Bitkilerin insanlık tarihiyle iç içe geçmiş hikâyeleri oldukça ilginç. Hep iç içe yaşadığımız bitkilere mitolojinin gizemli penceresinden bakıyoruz.
Bizden önce yeryüzünde bitkiler vardı. Ve insanlık, tarih boyunca bitkilerden faydalanarak gelişti. Yiyeceğini de onlardan sağladı, eşyasını da ilacını da… Kurduğu medeniyetlerde de bitkiler hep başrolde yer aldı. Bitkiler, kültürel, dinî ve mitolojik anlamlarıyla da insanlık tarihinde derin izler bıraktı. Bu izlerin en net kanıtı ise mitolojik öyküler. O öykülerden bazılarının yansımaları günümüze de uzanıyor.
Mesela kardelen… Homeros’un “İlyada” eserinde, unutkanlık büyüsüne karşı kullanıldığı anlatılır. Cadı Kirke’nin unutkanlık zehriyle zehirlediği Odysseus’un mürettebatı, Hermes’in verdiği kardelen bitkisiyle unutkanlıktan kurtulur. Günümüzde ise kardelen (Galanthus spp.) bitkisi, Alzheimer tedavisinde kullanılıyor.
Mitolojik kayıtlar, böğürtlenin de asırlardır ilaç olarak kullanıldığını gösteriyor. Örneğin İstanköylü Hippokrates, böğürtlen meyvesini, iltihaplı ve kolay kanayan yaraların tedavisinde kullanmış; Anavarzalı Dioscorides ise dişetlerini güçlendirmek için böğürtlen yaprağının çiğnenmesini tavsiye etmiş. Doğa tarihçisi Gaius Plinius (Yaşlı Plinius), “Doğa Tarihi” (Naturalis Historia) adlı eserinde böğürtlen suyu, mersin, safran ve baldan yapılan şurubun her türlü hastalığı tedavi ettiğini yazıyor; ünlü Orta Çağ hekimi ve botanikçisi P.A. Mattioli de böğürtlen yapraklarının ezilerek karın bölgesine serildiğinde aşırı kusmayı engellediğini iddia ediyor. Böğürtlen, Avrupa’nın Kuzeyli pagan halklarınca tanrıların kutsal bitkisi olarak kabul edilmiş ve ibadetlerinde yer almış. Bugünkü tıbbi çalışmalar da, böğürtlenin içerisinde yer alan flavonoidler sayesinde kalp sağlığının korunmasına yardımcı olduğunu anlatıyor. Hatta TÜBİTAK’ın kabul ettiği, böğürtlenin kalp krizine karşı ilaç olma potansiyelini araştıran bir çalışma dahi var.
Mitolojide bitkiler
Bitkilerin insanlık tarihiyle iç içe geçmiş hikâyeleri oldukça ilginç. Bu hikâyelerin birçoğuna da, yakın zamanda yayınlanan “Dünya Mitolojilerinde Bitkiler” adlı kitapta yer verilmiş. Özgül Cömert ve Sinan Cömert’in kaleme aldığı, Mundi Kitap’tan çıkan çalışmada, bitkilerin günümüze uzanan tarihi yolculuğuna ilişkin çok çarpıcı anekdotlar var. O anekdotlardan bazıları şöyle:
Ömür katan adaçayı
Hristiyan söylencelerinde, adaçayının iyileştirici ve kurtarıcı gücü, bitkinin Meryem Ana tarafından kutsanmasına yorulur. Antik Yunan ve Roma halkları, kokusunu çok sevdikleri ve en büyük tanrıları olan Zeus’a atfettikleri adaçayının antiseptik özelliğinin farkındalardı. Adaçayını saçlarını siyaha boyamak için kullanan Romalılar, bahçesinde bu bitkiyi yetiştirenlerin ölmeyeceğini söyler; İngilizler de “Kim uzun yaşamak istiyorsa mayısta adaçayı içmelidir” der. Nitekim adaçayının bilimsel adı olan salvia ve İngilizce karşılığı olan sage sözcüğü de Latince salvare, yani “kurtarmak” fiilinden türetilmiştir.
“Aşk elması” adamotu
Mitolojide aşk tanrıçası Aphrodite’nin bitkisi olarak bilinen adamotu, adını insan bedenini andıran görünümünden alır. “Aşk elması” namıyla genç erkek ve kızları birbirine sevdalandığına, dolayısıyla da bereket getirdiğine inanılır. Mısır’da, 1922 senesinde Krallar Vadisi’nde mumyası bulunan Tutankhaton’un (Tutanhamon) mezar odasından çıkan adamotu da muhtemelen firavuna ebedî hayatında gereken gücü vermesi için oraya konulmuştur. Efsaneye göre adamotu, topraktan çıkarılırken çok fazla acı çeker, kendisine bu acıyı yaşatanı da kısa sürede öldürürmüş; bu yüzden insanlar tarafından değil koku duyuları çok daha hassas olan köpekler tarafından çıkarılırmış.
“Asker otu” civanperçemi
Patroklos’un kullandığı, bu ot, adını Zeus’un savaşçı oğlu, yarı tanrı Akhilleus’tan alan civanperçemidir. Aynı zamanda “asker otu” da denilen civanperçemi, geçmişte Avrupa geleneksel tıp uygulamalarında iltihaplanmalara karşı ve kanamayı durdurucu etkisi dolayısıyla yaygın olarak kullanılmıştır. Kadınların eskiden regl dönemlerinde ağrı kesici olarak tercih ettikleri civanperçemiyle ilgili klinik araştırmalar sınırlı sayıda olmasına rağmen, hamilelikte ve emzirme döneminde bu bitkiden uzak durmaları tavsiye edilir.
Nazara karşı ayva
Anadolu kültüründe ayvanın bol olması, kış mevsimin sert geçeceğine yorulurdu. Antik Roma’daysa nişanlı çiftler, evlilikleri boyunca mutlu olabilmek gayesiyle bir ayvayı paylaşıp yerlerdi. Ayva aynı zamanda sadakatin garanti altına alınması için çiftlerin birbirlerine sundukları bir meyveydi. Sık sık ayva yiyen hamileler, çocuklarının zeki ve becerikli olmasını umardı. Ayva çekirdekleriyse kötülüklere ve kazalara karşı bir muska gibi taşınırdı.