Son zamanlarda Antalya’yı hep turizm yönüyle konuştuk. Haklıyız da; denizi, güneşi, tarihiyle tüm cazibesinden dolayı bu şehir gerçekten anlat anlat bitmez. Ama Antalya’nın bir yüzü daha var ki en az turizmi kadar değerli: tarımı.
Ne zaman bu kente gelsem sadece tatil değil üretimle de anılması gerektiğini bir kez daha hatırlıyorum. Geçtiğimiz günlerde yine dostum Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır ile bir araya geldim. Yine laf döndü dolaştı tarıma geldi. Ancak bu defa sohbetin merkezinde “Tarıma Dayalı İhtisas Sera Organize Sanayi Bölgesi” vardı. Evet, ismi biraz uzun ama içeriği son derece güçlü. Ali Başkan’ın anlattıkları, sadece Antalya’nın değil Türkiye tarımının da geleceğine ışık tutuyor.
Biliyor muydunuz? Türkiye’deki örtü altı üretimin (yani seracılığın) yüzde 41’i Antalya’da yapılıyor. Bu şehir sadece yaz aylarında değil, yılın 12 ayı boyunca üretim yapıyor. 2024’te 1.2 milyar dolarlık tarımsal ihracat gerçekleştirmiş. Ama uzmanlara göre bu
Antalya’da geçtiğimiz günlerde bir dizi görüşme yaptım. Herkesin dilinde aynı konu vardı: turizm. Aslında bunda şaşıracak bir şey yok. Çünkü Antalya gibi bir şehirde başka ne konuşulur ki?
İlk durağım, Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Kaan Kaşif Kavaloğlu oldu. Daha oturmadan konuya girdik. Turizmle yatıp turizmle kalkan bir şehirdeyiz neticede. Kavaloğlu’nun anlattıkları, sadece sezonun gidişatı değil, bir ülkenin kaderi gibiydi. “Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşıyoruz ama bu güzelliğin yanında zaman zaman büyük şanssızlıklar da yaşıyoruz” dedi. Kısa ama derin bir cümle…
Coğrafya ve krizler
Evet, turizmde coğrafyanın bize sunduğu nimet büyük. Ama bir o kadar da bu coğrafyanın getirdiği kırılganlıkla yaşıyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin krizi, İran’daki iç çalkantılar... Tüm bu ülkeler, Türkiye için önemli turist pazarları. Her biri tek bir krizde çakılıyor; domino etkisiyle Antalya sahillerinde boş şezlonglara dönüşüyor.
Bu boşluğu
Geçen hafta bavul elimde, önce Kıbrıs’a sonra Antalya’ya doğru yola çıktım. Biri gastronomiyle, diğeri doğasıyla hafızama kazındı. İkisi de yazın başlangıcında bana “Türkiye’nin sadece deniz, kum, güneşten ibaret olmadığını” bir kez daha gösterdi.
Kıbrıs’tan başlayayım. Ada hâlâ bildiğimiz gibi; sıcak, samimi ama trafiği artık İstanbul’u aratmıyor. Toplu taşımanın sınırlı olması, her yere serpilen yeni inşaatlar ve artan araç sayısı trafikte sıkıntılı günlerin habercisi gibi. Açık konuşmak gerekirse, bu hızla giderse Kıbrıs’ın kara ulaşımı yakında büyük sorunlarla karşılaşabilir. Şimdiden yeni yol ve ulaşım planlarının masaya yatırılması şart.
Gastronomide iddialı
Ama gelelim güzel haber kısmına: Kıbrıs artık sadece plajlarıyla değil, gastronomisiyle de iddialı. Elexus Hotel’in ev sahipliğinde düzenlenen ‘Şeflerin Düeti’ etkinliği tam anlamıyla damakta iz bırakan bir deneyimdi. Otelin Executive Şefi Veli Bayraktar ile güçlü sesiyle tanıdığımız tenor Hakan Aysev’in hem mutfakta hem sahnede kurdukları bu
Yaz geldi, havalar ısındı, okullar kapanıyor... Herkesin aklında aynı soru: “Bu yaz nereye gitsek?” Genelde tatil denilince hepimizin zihninde ilk Ege ve Akdeniz kıyılarındaki kentler canlanır. Deniz, kum, güneş üçlüsü… Ancak artık Türkiye’nin dört bir yanında alternatif tatil rotaları öne çıkıyor. En önemlisi ise şu: Artık yalnızca özel işletmeler değil, belediyeler de turizmde ciddi bir aktör haline geldi. Yerel yönetimler, vatandaşın ekonomik ve keyifli tatil yapabilmesi için birçok tesisi hizmete sunuyor.
İstanbul’a yakın bir tatil arayanlara Bursa güzel bir seçenek. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin çevre düzenlemeleriyle bambaşka bir çehreye kavuşan Gemlik, Güzelyalı, Tirilye ve Kurşunlu sahil bandı, yazı serin ve huzurlu geçirmek isteyenler için birebir. 20’ye yakın plajı, tertemiz sahilleri ve tarihi dokusuyla dikkatleri çekiyor.
Kocaeli de bu konuda iddialı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin işlettiği Kandıra’da 7, Karamürsel’de 2 olmak üzere toplam
Geçen hafta iki günlüğüne Afyonkarahisar’daydım. Şehir zaten tarihi, mutfağı, sıcakkanlı insanlarıyla her zaman ilgimi çeker ama bu kez biraz daha yakından bakma fırsatım oldu. Belediye Başkanı Burcu Köksal ile görüştüm, projelerini dinledim. Pek çok başlık vardı ama bir tanesi var ki, anlatırken ki heyecanı her şeyi özetliyordu: Yeni Nesil Raysız Tramvay Projesi. Proje iki koldan ilerliyor. İlki, şehrin ruhuna dokunan nostaljik bir tramvay hattı. Şehre turistik anlamda katkı da sunacak.... İkinci hat ise yeni nesil raysız tramvay. Hem çevreci hem pratik. Ben bu projeyi takipteyim. Hayata geçtiğinde detaylarını da sizlerle paylaşırım.
Ücretsiz çamaşır yıkama
İstanbul’dan da çok anlamlı bir projeye denk geldim, paylaşmadan geçemem. Ataşehir Belediyesi, Rotary Kulübü iş birliğiyle dar gelirli vatandaşlara ve ilçede yaşayan üniversite öğrencilerine ücretsiz hizmet verecek bir çamaşırhane açtı. Evet, yanlış duymadınız. Öğrenciler artık çamaşırlarını nerede yıkayacağım diye düşünmeyecek. Gideri zorlayan
Sucuk ve pastırmada AB tescilli ilk şehir olan Afyonkarahisar’da jeotermal enerjiyle çalışan Türkiye’nin ilk yeşil su ürünleri tesisi kuruluyor. Kentin valisi Doç. Kübra Güran Yiğitbaşı, su ürünleri tesisi projesiyle karides, mikro alg, sazan, tilapia, Afrika yayın balığı gibi su ürünlerinin üretip, ihraç edeceklerini söyledi.
Afyonkarahisar mutfağının iki önemli lezzeti olan pastırma ve sucuk, Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret tescili alarak uluslararası arenada da hak ettiği değeri buldu. Kentin valisi Kübra Güran Yiğitbaşı, Eren Aka’ya manda yoğurdu ve kaymak ürünlerinin de coğrafi işaret süreci devam ettiğini söyledi.
Afyonkarahisar, hem tarımda hem de sanayide yenilikçi projelerle Türkiye’nin öncü şehirlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Vali Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı’nın öncülüğünde başlatılan projeler arasında jeotermal enerjiyle çalışan su ürünleri üretim tesisi, Avrupa Birliği tarafından tescillenmiş gıda ürünleri ve
Ordu’da vatandaşlar, kısa süre önce bir enerji tartışmasına tanık oldu. MHP Ordu Milletvekili Naci Şanlıtürk, Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler’i sert sözlerle eleştirerek, “Nerede enerji üretiyorsun? Gel bana göster!” diyerek âdeta meydan okumuştu. Bu çıkışı ben de köşemde yazmıştım. Yazımı da “Önümüzdeki günlerde bu konuda nasıl açıklamalar gelecek, merakla bekliyorum” diyerek bitirmiştim.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iç turizmi canlandırmak, destinasyon çeşitliliğini artırmak amacıyla başlattığı şehir tanıtımı turları kapsamında geçen hafta Ordu’daydım. Hilmi Bey ile bir araya gelme fırsatı buldum. Kendisine bu eleştirileri de sorduğumda, “Bayramdan sonra yanıt vereceğim, hem de somut bir şekilde” demişti. Ve gerçekten de öyle yaptı. Beklenen cevap geldi. Ama sadece bir açıklama değil, somut bir adımla birlikte!
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, sessiz ama güçlü bir şekilde yanıt verdi. Kirazlimanı Yaşam
Bu yaz da geldi, çattı… Güneşi görünce içimiz kıpır kıpır oluyor ama iş tatil planı yapmaya gelince biraz duraksıyoruz. Çünkü ne yalan söyleyeyim, yaz tatili artık birçok kişi için hayal olmaya başladı. Hele Bodrum, Çeşme gibi gözde yerlerdeki plaj fiyatlarını duyunca insan “Yok artık!” demekten kendini alamıyor.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım mesaj attı: “Bir plajda, kişi başı 225 euro isteniyor, ayrıca içeri girdikten sonra 5 bin 500 lira harcama şartı koymuşlar.” Şaka gibi ama değil! Bu fiyatlar, geçen seneye göre yüzde 300’e varan artışlar göstermiş. E hani deniz, kum, güneş herkesindi? Şimdi resmen lüks oldu…
Bayram tatilini Ege ve Akdeniz’de geçiren birçok dostumla konuştum, neredeyse hepsi isyanda. “Esnaf çıldırmış olmalı”, “Paran yoksa denize bile giremiyorsun” diyeni mi ararsınız,
“Yaz tatili artık hayal” diye iç geçirenini mi?
İnsan üzülmeden edemiyor.
Ama bu düzenden bir kaçış yolu bulanlar da var. Bodrum