merak saran pek çokları gibi ben de blues’la başlamıştım. O zaman bu konuda ne bulsam okurdum ve ben ergenken nadiren elinize geçebilecek Rolling Stone dergilerinden birinde Keith Richards’ın blues’dan nasıl etkilendiğini okumuştum. Dünyayı pop ve rock müziğinin binbir tonuyla sarsan İngiliz grupları, The Beatles’tan başlayarak Amerikalı blues’cuları takip etmiş, duyduklarını kendilerince yorumlayıp popülerleşmesini sağlamışlardı. Siyahların müziğini beyazlara tanıtan gençler deniyordu ve “British Invasion” adı verilen ve Beatles’tan Rolling Stones’a Led Zeppelin’den Kinks ve The Who’ya bu gruplar aslında Amerikalı siyahların müziğini dönüştürüp Amerikalı beyazlara sunuyorlardı.

Haberin Devamı

“Babamın öğrettiği şarkılar...”

Her ne olduysa oldu işte, ve 1970’lere dönüldüğünde blues artık çoktan uluslararası bir müzik olarak kabul görmüş, caza, rock’a, popa yayılmıştı.

2006 doğumlu İrlandalı şarkıcı ve gitarist Muireann Bradley bugün bu müziğin köklerine, 20’nci YY’ın başlarına dönüyor ve o dönemi yeniden yaşatıyor. Eski usul virtüözlerin fingerpicking tekniğini de kullanarak türün klasik eserlerini yorumluyor. 17 yaşında (geçen yıl) kaydettiği albümün adı “I Kept These Old Blues”. Bradley’nin babası blues müzisyeni, annesi İngilzce öğretmeni. Dokuz yaşında gitara başlamış ve babası tarafından âdeta beyni yıkanarak blues klasikleriyle yetiştirilmiş. Hani derler ya her şerden bir hayır çıkar diye, pandemi döneminde hayat durup 14 yaşındaki Muireann ailesiyle eve kapanınca baba kız bol bol gitar çalma fırsatı bulmuşlar. Sonuç işte bu mükemmel gitarist ve doğal yetenek vokal. Babası aynı zamanda albümünün de prodüktörleri arasında.

Haberin Devamı

Gitar ve vokalden ibaret bu albüm yeniden master edilerek internete konmuş. Ancak ben stream platformlarında düşük kaliteli kayıtlar dinlemek yerine plak ya da CD’den dinlemenizi öneririm. Bradley’nin Bob Dylan Cover’ı “Don’t Think Twice” yorumu da 14 Mart’ta yayınlandı. Bob Dylan 20’lerinde bestelemişti bu klasiği, Bradley de 18 yaşında yorumlayarak renk katmış, yeniden hayat vermiş.

Bu albümden ne öğrendim?

Muireann Bradley’nin albümünü dinlerken ister istemez not ettiğimiz klasik blues’cuların isimleri: Mississippi John Hurt, Elizabeth Cotten, Reverend Gary Davis, Arthur (Blind) Blake, Len Chandler, Robert Wilkins, Sam McGee, Kansas Joe McCoy. Bu isimleri yazıp bir müzik platformunda ya da YouTube’da aramak bilinmeyen bir müzik madenine dalmak gibi. Tavsiye ederim.

Yeniler arasında

“Before I Just Forget” Fontaines D.C.’nin yeni şarkısının adı.

The Kooks üç şarkılık bir single ile geldi. “Compass Will Fracture” bu single’daki yeni şarkı.

Haberin Devamı

REDD, Şebnem Ferah klasiği “Bu Aşk Fazla Sana”yı ustalıkla yorumladı bu hafta. Ne kadar özlemişiz Şebnem’i ve müziğini. Teşekkürler REDD.

Mabel Matiz’in yeni şarkısının adı “Gök Mavi”. Önceki gün X’te “Umudumuzu diri tutması dileğiyle” mesajıyla paylaşmıştı haberi.

Can Güngör’ün yani şarkısı hayli elektrik düzenlemeleriyle dikkat çeken “beni burda üzen bir şeyler var.” Söz ve müzik yanında düzenleme ve miks de kendisne ait. Albümü heyecanla beklemeye başladım.

Z kuşağının en sevdiği sanatçılardan Artemas yeni bir şarkı yayınladı. “i guess you never really cared about me”, ‘80’ler tadı veriyor. Z kuşağının diğer büyük starı Chappell Roan’un şarkıları gibi. Z’lerin ‘80’lere bir kulak aşinalığı olduğuna artık neredeyse eminim.

Çok sevdiğim İngiliz şarkıcı / besteci / kent ozanı Billie Marten yeni bir single yayınladı. “Leap Year” adındaki single’daki diğer şarkı önceki single “Feeling”.

“Babamın öğrettiği şarkılar...”

Konser izlemek: Eskiden – Şimdi

Eskiden ufak çaplı konserleri, bar performansları çoğunluktaydı. Şimdi dev stat konserleri ve mega festivaller. Sevdiğimiz sanatçıları daha yakından görebilir, alnındaki ter damlasını seçebilir, şarkılarından yayılan enerjiyi doğrudan hissedebilirdik. Evet stat konserleri ve büyük mekânlarda kalabalık festivaller de vardı. Ama buralar daha çok birbirimizi gördüğümüz yerlerdi. Sosyalleşmek için gidilirdi, bir de yabancı sanatçıları görmeye. Bizim sanatçıları müzisyenleri zaten daha önce izlemiş olurduk. Konserler giderek çoğaldı, kalabalıklaştı, pahalılaştı. Girmek zorlaştı, girince sahneyi görmek imkânsızlaştı. Gazeteci olduğumdan şanslıydım ve ayrıcalıklıydım işim gereği her yere girip çıktım kabul ama genel olarak durum bu. Parmağının ucu kadar büyüklükte görüyorsun sevdiğin sanatçıyı. Ya da hiç. Aramıza ekranlar girdi. Ekranlar olmasa nerede olduğumuzu anlayamayacağız. Konsere ekrana bakmak için gidiyoruz. Kalabalık bir trene, otobüse tıkılmış gibi balık istifiyiz. Bilet pahalı, yer sınırlı. Ne kadar çok insan o kadar ucuz bilet. Kaldı ki en ucuz bilet de ucuz değil. Festivaller bir derece onlarca sahne var neticede, illa kendine göre bir yer bulursun. Ama Arena konserleri çok can sıkıcı. Neredeyse bir aylık kiranı teslim etmedikçe doğru dürüst bir yerden konser izleme şansın yok. Müzik sektörü süslü laflar edecek yıl sonu raporlarında büyümeler sağlanacak diye seyirci ezilmeye devam mı edecek?