Ege Doğaç Erdoğan

Ege Doğaç Erdoğan

ege.erdogan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Amerika’yı kurbanın gözünden görüyorum. Bir Amerikan rüyası görmüyorum; Amerikan kâbusu görüyorum” -Malcolm X

Yazının başlığı üniversite için ABD’de geçirdiğim dört yılı tanımlıyor. Belki denk gelmişsinizdir, zaman zaman sosyal medyada dönen ilginç sorulardan biri şöyledir: şu an elinize yüklü bir para geçmesini mi yoksa şu anki aklınızla geçmişe dönmeyi mi isterdiniz? Sanırım vereceğim cevap geçmişe dönmek olurdu zira yaptığım hataları düzelterek zaten çok daha fazla para kazanabilecek duruma gelebilirdim. Hata olarak gördüğüm ve belki de en çok değiştirmek istediğim şeylerden biri ise üniversite okuduğum ülkedir. Keşke İngiltere’de liseyi bitirdikten sonra ABD’ye gitmeseymişim.

Haberin Devamı

İşte bu son cümlemi şimdi akıllarından geçirerek ABD’ye okumak için gitmek istemeyeceklerin sayısında büyük artış olabileceği tahmin ediliyor. Bu durum Amerikan üniversitelerini korkutuyor. Trump’ın savaş açtığı üniversitelerin önemli gelir kaynaklarından biri yabancı öğrencilerdir. Amerikalıların aksine yabancı öğrencilerin büyük çoğunluğu burs ya da finansal bir destek almadan tüm ücreti kendileri karşılıyorlar. Amerikan üniversiteleri Avrupa’ya kıyasla daha kısıtlı burs imkanları sunuyorlar ve burssuz başvuru yapmak kabul oranlarını ciddi bir biçimde yükseltiyor.

Trump ikinci kez göreve geldiğinden beri 1000’den fazla yabancı öğrencinin vizesi iptal edildi. Ailelerin imkanları zorlayarak gönderdikleri çocuklarının geleceği bir kalemde karartılıyor. Haliyle artık öğrenciler ABD yerine daha güvenli ve özgür bir ülkede öğrenim görmek isteyeceklerdir. Bir insanı en çok tedirgin eden şeylerin başında belirsizlik gelir; mezun olmanıza kısa bir süre kala vizenizin iptal edilmesi sebebiyle yıllarınızın çöpe gitme ihtimali varken ABD’ye gitmek ister misiniz?

Aslında bu soruyu daha sade bir biçimde “ABD’ye gitmek ister misiniz” şeklinde de sorabiliriz. Kendimden örnek verecek olursam Amerika’nın kültür emperyalizminden etkilenerek, hür, serbest, çağdaş ve ilerici bir ülkeye gittiğimi zannediyordum. Filmlerde gördüğüm çılgın partilerin de etkisi hiç yoktu diyemem elbette. Ancak daha ilk günlerde bütün bunların bir propaganda olduğunu anlamaya başlamıştım.

Haberin Devamı

Bundan tam 15 yıl önce ABD’de öğrenci olduğum günlerde yazdığım bir yazıdan alıntı yapmak istiyorum: “Sanılanın aksine, ABD, ileri, çağdaş ve özgürlükçü bir devlet değildir. Aşırı muhafazakâr, baskıcı bir polis devletidir. Özellikle orta ve güney Amerika’da “mahalle baskısı” çok etkilidir. Sosyal adaletin var olmadığı bu kapitalist sistemde, özgürlük kavramı sadece para kazanabilme özgürlüğünden ibarettir. Sistemin dışına çıkmak isteyen, mahalle baskısına boyun eğmeyen ve kapitalist düzene ayak uyduramayanlar kendilerini acımasız polisin elinde bulurlar ve ömürlerinin büyük bölümlerini ya da tümünü, insanlık dışı yöntemlerle idare edilen hapishanelerde geçirirler. Sokağa çıktığınızda, içinize çektiğiniz nefes size özgürlük hissi vermez.” Eğer ben oradayken Trump başkan olsaydı, 21 yaşında yazdığım bu cümleler muhtemelen benim de vizemin iptaline sebep olurdu.

Haberin Devamı

Amerika’nın başına Trump gibi birinin başkan olması aslında çok büyük bir sürpriz değildir; Amerika’nın hamuru budur. İki okyanus arasında kalan bu ülke, bir yandan da derin bir cehalet ile ileri bir bilimin arasına sıkışmıştır. Dünyaya hükmedecek kadar güçlü bir ülke kuracak aydınlanmayı yaşamış beyinler, elektrik kullanmayı dahi reddeden yobazlarla (örn: Amishler) aynı havayı solumaktadırlar. Bu muazzam tezatlık, Ay’a çıkan ama ülkesini haritada gösteremeyen bir toplum yaratmıştır.

ABD bir göçmenler topluluğudur. Gücünü, dünyanın dört bir köşesinden aldığı beyin gücüyle pekiştirmektedir. Yabancı öğrencilerin gelmeyişi sadece maddi bir kayıp yaşatmayacaktır, her alanda Amerika’yı daha güçsüz hale getirecektir.