Kalp yaşamı devam ettirmek üzere kendi kendine çalışan ve ritmini düzenleyen bir organdır. Ana görevi olan kanı pompalama işini sürekli ve düzenli kasılmalarla sağlar. Bu kasılmayı gerçekleştirmek üzere sağ kulakçıkta yer alan bir merkezden elektrik uyarısını çıkartır. Bu uyarı özel hücrelerden oluşan bir yol üzerinden ilerleyerek her iki karıncığa kadar iletilir.
Kalp kasına ulaşan bu elektrik uyaranları ile de kasılma gerçekleşir ve kasılan kalp içindeki kanı ana damarlara pompalar. Kan da bu şekilde tüm organlara atardamarlar yoluyla ulaşır.
Blok çeşitleri
Uyarının merkezden çıktığı yerden kasılmayı gerçekleştirecek kasa ulaşana kadar izlediği yol üzerinde bir engel olmasına blok denir. Kalpteki ileti sisteminde meydana gelen bloklar bu engelin bulunduğu yere ve sebebine göre farklı çeşitlere ayrılır.
Blokların bir kısmı kendiliğinden geçer, tedavi gerektirmez. Sıklıkla sebep ortadan kalktığında bir daha da tekrarlamaz. Bazıları ise kalp durmasına kadar yol açacağından acil tedavi gerektirir.
Kalpte bloğa sebep olan en sık sebep ne ilginçtir ki aslında tedavi amacıyla verilen ve kalp hızını yavaşlatan ilaçlardır. Sıklıkla çarpıntı ile seyreden ritim bozukluklarında kullanılan bu
Tıp ne kadar ilerlemiş olursa olsun beynin çalışması ile ilgili hâlâ çözülememiş konular mevcuttur. Zihin ve akıl da işin içine girince konuşacak çok konu var. Bu sefer yalnızca beynin elektriksel faaliyetindeki anormallikten bahsedeceğim.
Beyin temelde glia ve nöron olarak adlandırılan iki tip hücreden oluşmaktadır. Glia hücreleri merkezi sinir sisteminde uyarı yaratmayan ve bilgi iletmeyen hücrelerdir. Genel anlamda sinir sisteminin tutkalı olarak bilinirler. Bu hücrelerin görevi nöron yani sinir hücrelerini sarmak ve onları bir arada tutmak, gerekli besin ve oksijeni sağlamak, bir sinir hücresini diğerlerinden ayırmak, fagositoz dediğimiz yol ile patojenleri imha etmek ve ölü sinir hücrelerini ortadan kaldırmaktır.
Sinir hücreleri ise uyarılabilir hücrelerdir. Beyinde milyarlarca sinir hücresi vardır. Beyin fonksiyonlarının tümü bu hücrelerin dizileri tarafından kontrol edilir. Dolayısıyla hareket, konuşma, düşünce, duyu ve duyguların hepsi düzenli olarak bunlardan gelen sinyallere bağlıdır. Sinir hücrelerinin aktivitesi elektriksel ve kimyasal sinyallerle birbirine iletilerek gerçekleşir.
Halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi nöbetler halinde seyreder. Beynin
Biz doktorlar hastanın hayati bulgularını değerlendirirken muayenede bazı kriterlere dikkat ederiz. Bunların “vital bulgular” olarak da adlandırılan kısmında nabız ve tansiyon yer alır.
Bildiğiniz üzere tansiyon, atardamarlarımızda dolaşan kanın damar cidarına uyguladığı basınçtır. Kalp bir pompa vazifesi görerek kanı damar içine pompalar, bu basınçla ilerleyen kan da yaşamı devam ettirmek için beyin başta olmak üzere hayati organlara ve tüm vücuda ulaşır. Kalp, kasıldığında kanı damar duvarına ortalama 120 mmHg basıncında bir kuvvet uygulayacak şekilde gönderir ve gevşediği zaman da bu basınç ortalama 80 mmHg’ye iner.
Büyük ve küçük tansiyon olarak bilinen bu değerler kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Hatta aynı kişide bile gün içinde ya da yaşla değişebilir. Bu değişikliğe sebep olan faktörler arasında vücuda alınan tuz miktarı, kişinin metabolizması, korku, heyecan, üzüntü gibi duygu durumları, hormonlar yer alır. Ayrıca damarın yapısı, esnekliği de önemli bir faktördür, yaşla birlikte esneklik azalır bu da basıncın yani tansiyonun artmasına sebep olur.
Farklılık gösteriyor
Nabız dakikadaki kalp atım sayısı olarak ifade edilir. Kalp kanı pompalamak için her kasıldığında damar
Adını anmaktan çekindiğimiz, duyduğumuz zaman da kulağımızı çekip tahtaya vurduğumuz kötü hastalıktır kanser. Ne yazık ki hepimizin ailesinde, çevresinde ya da sevdiklerimizde karşımıza çıkmıştır. Dün 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ydü. İlk kez Hipokrat tarafından adı konulan bu hastalık, hücrelerin DNA hasarına bağlı olarak anormal biçimde bölünüp çoğalmasıyla seyreder.
Bu şekilde mutasyona uğrayan her hücre kanser oluşturmayacaktır. Zira her gün belirli dış etkenler yüzünden ya da doğal ilerleyişle binlerce hücremizde DNA hasarı gerçekleşebilir. Bu hücreler bağışıklık sistemimiz tarafından fark edilerek yok edilir. Bu nedenle grip gibi birçok enfeksiyon hastalıklarına yakalanmamak için vücut direncimizi kuvvetlendirirken aynı zamanda kendimizi kansere karşı da korumuş oluruz. Yüzde 100 korunabilmek tabii ki mümkün değil. Zaten bu mümkün olsaydı kansere de çare bulunmuş olurdu. Kanserlerin bir kısmı da genetik geçişlidir.
Çevre kirliliği
Günümüzde hayatımızı kolaylaştıran birçok sebep aynı zamanda da sağlığımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların bir kısmını engellememiz çok zordur, hatta bazen imkansızdır. Örneğin hayatımıza büyük kolaylık sağlayan taşıtlardan çıkan egzoz gazı hem
Mide, sindirim sisteminin yemek borusu ile ince bağırsak arasında bulunan ve çiğnemeden sonraki safhasından sorumlu en önemli organlarından biridir. Boyutları kişiden kişiye değişmekle birlikte ortalama 4 litre sıvıyı barındırabilecek büyüklüğe erişebilir.
Midenin görevleri
Mide yediğimiz gıdaları, salgıladığı asit ve enzimlerle kimyasal olarak parçalar. Sindirimini kolaylaştırıp vücut için faydalı olacak hale gelmesine yardım eder.
Mide asidinin pH değeri 1 civarıdır. Normal şartlarda yakıcı ve zararlı olan bu asitten mide kendisini mukus tabakasını oluşturarak korur. Mide asidinin fazla üretildiği veya mukus tabakasının çok ince olduğu, yetersiz geldiği zamanlarda midede yaralar, gastrit ve ülser oluşabilir. Aynı şekilde bu asidin yetersiz kaldığı zamanlarda da sindirim sorunları yaşanabilir. Mide asidi, midede mikroorganizmalara karşı da bariyer görevi üstlenmektedir. Yiyecekte bakteri, mikrop varsa mide asidi sayesinde oranı düşer.
Mide kaslardan oluşan bir organdır. İçine yiyecek geldiği zaman her 20 saniyede bir dalgalar halinde hareket yaratarak hem yiyecekleri asit ve enzimlerle kıvamlı hale getirir hem de duedenum dediğimiz on iki parmak bağırsağına doğru göndermek üzere
Kış mevsiminin şu soğuk günlerinde soğuk havanın sağlığa etkisini, özellikle solunum yolları enfeksiyonlarındaki artış olarak gözlemlemekteyiz. Soğuk havanın kalbe olan etkisi ise hayati önem taşımaktadır. Özellikle ileri yaştaki kimselerde, kalp hastalığı olanlarda dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır.
Soğuk havanın etkisiyle vücuttaki damarlarda tıpta vasokonstrüksiyon denilen büzülme ve daralma ortaya çıkar. Bu tepki, vücudun ısısını sabit tutmaya çalışması, hayati işlevleri olan iç organları korumaya çalışması sebebiyle gerçekleşir. Ortaya çıkan bu damar daralması neticesinde kan basıncıyla beraber kalp atım sayısı da yükselir. Kalp bu yüksek basınca karşı daha büyük güç harcayarak çalışır. Bu olay kalbi yorar. Beraberinde koronerler yani kalp atardamarlarının da daralması, kalbin kanlanmasının azalmasına ve yeterli oksijen alamamasına neden olur.
Pıhtılaşma artar
İş yükü de artan kalp kasının iyi kanlanamaması sebebiyle angına pectoris dediğimiz göğüs ağrısı ortaya çıkabilir. Kalp hastalığında rüzgara karşı veya soğuk havada yüründüğünde göğüste ağrı olması bu sebeptendir. Hatta bu şikayet, başka hiçbir belirti vermeden bir kalp damar hastalığına ait ilk alarm olarak
Vücudumuz için gerekli olan vitamin, mineral ve yapıtaşlarını içeren yiyecekleri faydalı olarak biliriz. Her fırsatta bunları tüketmeye gayret ederiz. Ancak faydalı olarak bildiğimiz yiyecekler bazı noktalara dikkat edilmediği takdirde faydasını yitirir, hatta zararlı hale bile gelebilir.
Miktar önemli
“Azı karar, çoğu zarar” çok güzel bir atasözüdür. Bir yiyeceği faydalı diye çok miktarda tüketirsek, özellikle kalorisi yüksek yiyecekler söz konusu ise bu bize fazla kilo olarak geri döner. Örneğin ceviz, kaju fıstığı, fındık gibi kuruyemişlerin pek çok faydası vardır. Ancak unutmamalıdır ki 100 gram ceviz 685 kalori, 100 gram kaju 553 kalori, 100 gram fındık 630 kaloridir.
Benzer şekilde zeytin, peynir gibi tuz içeren besinler özellikle yüksek tansiyon hastalığı olan kimselerde çok miktarda tüketildiğinde sorun yaratabilir.
Pişirme yöntemi
Yiyeceklerin besin değerlerini korumada pişirme yöntemi çok önemlidir. Hatta bazı pişirme yöntemlerinde hazırlanan yiyecek faydalı olsa bile vücut için çok zararlı maddeler açığa çıkabilir. Mangal kömüründe ızgara yapmak, yüksek sıcaklıkta yağda kızartmak ve tütsüleme işlemi buna birer örnektir.
Bu tarz pişirme yöntemlerinde özellikle et gibi protein
Eğer sabah kalkmakta zorluk çekiyorsanız yolunda gitmeyen bir şeyler olabilir. Tiroit bezinin yavaş çalışması, kansızlık, şeker hastalığı, depresyon gibi sağlık sorunları yoksa yağışlı, soğuk hava özellikle işe gitmek için dışarı çıkacaksak sıcak yatakta kalmayı daha cazip kılacaktır.
Hepinizin kış saati uygulamasının kalkması sebebiyle sabah çok karanlık olduğunu söylediğini duyar gibiyim. Uyanırken gün ışığını hissetmek güzel olabilir ama ille de gerekli değildir. Vücudun biyolojik saatini düzenleyen en önemli hormon melatonindir. Uyku hormonu olarak da adlandırılan melatonin, karanlık olunca beyindeki epifiz bezinden salgılanır, uykuya geçişi sağlar. Melatonin kişiden kişiye değişse de retinamıza düşen ışığın kaybolmasıyla saat 21.00’de salgılanmaya başlar ve 7.30’a kadar devam eder. Yaşlandıkça, salgılanması daha erken saatlerde başlar, daha kısa sürer. Gözlerimiz, cildimiz ışığı alırsa melatonin salgılanması olumsuz etkilenebilir, bu yüzden karanlıkta uyumak önemlidir.
Muz, ananas, portakal melatoninden yana zengin meyvelerdir. Hayvan deneylerinde melatoninin kanserojen maddelerin DNA’ya zarar vermesini engellediği gösterilmiştir. Kalpte ritim bozukluklarını azalttığı, ömrü