Avrupa’da çiftçilerin protestoları nedeniyle AB Komisyonu, pestisit kullanımını azaltma planını geri çektiğini duyurdu. Eğer bu gerçekleşirse bulunduğumuz coğrafyada kimyasal kullanımı daha da artabilir.
Avrupa’da çiftçiler ayaklandı. Almanya’da başlayan çiftçi protestoları dalga dalga tüm Avrupa başkentlerine yayılıyor. Traktörleriyle çevre yollarını ve meydanları kapatan, kentleri tezek ve saman balyalarıyla donatan, parlamento binalarına yumurta atan çiftçilerin renkli eylemleri büyük ses getirdi.
Çiftçilerin protesto gösterilerinin temel nedeni aslında yaşadıkları ekonomik kayıplar. Mazot desteğinin azaltılması, başta Ukrayna olmak üzere Asya ve Afrika’dan yapılan tarım ürünü ithalatlarıyla pazarlarını kaybetmeleri, destekleme ödemelerinin yetersizliği temel talepler olarak öne çıkıyor. Diğer yandan AB’nin iklim değişikliğinin etkilerini azaltmayı hedefleyen, sürdürülebilir üretime dayalı yeni tarım politikası da çiftçilerin hedefinde.
“Yeşil Mutabakat”
Hatay’da, depremin yıldönümünde Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından başlatılan “onarıcı dönüşüm” çalışmasıyla tarımsal üretimin afetlere dayanıklı bir şekilde sürdürülebilmesine yönelik bir model deneniyor. 70 çiftçi, afetlere dayanıklı tarımsal üretim konusunda eğitiliyor.
6 Şubat depremlerinin yıldönümü haftasındayız. Başta Hatay ve Kahramanmaraş olmak üzere 11 kentte büyük yıkımlara yol açan deprem, bölgedeki tarımsal üretime de büyük darbe vurdu. İlk şoku kentte yaşayanlara oranla daha kolay atlatan çiftçiler, yaralarını sarmak için toprağa yöneldiklerinde, hem mazot gübre gibi girdilere ulaşmakta zorluklar yaşadı hem de işgücü ve pazar kayıplarıyla karşı karşıya kaldı. Bu tablo, Türkiye tarımsal üretiminin yüzde 15’ini gerçekleştiren bölgede, coğrafi işaretli ürünlerin de arasında olduğu birçok gıdanın üretiminde kesintiler yaşanmasına yol açtı.
Şimdi artık iyileşme zamanı. Bölgede tarımsal kalkınmaya
Geçen yıl Avrupa Birliği’nin Gıda Alarm Sistemi’ne yansıyan bildirimlerde ihraç ettiğimiz 359 üründe riskli içerikler saptanırken, meyve ve sebzede tarım zehri kalıntıları yine listenin başında yer aldı
Geride bıraktığımız yılda Avrupa’ya ihraç ettiğimiz gıda ürünlerinde sağlık açısından risk taşıyan ürünler belli oldu. Avrupa Gıda Alarm Sistemi’nin verilerine göre, 359 üründe riskli içerikler saptanırken, meyve ve sebzede tarım zehri kalıntıları yine listenin başında yer aldı.
“Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun” deyişini duymuşsunuzdur. Hipokrat’a ait bu ifade, yediğimiz ve içtiklerimizin hastalıklarla bağlantısını ortaya koyuyor. Artık günümüzde bilim çevreleri de, trans yağ, katkı maddeleri ve yapay şeker içeren işlenmiş gıdaların, kanser başta olmak üzere diyabet, obezite, Alzheimer gibi birçok hastalığın kökeninde oynadığı role daha yüksek sesle dikkat çekiyor. Bu açıdan beslenme seçimlerimiz sağlığımız açısından oldukça önemli. Hastalıklardan
Vücuda giren plastik parçacıkları, kan-beyin bariyerini aşarak organlara ulaşıyor. Ve her yanımız âdeta plastikle sarılı! Öyle ki; yeni bir çalışma, ambalaja girmemiş çiğ sütlerin de mikroplastik içerdiğini ortaya koyuyor.
Her ne yiyor içiyorsak, bir parça da plastik tüketiyoruz. Bu artık tartışılmaz bir gerçek. Zira günümüzde, hemen her tür yiyecek ve içecek, plastik ambalajlarla kaplı ve bu ambalajlardaki kimyasallar, yediklerimize de sirayet ediyor. Örneğin PET şişede satılan sularla ilgili yeni yayımlanan bir çalışma, ortalama bir litre şişe suda yaklaşık 240 bin plastik parçacık bulunduğunu gösteriyor. Sonuç dehşet verici! Yani her su içtiğimizde bir miktar da plastik yudumluyormuşuz. Peki, bu nano ve mikro plastikler, sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Vücuda giren plastik parçacıkların, kan-beyin bariyerini aşarak organlara ulaştığını biliyoruz. Sonra nelere yol açtığı ise hâlâ araştırılıyor. Ne kadarı atılıyor ne kadarı organlarda birikip hastalıklara neden oluyor, henüz tam olarak aydınlatılmış değil. Ancak
Mutfak atıkları aslında doğa için altın değerinde. Kentlerde sürdürülebilir bir gelecek için çöpün yönetilmesi gerekiyor. Bunun yolu gıda ve bitki atıklarını kompostlaştırmaktan geçiyor. Peki, evde kompost yapabilir miyiz?
İlk adımı Fransa attı. Artık Fransa’da yaşayan herkes gıda ve bitki atıklarını kompostlaştırmak zorunda! Uygulamanın nasıl hayata geçeceği konusunda ülkede tartışmalar sürse de muhtemelen tüm Avrupa zamanla bu adıma eşlik ederek, biyobozunur atıkların gübreye dönüşümünü zorunlu kılacak. Çünkü çöp, aslında altın değerinde. Bizim iğrenerek baktığımız gıda atıkları, toprak için önemli bir besin kaynağı.
Normalde bu süreç, insan müdahalesi olmadan milyonlarca yıldır zaten işliyordu. Toprağın üzerindeki besinleri otobur hayvanlar tüketiyor, otoburları avlayan etoburlar da yaşamlarının sonunda yine toprağa dönüp bitkileri besliyordu. Yani doğal döngüde çöp diye bir şey yoktu. Ama insan, atıklarını doğadakine benzer şekilde dönüştüremeyince,
Hastalık mevsimindeyiz ve şifa bulmak için yediğimiz balda bile tarım zehri kalıntısı var. Yoğun tarım alanlarından toplanan bal ve ölü arı örneklerinin analizinde zehir kalıntısı saptanmış. Yani şifa ile zehir kalıntısı yan yana!
Mevsimsel virüsler nedeniyle hastalıktan kırılıyoruz. Böyle dönemlerde en çok medet umduğumuz gıda ise bal. Balı hem bağışıklığımızın güçlenmesi hem de öksürük şikâyetlerinin azalması için kullanıyoruz. Bal aslında tam bir şifa kaynağı. Ama gelin görün ki, kontrolsüzce çevreye saçılan zehirler (pestisit) bala da sirayet ediyor.
İşte bir araştırma. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nün araştırması kapsamında, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğun tarım yapılan alanlarda iki yıl boyunca farklı noktalardan bal ve ölü arı örnekleri toplanarak analiz edilmiş. Ve görülmüş ki, analiz edilen 56 bal örneğinin 22’sinde zehir kalıntısı var! Üstelik saptanan zehirlerin büyük bölümü, merkezi sinir sistemine toksik etki yapan
2024’ü “sağlıklı yıllar” dilekleriyle karşılayacağız ama Antep fıstığı başta olmak üzere bazı kuruyemişlerde tarım zehiri saptanması canımızı sıkıyor. Çin’den hayvan yemi diye ithal edilen kestaneler de cabası!
Meğer yılbaşı sofralarının vazgeçilmezi kuruyemişi de zehirlemişler. Tarım zehirlerinin kuruyemişlerde de bu denli yüksek oranda bulunmaları oldukça çarpıcı.
Gaziantep ve Şanlıurfa’da yetiştirilen Antep fıstığına yönelik çalışmadan bahsediyorum. Harran Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nün yüksek lisans tez çalışması, bölgedeki Antep fıstığı yetiştiriciliğinin gıda güvenliği açısından oldukça sorunlu işlediğini ortaya koyuyor. Sonuçlara bakınca insan âdeta, “zehir çıtlıyormuşuz” diyor.
Zira çalışma kapsamında analiz edilen taze ve kurutulmuş Antep fıstığı örneklerinin yüzde 90’ında tolere edilebilir limitin üzerinde tarım zehiri kalıntısı saptanmış. Kavrulan örneklerde zehir oranı bir miktar azalsa da, iç Antep fıstığı örneklerinin yüzde
Bitkisel peynir üretimi yasak. Vegan pazarlarında bu tip ürünler, artık “peynirimsi” gibi ibarelerle satılıyor. Düzenlemenin iptali için dava açan Türkiye Vegan Derneği’nin başkanı Ebru Arıman ile konuştum.
Çok ilginç bir ülkeyiz. Bir yandan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, peynirin fiyatı arttıkça peynirde süt yağının araklandığını ve bitkisel yağ katılarak peynirlerde tağşiş yapıldığını duyuruyor. Diğer yandan vegan beslenmeyi tercih edenler, markette bitkisel peynir bulamıyor. Çünkü bitkisel peynir üretimi yasak! Ama peynirde bitkisel yağ ile sahtecilik yapılmasını ne yazık ki engelleyemiyoruz!
Vegan peynir yasağı, Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nde yapılan, “Bitkisel yağ ve diğer gıda bileşenleri kullanılarak peynir izlenimi veren ürünler üretilmez” ibaresinden kaynaklanıyor. Neredeyse 2 yıldır bu ibare nedeniyle veganlar, peynire, “peynir” dahi diyemiyor. Vegan pazarlarında bu tip ürünler, artık “peynirimsi”, “peynir tadında” gibi