Konya'da maçın başlamasına dakikalar kala Ali Koç'un başkan adaylığını açıklaması, yıllardır umutla beklenen evlat, sevgili, kardeş, anne veya babayla kavuşmak gibi heyecan vericiydi. Fenerbahçeliler, 3 Temmuz sürecinde dimdik kulübünün yanında duran ve bugün de elini taşın altına koymaktan çekinmeyen Koç'un adaylığını heyecan ve sevinçle karşıladı.
Biz bu görkemli meydan okumanın Fenerbahçe'ye ve Türk futboluna hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek maça geçelim...
Olcay Şahan ve Kerim Frei'den memnun olmayan Şenol Güneş'in sol kanatta zaman zaman Adriano'ya görev vermesi gibi Dick Advocaat da Konya'da bu kulvarda İsmail'e şans tanıdı. Volkan Şen'i nihayet kulübeye çeken Advocaat'ın, Ömer Ali Şahiner'in etkinliğini de hesaba katarak bu yönde bir tercih kullandığını düşünüyorum. İsmail hücuma hemen hemen hiç katkı yapmadı ama defansif anlamda faydalıydı.
Kaybetme limitlerini çoktan dolduran Fenerbahçe oyuna çok gergin ve öfkeli başladı. Sarı-lacivertli oyuncuların gözlerinden adeta ateş çıkıyordu. Kadroya geri dönen Lens bu alanda başı çeken isimdi. Emenike de agresif tavırlar konusunda birçok kez ona eşlik etti...
Advocaat'ın; Van Persie, Emenike ve Lens'i 11'de oynatmak için bulduğu
Sneijder'le birlikte ligin en şöhretli ve klas ismi olan Robin van Persie'nin 15 gün boyunca takımla çalışıp ilk 11'de oyuna başlaması Fenerbahçe'ye kalite ve ciddiyet kattı. RvP etkisi oyunun özellikle ilk yarım saatinde çok net biçimde kendini gösterdi. 10 numara pozisyonunda görev yapan Hollandalı aldığı her topu olumlu ve dikine kullanmaya çalıştı. İstekli, diri ve etkiliydi.
Fenerbahçe ilk yarıda defansif anlamda Ozan'ı aramadı. Mehmet Topal ve Josef'in etkili pres gücüne Alper, RvP ve Wiel de sık sık katılınca sarı-lacivertli takım birçok kez Alanyaspor defansını dengesiz yakaladı. Ancak Emenike'nin basit top kayıpları ve Volkan Şen'in bir türlü oyunun içine girememesi yüzünden iştahla aranan gol gecikti. Omeruo'nun ceza alanında kendisinden kurtulan Emenike'yi koluyla engelleyerek indirdiği pozisyon net bir penaltıydı. Hakem de pozisyona çok yakındı ama çalmadı, çalamadı...
Volkan Demirel ilk yarıdaki iki önemli kurtarışıyla Gençlerbirliği-Galatasaray maçını çok dikkatle izlediğini gösterdi! Kaliteli bir kalecinin şampiyonluk mücadelesi yapan takımlar için ne anlama geldiğini yeniden anlamış olacak ki takımının geriye düşmesine izin vermedi.
Volkan'ın ikinci kritik
Fenerbahçe bu sezon İstanbul dışındaki ilk lig maçını 6. haftada Osmanlıspor'a karşı oynadı. Beşiktaş ve Galatasaray'ın haftayı galibiyetle kapatmaları nedeniyle puan farkının açılmasını engellemek adına kazanmak zorundaydı sarı-lacivertli takım fakat oyun başlangıcı bu düşünceye hiç uymadı.
Osmanlıspor golüne kadar rakip yarı sahaya geçmekte bile zorlandılar, ilk 10 dakikada hiçbir tehlike-tehdit oluşturamadılar. Hakem Mete Kalkavan'ın verdiği 'uydurma' penaltıyla da geriye düştüler. Bana göre Volkan Demirel-Regattin mücadelesinde verilebilecek son karar penaltı olmalıydı. Ayağını rakibine takarak penaltıyı çalan Regattin'e tokat gibi bir sarı kart en doğrusuydu ama Mete Kalkavan en yanlış olanı yaptı, adalet terazisini salladı.
Fenerbahçe'nin geriye düştükten sonra verdiği reaksiyon yeterince sert olmasa da iyiydi, devre bitmeden beraberlik golünü bulabilirlerdi. Ancak Emenike ve Sow'un tüm gayretlerine rağmen bu gol gelmedi.
Dick Advocaat devrede son derece doğru ve cesur bir hamle yaparak takımın oyun merkezini öne taşıdı. Yorgun Ozan'ı kenara alıp, Robin van Persie'yi sahaya süren Advocaat 4-2-3-1 dizilişine döndü. İkinci yarıda Fenerbahçe'nin 10 numarası Van Persie'ydi... Bu
Gent geçen sezon Lyon-Valencia-Zenit üçlüsüne karşı evinde 7 puan toplayarak, tarihinde ilk kez katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde 10 puanla son 16’ya kalmayı başarmış bir takım. Wolfsburg’a iki maçta da yenilip çeyrek final rüyasından uyanmışlardı ama bu sezon Avrupa Ligi’ne Braga deplasmanından çıkardıkları bir puanla başladılar.
Üstelik Portekiz’de şaşırtıcı istatistiklere de imza attılar. Topa sahip olmada yüzde 61’e 39, pas sayısında 443’e 148 gibi ezici bir üstünlük sağladılar rakiplerine... Braga gibi sahasında topla oynamayı seven bir takıma bu şansı vermemiş olmamaları Konyaspor’un işinin de kolay olmadığını gösteriyordu maç öncesinde...
Konya’nın topu rakibe bırakıp kontratak düzeniyle maça başlamasını beklerken yanıldık. Yeşil-beyazlıların, Gent’i şoke edecek bir gol peşinde koştuklarını gördük ilk dakikalarda. Ancak umutla aranan o gol gelmedi, 13’te kırmızı kartlık bir faul yapan Neto sarıyla kurtulunca Gent kontrolü eline geçirdi. Konya defansının zincirleme hatasıyla da Saief’in golü geldi.
Gent maçta yarım saat dolarken Coulibaly ve Asare ile net fırsatlar da kaçırmıştı. Neto’nun farkı ikiye çıkaran golü ise daha devre olmadan maçın fişini çekti.
Aykut Kocaman’ın
Shakhtar Başkanı Ahmedov’un 12 yıllık Lucescu iktidarının ardından teknik direktörlük koltuğunu teslim ettiği Paulo Fonseca 12. sınavını dün Konyaspor karşısında verdi. Fonseca’lı Shakhtar 3 Ağustos’ta Young Boys’a penaltılarla yenilerek Lucescu döneminde doğrudan katılmaya alıştığı Şampiyonlar Ligi’ne henüz 3. eleme turunda veda etmişti.
Bu şok sonuç 43 yaşındaki Fonseca’nın, Lucescu’nun boşluğunu dolduramayacağı yorumlarını beraberinde getirmişti ama Portekizli çalıştırıcı, Young Boys felaketinin ardından 9 resmi maçta; 8 galibiyet ve 1 beraberlik (Dinamo Kiev) elde etti. Shakhtar’ı, Avrupa Ligi’nde gruplara, Ukrayna liginde liderliğe taşıdı...
Ülkedeki iç savaş yüzünden son 3 sezonda en önemli yıldızlarını birer birer satmak zorunda kalsa da çok ciddi bir takım Shakhtar... Başakşehir eşleşmesinde gördük; kendi oyunlarını kabul ettirip, golü bulana kadar rakiplerine adeta nefes aldırmıyorlar. UEFA kulüpler sıralamasında 72 bin 726 puanla 18. basamakta olan Shakhtar; Avrupa kupaları tecrübesi, deplasman etkinliği ve formuyla kağıt üstünde açılış maçının favorisiydi.
UEFA’da 6 bin 440 puanla 200. sırada bulunan Konyaspor’un kozları ise sahasındaki parıltılı performansı ve
Advocaat'ın 18 Ağustos'ta 3-0 kazandıkları Grasshopper maçından sonra Topal-Salih-Ozan üçlüsünün yer aldığı orta sahanın performansından memnun kalmadığını söylemesi dikkat çekiciydi. Grasshopper rövanşı ve Başakşehir maçlarında orta alanda aynı üçlüye görev veren Advocaat yine istediğini alamayınca Kayserispor maçında Alper hamlesini yaptı. Sorunlar yine çözülmeyince Bursaspor'a karşı çareyi bu kez Josef'te aradı.
Advocaat'ın orta saha oyuncuları ve kanatlardaki ikiliden ne istediğini anlamak zor değil. Hollandalı hoca, ısrarla agresiflik ve tempo istiyor, oyundaki kontrolün de takımında olmasını arzuluyor. Ancak asıl sorun da burada yatıyor çünkü Fenerbahçe'nin orta alan oyuncuları sorumluluk almaktan kaçıyor. Defans ile hücum hattı arasında çelik gibi bir köprü olması gereken Ozan ayakta zor duruyor, sürekli pas hatası yapıyor, köprüden çok alt geçide benziyor, ortada görünmüyor!
Alper gayretli ama topla devamlı sırtı kaleye dönük buluştuğu için geriye veya kenarlara pas yapmak zorunda kalıyor. Tehlikeli bölgelere sokulamıyor ve bu nedenle hiçbir şey üretemiyor. Aylar sonra resmi maça çıkan Josef ise takım savunmasına katkı yaptı, presle birçok kez top kazandı ama hücum anlamında
Beşiktaş'ın 1 Temmuz'da KAP'a yaptığı resmi açıklamaya göre Gökhan Gönül'e 4 yılda ödenecek garanti ücret 6 milyon 850 bin euro. Basında çıkan haberleri kulüp yalanlamadığına göre 2 milyon euro imza parasını da eklerseniz garanti ücret toplamı 8 milyon 850 bin euroya ulaşıyor.
Beşiktaş, Gökhan'a 4 sezon boyunca forma giydiği resmi maçlarda puan başına ayrıca 4 bin euro ödeyecek. KAP'taki açıklamada lig, kupa, Avrupa ayrımı yapılmadığı için puan başına 4 bin euronun her üç kulvarda da ödeneceği anlaşılıyor. Takım her sezon Gökhan'ın oynadığı maçlarda ortalama kabaca 90 puan toplasa 4 yılda 360 puan yapar. Bunun karşılığı da 360X4= 1 milyon 440 bin euro ediyor.
Hepsini toplarsak 4 Ocak 2017'de 32 yaşına girecek olan Gökhan Gönül'ün, Beşiktaş'a 4 yıllık toplam maliyeti 9 milyon 990 bin euroyu buluyor... Vergiler Beşiktaş'a ait, 1 milyon euro civarındaki ballı menajerlik ücreti de yine kulübün kasasından çıkacak...
Evet, bonservis bedeli yok ama ortada yaklaşık 11 milyon euroluk (35.2 milyon TL) ciddi bir yükümlülük var. Peki 2015-16 sezonunu ligde 1 asistle kapatan (Sabri Sarıoğlu 5 asist yaptı) Gökhan Gönül'ün gerçek maliyeti bu kadar mı? Yoksa çok daha fazlası mı?
Birlikte
1954 Dünya Kupası, EURO 1996, EURO 2000, 2002 Dünya Kupası ve EURO 2008'in bizim için kötü bir ortak paydası var; bu turnuvaların tamamına yenilgiyle başladık, açılış maçlarında beraberlik bile alamadık. İngiltere'nin çok uzun yıllardır yaşadığı büyük kabusun Türk versiyonu da diyebiliriz rahatlıkla...
EURO 2016'ya Hırvatistan maçıyla başlamak makus talihimizi de yenmek adına güzel bir fırsattı. Avrupalı dev kulüplerin her sezon en önemli transfer alanlarından biri olan Modric'li, Rakitic'li, Mandzukic'li Hırvatistan kağıt üzerinde maçın favorisi görünse de EURO 2008'den kalan onurlu hatıralarımız Türkiye'nin gizli gücünü akıllarda tutuyordu.
İlk yarının ortalarından itibaren Hırvatları hem futbol hem de pozisyon açısından bizim bir kaç adım önümüzde tutan en önemli faktör; Modric-Rakitic-Srna üçlüsüydü. Real Madrid'li Modric tam bir pas uzmanı, müthiş yetenekli ve akıllı. Barça'lı Rakitic, Modric'le kafa kafaya yarışacak kadar klas ve becerikli, takımını yine iyi yönetti. 34'lük Srna ise gerçek değeri hiç bilinmemiş bir sağ kulvar uzmanı, enerjisi, yetenekleri ve hırsı hep aynı...
İşte bu üçlü karşılaşma boyunca bizi çok zorladı. Madric ve Rakitic orta sahada Selçuk-Ozan-Oğuzhan