Stres, her gün milyonlarca insanı etkileyen problemlerin başında geliyor. Küresel raporlar Dünya genelinde stres seviyelerinin artışta olduğunu vurguluyor. IPSOS raporuna göre ülkemizde bireylerin yüzde 45’i, yani neredeyse her iki kişiden biri, son bir yıl içinde birden çok kez günlük hayatlarını etkileyecek derecede stresli hissediyor. Günümüz şartlarında stresten uzak bir yaşam elbette hiç kolay değil, fakat bu durum ile nasıl başa çıkılacağının farkında olmak ve süreci yönetmek kıymetli. Öyle ki düzgün bir şekilde yönetilemediğinde kronikleşen stres hem fiziksel hem de ruh sağlığı üzerine bir takım etkilere sebep olabiliyor.
Stres hormonları
Stres, etkisini hem yeme davranışlarını hem de vücut ağrılığı üzerinde gösterebilir. Akut stres durumunda bazı bireyler aşırı yeme davranışı gösterirken, bazıları ise iştahsızlık belirtileri ile karşı karşıya kalır. Fakat stres kronik hale geldiyse, glikoz metabolizmasında önemi olan ve böbreküstü bezleri tarafından salgılanan önemli bir hormon olan kortizol
Hamile olduğunuzu öğrendiğiniz ilk günden bebeğinizin ikinci yaş gününe kadar geçen süreyi ifade eden ilk 1000 gün çocuğun hayatındaki en kritik dönemlerden. Yapılan çok yeni bir araştırmaya göre çocukların anne karnında ve yaşamlarının ilk yıllarında şeker tüketimlerinin sınırlanması, yetişkinlikte kronik hastalık risklerini önemli ölçüde azaltabiliyor.
Eğer geri dönüp çocukluğunuzun ilk 1000 gününü tekrar yaşayabilseydiniz neyi değiştirmek isterdiniz? Eminim ki aklınıza pek çok yanıt geliyor fakat bugün bu soruyu gelin beslenme yönünden ele alalım. Hayatın ilk birkaç yılının hem fiziksel hem de zihinsel gelişim açısından oldukça önemli olduğunu biliyoruz. Peki, şeker tüketiminin bu süreçte nasıl bir etki yarattığını hiç düşündünüz mü? Aslında ilk 1000 gün kavramı çok da yabancı olduğumuz bir kavram değil; hamile olduğunuzu öğrendiğiniz ilk günden bebeğinizin ikinci yaş gününe kadar geçen süreyi kapsıyor. Bu
Hormon sağlığınız üzerinde gizli tehdit ‘endokrin bozucuları’ yakından tanımaya ne dersiniz? Endokrin bozucular, endokrin sistemini ve hormonların doğal işleyişini bozarak sağlığınız üzerinde olumsuz etkilere yol açabilen kimyasallar olarak tanımlanabilir.
Bu kimyasallara günlük hayatta pek çok noktada rastlamak mümkün; gıdalar, giysiler, eşyalar, hatta soluduğunuz havada bile bulunabiliyor. Bisfenoller, per- ve polifloroalkil maddeler (PFAS), ftalatlar gibi alt başlıklarda incelenirken her birinin birçok kronik hastalıkla ilişkisine dair araştırmalar var. Oluşturdukları tehditin gebelik döneminden itibaren başladığı göz önünde bulundurulduğunda konunun ciddiyeti ortaya çıkıyor. Gelin iki yeni araştırma ışığında bu gizli tehlikeleri yakından tanıyalım.
Metabolik sendromda söz sahibi
Metabolik sendrom, günümüzde sıklığı giderek artan, tıpkı endokrin bozucular gibi sağlığınızı gizlice tehdit eden problemlerden biri. Aslında birkaç farklı risk faktörünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir sağlık durumu olarak da
Tüm dünyada diyabetlilerin sayısı giderek artıyor. Her 10 kişiden biri diyabetli, her 2 kişiden biri ise diyabetli olduğundan habersiz! Peki diyabetle ilgili güncel yaklaşımlar neler? 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bu sağlık sorununda son durumu ele alıyoruz.
IDF Diyabet Atlası’na göre, 2045 yılına geldiğimizde her 8 kişiden biri diyabetle mücadele edecek. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla 2024-26 teması “Diyabet ve bütünsel sağlık, iyi yaşam” olarak belirlendi. Öyle ki diyabetli milyonlarca insan, evde, işte ve okulda durumlarını yönetmek için bazı zorluklarla karşı karşıya kalabiliyor. Her 2 diyabetliden birine teşhis konulmadığı düşünüldüğünde bu konuda farkındalığın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Ben de Diyabet Günü yaklaşırken, diyabetle ilgili güncel yaklaşımlar ve sık aldığım soruları paylaşmak istiyorum.
TEK ÖĞÜN BESLENME MODASI
Günümüzde aralıklı oruç düzeniyle beslenenlerin sayısı günden günde artıyor. Fakat burada akademik araştırmalar, hem olumlu hem de
Kış aylarında giderek soğuyan havalar, rüzgar, hava kirliliği ve su tüketiminin azalması gibi bazı faktörler nedeniyle cildiniz olumsuz yönde etkileniyor olabilir. Konu cilt sağlığı olunca genellikle cilt bakımı rutinleri, kremler ilk akla gelenlerden oluyor fakat sağlıklı bir cilt için cildinizi içerden beslemenin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlayın. Öyle ki yeterli ve dengeli beslenme birçok sağlık durumunda olduğu gibi cildiniz üzerinde olumlu etkilere sahip. Bazı besinler sağlıklı bir cilt için size yardımcı olurken bazı besinler ise inflamasyonu arttırarak akne gibi cilt problemlerine sebep olabilir.
Her şey bağırsaklara iyi bakmakla başlıyor
En büyük organımız cilt ve ikinci beynimiz olarak da tanımlanan bağırsakların ‘cilt-bağırsak aksı’ ile birbirlerine bağlı olduğunu biliyor muydunuz? Bağırsak-cilt ekseni, bağırsak mikrobiyomu ile cilt sağlığı arasındaki çift yönlü ilişkiyi ifade ediyor. Araştırmalar bağırsak ve cildin sürekli olarak bağırsak cilt ekseni aracılığıyla iletişim halinde olduğunu gösteriyor. Yani bağırsaklarınızdaki bakterilerin dengesinin bozulması,
Bitki bazlı vegan beslenen bireylerin sayısı günden güne artıyor. 1 Kasım Dünya Vegan Günü vesilesiyle veganizm ve bitki bazlı beslenmeyi 6 ana başlıkta ele alıyoruz
Günümüzde sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik, tüketicilerin tercihlerini etkileyen en önemli faktörlerden. Hep söylediğim gibi gezegen sağlığını göz önünde bulundurarak yapılan seçimler, artık bir tercihten çok yaşam biçimi hâline gelmesi gereken bir konu. Bitki bazlı vegan beslenen bireylerin sayısı günden güne artıyor. Dünyada vegan bireylerin sayısı Türkiye nüfusunu geçmiş durumda, son veriler 90 milyon vegan birey olduğunu gösteriyor. Vegan nüfusun 4’te 3’ü ise kadınlardan oluşuyor. 1 Kasım Dünya Vegan Günü idi. Veganizm ve bitki bazlı beslenmeyi gelin tüm detayları ile 6 başlıkta inceleyelim.
1-BİR YAŞAM BİÇİMİ
Her zaman vegan bireylere saygı duyduğumu söylüyorum… İlk olarak küçük bir hatırlatmayla başlamak istiyorum. Veganizmde beslenme söz konusu olduğunda hayvanlardan
Herkesin metabolizmasının tıpkı parmak izi gibi farklı olduğunun ve genetik, cinsiyet, yaşam tarzı gibi faktörlere göre de değişiklik gösterebileceğini daha önce duymuşsunuzdur. Örneğin erkekler kadınlara göre daha hızlı metabolizmaya sahip olma eğilimindedirler, çünkü fizyolojik olarak daha fazla kas kütlesi ve daha az vücut yağ oranına sahiptirler. Kas hücreleri yağ hücrelerine göre daha fazla enerji gerektirir, bu nedenle kas kütlesi daha fazla olan insanların metabolizma hızı daha yüksektir.
Konu metabolizma hızını desteklemek ve kilo kaybı olduğunda aralıklı oruç, öğün atlama veya ketojenik beslenme gibi seçenekler de popülerliğini koruyor. Computers in Biology and Medicine dergisinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan araştırma kilo verme sürecinde tercih edilen kahvaltı alternatiflerinin cinsiyete göre değişiklik gösterebileceğini belirtiyor. Waterloo Üniversitesi’nde yapılan çalışmada oluşturulan matematiksel model ile kahvaltıdaki besin tercihlerinin erkek ve kadınların sağlık ve enerji seviyelerini nasıl etkilediği
Uzun kış gecelerinde bir şeyler yeme isteğimiz artıyor. Böyle anlarda evde hazırlayabileceğiniz ilave şekersiz, doğal içerikler aklımıza gelmeli. Ben de bugün sizlerle kışın rahatlıkla tüketebileceğiniz 4 mevsim meyvesi ve onlarla yapabileceğiniz 4 tarif paylaşıyorum
Kış aylarına doğru evde geçirilen vakit artınca atıştırmalıkların, ara öğünlerin de sayısı artabiliyor. Siz de evde geçirdiğiniz süre boyunca “Acaba ne yesem, tatlı mı söylesek?” gibi soruları kendinize soruyorsunuzdur. Böyle zamanlarda pratik ara öğünler, evde hazırlayabileceğiniz ilave şekersiz, doğal içerikler her zaman kurtarıcınız olsun. Ben de bugün size kışın rahatlıkla tüketebileceğiniz 4 mevsim meyvesi, faydası ve onlarla yapabileceğiniz 4 tarif paylaşmak istiyorum.
Kestane
Kış denilince akla ilk gelen atıştırmalıklardan biri kestanedir. Kestane, başta nişasta olmak üzere iyi kalitede sindirilebilen lifli bir karbonhidrat kaynağıdır. Bu nedenle ekmek yerine geçen besinler arasındadır. Yaklaşık 3-4 kestane, bir dilim ekmeğe eşittir. B1, B2, B3, B6 gibi B grubu vitaminlerini;