Üzüm üzüme baka baka kararır derler ya! Çocuklarımız da yemek konusunda bizi izler. Peki, siz sofraya bilinçli bir şekilde mi oturuyorsunuz, yoksa yemeği bir zorunluluk veya stres kaynağı olarak mı görüyorsunuz? Araştırmalar gösteriyor ki, bir çocuğun beslenme alışkanlıkları büyük oranda ailesinin yemek kültüründen etkileniyor.
Sağlıklı bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız değişime kendinizden başlamanız gerektiğini hatırlamak isterim. Çocukluk döneminde kazanılan yeme alışkanlıkları, ilerleyen yaşlarda da önemli bir etkiye sahip. Özellikle anneler olarak yemekle kurulan ilişki, siz farkında olmadan onların beslenme alışkanlıklarını şekillendiriyor. Peki, siz yemek yerken nasıl davranıyorsunuz? Bugün sizlerle anne-çocuk konusunda yakın zamanlarda okuduğum ve ilgimi çeken makaleleri paylaşmak istedim.
ANNENİN DAVRANIŞLARI ÇOCUĞA AYNA TUTUYOR
Sevgili ebeveynler, çocuklarınız sizin tüm davranışlarınızı gözlemleyerek öğreniyor. Bu nedenle özellikle anne olarak yemekle olan ilişkiniz, çocuklarınızın da beslenme ile kuracağı bağı doğrudan etkileyebilir. Eğer yemek yerken sürekli kilo endişesi taşıyor, öğün atlıyor veya duygusal yeme alışkanlığına sahipseniz, çocuğunuz da bu davranışları fark eder ve içselleştirir. Yani çocuğunuzun sağlıklı beslenmesini istiyorsanız, öncelikle kendiniz sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmelisiniz. Aynı durum ruh sağlığınız için de geçerli. Eating Behaviors’da yayımlanan çok yeni bir araştırma, annelerin yüzde 25 gibi bir oranda ebeveynlik davranışlarını etkileyebilen doğum sonrası depresyondan muzdarip olduğunu vurguluyor. Araştırmacılar, bulguların depresyondan muzdarip kadınlara erken müdahale ve destek sağlanması gerekliliğini vurguladığını gösteriyor. Böylece annelerin ruh sağlığını destekleyerek, çocukların duygusal beslenme gibi konular üzerinde uzun vadeli etkileri olabilir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE
Annenin gebelik ve emzirme dönemindeki beslenme alışkanlıklarının, çocuğun beyin gelişimini ve nörolojik işlevlerini etkileyerek dikkat eksikliği ve hiperaktivite riskini etkileyebileceğini biliyor muydunuz? Nature Metabolism dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmada, 60 binden fazla anne ve çocuğu kapsayan geniş çaplı veriler değerlendirilmiş. Sonuçlar, bir annenin hamilelik sırasında Batı tipi beslenme alışkanlıklarının çocuklarda DEHB ve otizm gibi nörogelişimsel bozukluklar riskini artırabileceğini ortaya koyuyor. Batı tipi beslenme, Akdeniz tipi beslenmenin tersine yüksek yağ, şeker ve düşük lif içerikli bir beslenme olarak tanımlanabilir. Batı tipi beslenme düzenine doğru hafif sapmaların yüzde 66 oranında artan DEHB riski ve yüzde 122 oranında artan otizm riskiyle ilişkilendirildiği en çarpıcı sonuçlardan. Batılı bir düzenden uzaklaşarak yapılan küçük beslenme düzenlemeleri bile nörogelişimsel bozukluk riskini azaltabileceği belirtilmiş. Araştırmacılar, kırmızı et yerine sebze, meyve, tam tahıllar ve balık açısından zengin Akdeniz tipi beslenmeye geçişi bir kez daha vurguluyor.
MOTOR GELİŞİM ÜZERİNDE ETKİLİ
Bebeklerde ve çocuklarda motor gelişimi, vücudun istemli olarak hareket etmesini sağlar. Finlandiya’da yürütülen bir anne-çocuk çalışması, anne risk faktörlerinin çocuğun motor gelişimi üzerindeki uzun vadeli etkilerini araştırmış. Clinical Nutrition ESPEN dergisinde yayımlanan araştırmaya katılan annelerin tamamının gebelik vücut kitle indeksine göre kilolu veya obez olduğu belirtiliyor. Çocuklarına ise motor performansları ve olası gelişimsel koordinasyon bozuklukları açısından testler uygulanmış. Çalışmaya katılan çocukların yüzde 14’üne 5-6 yaşlarında gelişimsel koordinasyon bozukluğu tanısı konulduğu sonuçlar arasında. Çalışmada ayrıca, hamileliğin erken döneminde annenin daha sağlıklı beslenmesinin, çocuğun özellikle 5-6 yaşlarında kaba motor becerilerinde daha iyi motor gelişimiyle ilişkili olduğu bulunmuş. Beslenme yönünden ise Omega 3 ve balık tüketiminin fayda sağlayabileceğinin altı çiziliyor.
KARACİĞER STRESİ
Bir diğer yeni araştırma ise yağ ve şeker oranı yüksek bir diyetin, fetüsün karaciğer sağlığını uzun vadede olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor. Liver International dergisinde yayımlanan çalışma, rahimde yaşanan belirli biyokimyasal değişimlerin, bebeklerin ilerleyen yaşlarda karaciğer hastalıkları açısından risk altında olabileceğini gösteriyor. Vücudumuzdaki tüm organlar ayrı önem taşıyor, fakat karaciğerin gördüğü fonksiyonlar nedeniyle çok önemli bir yere sahip olduğu unutulmamalı. Kendisi sindirimden toksin atılımına kadar birçok hayati görevi üstleniyor. Bu süreçte ise safra asitleri kritik bir rol oynuyor. Safra asitleri normalde yağların sindirilmesine yardımcı olurken, aşırı seviyelere ulaştığında toksik hâle gelerek karaciğere zarar verebiliyor. Anne vücudu fazla safra asitlerini atabilirken, fetüs henüz bu yeteneğe sahip değil. Araştırmacılar rahimde aşırı safra asitlerine maruz kalmanın genç yaşta başlayan metabolik disfonksiyonla ilişkili steatotik karaciğer hastalığı (MASLD) riskini artırabileceğini vurguluyor. Bugün, gençlerin yaklaşık yüzde 30’unun bu sağlık problemiyle karşı karşıya olduğu ve bu durumun giderek arttığı da altı çizilen noktalardan. Hamilelikte rafine şeker ve doymuş yağ oranı yüksek besinleri azaltmak, yerine tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve protein açısından zengin besinleri tercih etmek, bebeğin karaciğer sağlığı için koruyucu bir adım olabilir.
Enginar etkisi
Tam mevsimi iken karaciğer dostu enginarı da sofranızdan eksik etmeyin. Enginarın en önemli özelliklerinden biri, karaciğeri temizlemesi ve safranın kolay akışını sağlamasıdır. İçerdiği “sinarin” adlı antioksidan sayesinde karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı oluyor.