Hatay’da, depremin yıldönümünde Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından başlatılan “onarıcı dönüşüm” çalışmasıyla tarımsal üretimin afetlere dayanıklı bir şekilde sürdürülebilmesine yönelik bir model deneniyor. 70 çiftçi, afetlere dayanıklı tarımsal üretim konusunda eğitiliyor.
6 Şubat depremlerinin yıldönümü haftasındayız. Başta Hatay ve Kahramanmaraş olmak üzere 11 kentte büyük yıkımlara yol açan deprem, bölgedeki tarımsal üretime de büyük darbe vurdu. İlk şoku kentte yaşayanlara oranla daha kolay atlatan çiftçiler, yaralarını sarmak için toprağa yöneldiklerinde, hem mazot gübre gibi girdilere ulaşmakta zorluklar yaşadı hem de işgücü ve pazar kayıplarıyla karşı karşıya kaldı. Bu tablo, Türkiye tarımsal üretiminin yüzde 15’ini gerçekleştiren bölgede, coğrafi işaretli ürünlerin de arasında olduğu birçok gıdanın üretiminde kesintiler yaşanmasına yol açtı.
Şimdi artık iyileşme zamanı. Bölgede tarımsal kalkınmaya yönelik projeler, iyileşme sürecinin en önemli destekçileri olacak. Onlardan birini de Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, tam da depremin yıldönümünde Hatay’da başlattı.
Doğa dostu yöntemler
“Onarıcı dönüşüm”e odaklanılan çalışma kapsamında, tarımsal üretimin afetlere dayanıklı bir şekilde sürdürülebilmesine yönelik bir model deneniyor. Bu kapsamda öncelikle Hatay’la özdeşleşen Karakılçık buğdayı, biber, domates, nar, narenciye ve tıbbi-aromatik bitkiler yetiştiren 70 çiftçi, belirlendi. Bu çiftçiler şimdi ekolojik tarım eğitimleri almaya başladı. Eğitimlerde çiftçiler, doğa dostu ürün yetiştirme yöntemleri, girdileri azaltma, suyu verimli kullanma, toprağı iyileştirme ve yeni pazarlama kanalları oluşturma konularında bilgilendiriliyor. Sonrasında da tarlalarında uygulamalı eğitimler başlayacak. Üretim sürecinde de uzmanlar, çiftçilere danışmanlık ederek ortaya çıkacak sorunlara kolektif çözümler bulacak. Aynı zamanda üretilen ürünlerin işleme ve pazarlamasında da, kadın kooperatifleri ve perakende siteleriyle iş birlikleri yapılarak çiftçilere satış desteği sunulacak. Sürdürülebilir kırsal kalkınmayı hedefleyen proje, ikinci yılında da yeni 70 çiftçiyi kapsayacak.
Köyünden eğitime geliyor
Eğitimlere katılan çiftçilerden biri Yayladağı Turfanda köyünden 52 yaşındaki Münevver Ezelsoy. Köyünde zeytin, zeytinyağı, nar ve safran üreten Ezelsoy, depremden sonra hayatın durmasıyla satışların da bıçak gibi kesildiğini anlatıyor. Sonrasında işler açılmaya başlasa da her çiftçinin yaşadığı tüccar/aracı sorunu Ezelsoy için daha da belirgin hale gelmiş. “Kendi ürettiğim ürünü rafta görünce şok yaşıyorum” diyen Ezelsoy, litresini 250-300 liraya sattığı zeytinyağının pakete girdikten sonra raflarda 500-600 liraya satılması nedeniyle bölgedeki üreticinin ciddi bir gelir kaybıyla karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Projeden beklentisi, bölgedeki çiftçilerin kendi ürünlerini belli standartlarda satışa sunabilecekleri bir tesisin kurulması.
Çiftçiler inşaatlarda
Bölgede kalıcı bir üretim modelinin oluşturulmasını amaçlayan proje, çiftçileri ekonomik anlamda da afetlere dirençli kılacak. Zira bölgede tarım işgücü kaybının vardığı boyut, dalda kalan narenciyelerle net bir şekilde görülebiliyor. Proje koordinatör yardımcısı Senem Kayıkçı, yaptıkları alan çalışmasında girdilere ulaşamayan, ürünlerini satamayan birçok çiftçinin inşaatlarda çalışmaya başladığına tanıklık etmiş. O çiftçileri tekrar toprağa döndürmeliyiz. Çünkü topraktan uzaklaşıp kentlerde kurduğumuz yaşam, kıra oranla oldukça kırılgan. Afet dönemleri de maalesef bunun turnusolü oluyor.
Tarlamızdan vazgeçmeyiz!
Antakyalı çiftçilerden Gökmen Ekiz de narenciye ve sebze üreticisi. Bölgedeki birçok çiftçinin yaşadığı sorunu o da yaşamış. Hasat masrafı portakalın satış gelirinden yüksek olduğu için portakalları dalda kalmış. Ama “Asla ağaçlarımdan vazgeçmem” diyor. O nedenle daha iyisini, nasıl yapabilirimin peşinde. Eğitimin ilk gününde tarımda yaptıkları yanlışları fark ettiğini anlatan Ekiz, “Deprem sonrası fide, gübre ve ilaç bulmakta çok sıkıntı çektik. Ama aslında o ilaçlara da ihtiyacımız yokmuş, kompost gübreyle toprağımızı besleyebilirmişiz. Girdi maliyetlerini nasıl azaltabileceğimiz anlatılıyor ve bu çok önemli bizim için. Çünkü portakalın kilosuna tarlada 1.5 lira veriyorlar. Tonu bin 500 lira. 100 kilo gübre ise 2 bin lira. Böyle nasıl üretime devam edebiliriz ki? Bir yıl zarar ettik diye, ağacımızdan tarlamızdan da vazgeçemeyiz. Mecburen bu işi kârlı hale getireceğiz” diyor.