Ezine peyniri, AB Coğrafi İşaret Tescili alacak ama Ezine’de bile tescil şartlarına uygun olmayan peynirler satılabiliyor. Sahteciliği önleyecek düzenlemeler yapılmadığı sürece AB tescili, duvarda süs olarak kalmaktan öteye gitmiyor
Birkaç aya kadar, Türkiye’nin “Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Tescili” alan 14’üncü ürünü “Ezine peyniri” olacak. Ama Ezine peyniri maalesef, üretildiği coğrafyada bile korunamıyor. Bugün “Ezine” diye, markette, pazarda satılan peynirlerin çoğu, gerçek Ezine peyniri değil. Hatta Ezine’deki zincir marketlerde bile, “Ezine” etiketiyle tescil şartlarına uygun olmayan peynirler satılabiliyor. İş öyle bir noktaya varmış ki, peynir üretiminde kullanılmak üzere “Ezine” aroması bile var.
Böyle bir tabloda, AB’den coğrafi işaret almanın Ezine peynirine katacağı katma değer merak konusu. Zaten başvuruyu yapan Ezine Peynirini ve Mandıracılarını Koruma Geliştirme ve Tanıtma Derneği Başkanı Ali Öztürk de, AB coğrafi işaretinin gerçek üreticilere önemli bir fayda sağlayamayacağı görüşünde.
Gerçeği nasıl olmalı?
Tescil belgesine göre, gerçek Ezine peyniri; Ezine, Ayvacık, Bayramiç üçgeninde beslenen hayvanların sütünden yapılabiliyor. Ve peynirde, yüzde 35-45 koyun, yüzde 40 keçi sütü olması gerekiyor. En fazla yüzde 25 oranında inek sütü katılabiliyor. Peynirin yapımında da şirden maya kullanılması şartı var. Ancak buna karşın sadece inek sütünden yapılan binlerce ton peynirin Ezine peyniri etiketiyle satışa sunulduğunu anlatıyor Öztürk: “Bölgedeki mandıraların Ezine peyniri üretimi yıllık 250-300 bin teneke. Ama Türkiye genelinde 1 milyon tenekeden fazla Ezine peyniri satılıyor. Zaten gerçek Ezine üretim kapasitesi, sadece birkaç zincir marketin talebine bile yetmez. Çünkü bölgede, o kadar keçi ve koyun sütü yok. Coğrafi işarete uygun şartlarda yapılabilecek peynir miktarı belli. Gerçek Ezine peyniri yağan 7-8 tane mandıra kaldı bölgede. Dernek üyelerimiz bile maliyet ucuzlasın diye inek sütü ağırlıklı yapıyor. Haliyle zincir marketlere, inek sütünden yapılmış sert peynir, ‘Ezine peyniri’ diye gidiyor. Maalesef bunun denetim ve kontrolünü de yapamıyoruz. Yetkimiz yok çünkü. Şikâyet ediyoruz ama sonuç çıkmıyor. Laboratuvarda da sadece içinde, ‘koyun-keçi sütü var mı’ diye bakılabiliyor. Oranını kestirmek mümkün değil. Ezine merkezdeki bir zincir market bile, sadece inek sütünden yapılmış peyniri, ‘Ezine peyniri’ etiketiyle sattı. O market hakkında bile işlem yaptıramadık. Düzenlemeler böyle olduğu sürece AB tescili, duvarda süs olarak kalır.”
“Tesciller duvarlarda asılı kalıyor”
Aslında Ali Öztürk ve derneğin yaşadığı sorunlar, AB coğrafi işaret tescili alan diğer ürünler için de geçerli. Mesela ilk tescili alan Antep baklavasını, denetimsiz bir şekilde neredeyse her tatlıcı tezgâhında görmek mümkün. Keza Malatya kayısısı da öyle! Hatta Çin’in Pinggu şeftalisi, AB’den tescil alınca fiyatını 2’ye katlamış ama bizim Malatya kayısısının fiyatı, tescilden sonra yüzde 35 düşmüş. Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜCiTA) kurucusu Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, coğrafi işaret tarihinde ilk kez böyle bir vakanın yaşandığını söylüyor. Türkiye’de tescilden sonraki sürecin yönetilemediğini kaydeden Prof. Tekelioğlu, var olan eşsiz ürün çeşitliliğine rağmen büyük bir fırsatı teptiğimiz düşüncesinde: “Normalde coğrafi işaret tescili ürüne katma değer kazandırır. Neden? Çünkü o ürünün benzerlerinden ayırt edici özellikleri olduğu, kaliteli ve denetimli bir ürün olduğu, kamu otoritesince tescillenir. Bütün dünyada bu böyle ama bizde tam tersi! Tescil edilen ürünün fiyatı düşüyor. Çünkü biz sadece ilk adımla ilgileniyoruz. Yönetişim ve denetim süreci hak getire. Tescili alan kurum AR-GE ve denetimden de sorumlu olmalı. Üreticilere teknik bilgi götürmeli, sahteciliği önleyecek çalışmalar yapmalı. Fransızların Rokfor peynirini tescilleyen Rokfor konfederasyonunda bu amaçla 70 kişi çalışıyor. Dünya genelinde 50 avukatı var, rokforun haklarını koruyan. Bizde ise tesciller duvarlarda asılı kalıyor. Avrupa’da Antep baklavası satamazsınız ama Türkiye’de her yerde Antep baklavası diye tatlı satılabilir. Her yerde coğrafi işaret tecavüzü var. Yasal düzenlemeler yapılıp, Türkiye coğrafi işaretler enstitüsü kurulmadan bu süreci yürütemeyiz. Petrol aramaya gerek yok. Coğrafi işaretli ürünler doğru yönetildiğinde petrolden çok daha değerli.”