İstanbul’dan sonra şimdi Sakarya’da!
Türkiye’de metrobüs denildiğinde, bugüne kadar yalnızca İstanbul akla gelirdi. Ama artık bu ezber bozuldu. Sakarya Büyükşehir Belediyesi de, şehir tarihinde bir ilki gerçekleştirerek metrobüs dönemini resmen başlattı. Başkan Yusuf Alemdar’ın sözünü tuttuğu gibi Camili ile Gar Meydanı arasında uzanan 16.5 kilometrelik ilk etap tamamlandı ve Sakarya, İstanbul’dan sonra toplu taşımada Türkiye’nin metrobüs kullanılan ikinci şehri oldu.
350’den fazla personelin gece gündüz çalışarak sadece 6 ayda tamamladığı bu proje tamamen belediyenin öz kaynaklarıyla hayata geçirildi. Yerli üretim, modern donanıma sahip 11 metrobüsle ilk sürüş coşku içinde gerçekleştirildi. Şimdilik 10 durakta hizmet verecek olan bu hat, şehrin ulaşım yükünü önemli ölçüde hafifletecek. Dahası, yeni eğitim-öğretim yılına kadar metrobüsler ücretsiz olacak. Sakarya için bu adım sadece bir toplu taşıma projesi değil, aynı zamanda daha konforlu, çevreci ve planlı bir şehir yaşamına geçişin habercisi. Umarız bu örnek, Türkiye’nin diğer şehirlerine de ilham olur.
Silivri yolları perişan
Madem ulaşımı konuşuyoruz; o zaman biraz da şikâyetlere kulak verelim. Bu hafta bana en çok mesaj Silivri’den geldi. E-5 karayolu üzerindeki Selimpaşa-Silivri hattı âdeta sürücülerin sabrını test ediyor. Aylarca süren yol çalışmaları hâlâ bitmedi. Gidiş-geliş tek şeritten sağlanıyor. Alternatif olsun diye TEM otoyoluna yönelseniz, orada da durum aynı: Bakım çalışması nedeniyle yol tek şeride düşmüş durumda.
Elbette yol bakımı yapılmalı, güvenlik önemli. Buna itiraz eden yok! Ama iki ana güzergâhın aynı anda kapatılması nasıl bir planlamadır? Karayolları Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne küçük bir önerim olacak: Yetkililer bir hafta sonu bu yolları sürücü olarak kullansınlar… Eminim ondan sonra gelen şikâyetlerin ne kadar haklı olduğunu çok daha iyi anlayacaklardır. Ben bu hafta iki yolu da bizzat kullandım. Gerçekten olacak iş değil. Hem zaman kaybı hem de sinir harbi! Sürücüler haklı olarak isyanda…
Kuralsız kural konulmaz
Bir başka konu da İstanbul’daki trafik ekipleriyle ilgili… Özellikle dikkat ediyorum: Şehir içinde birçok noktada uygulamalar yapılıyor ama sabah ve akşam trafiğinin en yoğun olduğu saatlerde trafiği yönlendiren bir polis görmek neredeyse imkânsız. Oysa en çok ihtiyaç duyulan anlar tam da o saatler.
Birkaç gün önce kırmızı ışıkta beklerken önümdeki trafik ekipleri, U dönüşü yapılması yasak olan yerden gayet rahat bir şekilde döndüler. Üstelik sürücü telefonla konuşuyordu! Düşünebiliyor musunuz? Polis kural tanımazsa vatandaşa nasıl “kural” anlatılabilir?
Dün de plakasız bir motosikletle seyir halinde olan, üzerinde “Çelik Kuvvet” tişörtü giymiş bir polis memurunu gördüm. Yol boyunca birçok trafik polisinin önünden geçti ama kimse müdahale etmedi. Polis olunca plakasız motorla trafiğe çıkmak serbest mi oluyor?
Bu satırları yazarken bir çağrım da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya olacak: Trafik bir kültürdür. Eğer polisler bu kültürü sergilemezse vatandaşlardan da bu kültürü içselleştirmesini bekleyemeyiz. O yüzden önce kural koyanlar kurallara uyacak.
Hiç mi güzel bir şey yok? Tabii ki var. Geçen haftanın en anlamlı ve iç ısıtan haberlerinden biri Ataşehir’den geldi. Ataşehir Belediyesi, genç yaşta hayattan koparılan Mattia Ahmet Minguzzi’nin adını yaşatmak üzere örnek bir projeye imza attı. Onun ismini bir kaykay parkında ölümsüzleştirerek hem unutulmamasını sağladı hem de gençlere sahip çıkan duyarlı bir yaklaşımı ortaya koydu.
Sağlıcakla kalın.
