Trabzonspor sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bu sezon pek çok olumsuzluk yaşadı Karadeniz ekibi. Ancak en ağır baskı, geçen sezon taktığı şampiyonluk apoleti. Bunun getirdiği sorumluluk fazlasıyla kendini hissettiriyor.
Türk futbolunda şöyle bir anlayış var; eğer şampiyon oldu isen, mutlaka devamı gelmeli. Gelmeli de; istikrar için önce deliksiz bir bütçe, sonra doğru kadro planlaması, sabır ve anlayış gerekli. Artık hangi kulüp taraftarında var bu hoşgörü?
Bakın gerçeğin altını çizelim, sonra çözümden söz edelim; Başkan Ahmet Ağaoğlu ve hoca Abdullah Avcı, Trabzonspor için “başarılı” diyebilir mi? Sanmam.
Örneklemeye Avrupa’dan başlayalım: Şampiyonlar Ligi diye çıkılan yolda iki klasman düşüp, Konferans Ligi’ne geriledi bu takım. Tesellisi bu kategoride devam edebilmesi.
Son şampiyon unvanı ile başladığı Süper Lig’de sezonun henüz yarısı gelmişken liderin on puan gerisine düştü. Kapanmayacak bir fark mı? Futbolda olmaz diye bir şey yok.
Gol sıkıntısı sürüyor
Lafı gevelemeyeceğim. Futbol Federasyonu, iki maçın VAR kayıtlarını açıklayarak hakemliğin yatak odasına girdi.
Kendini kurtarmak adına olup bitene ses çıkaramayan Merkez Hakem Kurulu da suça ortaklık etti.
Kimse masal anlatmasın. Bu, “İlk ve son imiş. Çocuk oyuncağı değilmiş.”
Kusura bakmayın; berbat bir yol açtınız. Ya IFAB’a ne hesap vereceksiniz. Acaba bu yüzden mi son dediniz. Şeffaflık hikayesine inanacaklar mı? Yoksa “amacımız eğitim vermekti” mi diyeceksiniz? Çark etmenin böylesini de görmemiştim doğrusu.
Çıkın “hata yaptık, sonuçlarının böyle olacağını hesaplayamadık” deyin bari. Daha inandırıcı olur.
Onu bunu bilmem; kararı veren ve uygulayanlar akıl tutulması yaşamış olmalı. Ses kayıtlarının dinlenmesinin şartları belli. Federasyon başkanı veya MHK başkanı isterse değerlendirir. Onlar da öğrendiklerini gizli tutmak zorunda. Hakemi hatalı mı buldunuz, kesersiniz cezasını olur biter. Başarılı ise ödüllendirirsiniz.
İşiniz bitti mi?
Ligin yarıya yakını tamamlanmak üzere. Trabzonspor’un ezberlenmiş bir oyun planı, ideal bir kadrosu olduğu söylenebilir mi? Kesinlikle hayır. Gerekçeler değişik olabilir, teknik direktör tercihleri de önemlidir ama her maçta farklı bir takım görmeye alıştık artık.
Geçen sezonun şampiyonu istikrarlı bir tablo çizemiyor. Sistem ve oyuncu profili değişmiş olabilir. Ama bu kadar sürede soruna çözüm üretilemesi gerekiyordu. Geçen haftaki Karagümrük maçı ile dün geceki Giresunspor müsabakası arasındaki fark garip değil mi?
Trabzonspor ilk yarıda öne geçmesine karşın oyundan ve skordan memnun olan var mı acaba? Konuk ekibin şanssızlığı sonucu Bajic’e çarpıp ağlara giden top dışında, tribünleri heyecanlandıracak pozisyon izleyemedik.
Giresunspor ise istikrarlı bir ekip. Bakmayın fark yediğine. Mütevazı kadrosunu iyi tanıyan ve onlara güvenen bir teknik direktörü var. Hakan Keleş’in öğrencileri de bunun farkında. Oyunun ilk bölümünde Görkem ve Kuwas ile yakaladıkları iki fırsat vardı. Savunmada
Türk futbolunun kangren olmuş yarasıdır hakemlik. Geçmişte de öyle idi, bugün de öyle, yarın da olmaya devam edecek.
Neden? Çünkü soruna odaklı çözüm üretemiyoruz. Sadece günü, anı, maçı, kendimizi kurtarmak amacımız.
40 yıla yaklaşan meslek hayatımın tamamına yakını hakem camiasında geçti. Futbolun en zayıf halkası hakemi yönetmek çok kolay. Hele son dönemlerde olduğu gibi geliri yüksek bir meslek haline geldi ise. İşin içine her şey girer. Ego, maddi kazanç, makam tutkusu, nefret, geçmişin hesaplaşmaları, adam seçmece... Alt ligde beş maç yönet Süper Lige çık. Orta okul İngilizcesi ile FIFA hakemi ol. Arkanda dayın amcan varsa klasmanda kal.
Her maçta bir kurban ver. Elinizde hakem kalmadı, görmüyor musunuz? Lig nasıl bitecek, uzaydan hakem mi getireceksiniz? Gerçi onu da beceremediniz de..
Liyakat yok, saygı hak getire, sevgi desen lügatta kalmış. Herkes diğerinin kuyusunu kazmak derdinde. Bunlar parayla satın alınamayacak değerler. Para dedim ya; işin içine bir de akçeli
Beş gün önceki Fenerbahçe galibiyeti küçümsenemezdi. Taktik savaşı idi. Abdullah Avcı dersini iyi çalışmıştı. Rakibin gücünü tartacak, analiz edecek, önlemini alacak ve bitirici darbeyi vuracaksın.
O maçta Avcı’nın öğrencileri önce Fenerbahçe’yi oynatmadı, sonra kontrolü eline aldı ve istediğini elde etti.
Dün akşam da benzeri bir planı Karagümrük’ten bekliyordum. Andrea Pirlo gibi bir futbol zekasından söz ediyoruz. Elindeki malzeme ne olursa olsun, pes etmeyecek bir karakterden. Eee bu satranç oyunu ise “zeka” öne çıkar, ego değil değil mi?
Maçtan önce önce; Abdullah hocayı dinlediniz mi? “Biz futbolun mantığını geliştirmeye çalışıyoruz. Bazen kazanır, kimi zaman planlarınız tutmaz kaybedersiniz.”
Evet hocam; gerçekler farklı. Geçen haftaya kadar Jorge Jesus’u övgüye boğanlar size yenilince yerin dibine soktular. Bu hafta farklı bir skor alınca, yazılarının mürekkebi kurumadan rota değiştirdiler. Şimdi size ne yazacaklar? Böyle bir hezimet şampiyon
Lige verilen Dünya Kupası arasından sonra ezeli bir rekabet maçı ile geri döndük. Trabzonspor açısından kazanarak liderle olan farkını azaltmak, Fenerbahçe cephesinden ise yakaladığı müthiş performansı sürdürmekti amaç. Zordu ama gülen Karadeniz ekibi oldu. “Yarışta ben de varım, sakın ha es geçmeyin” dedi.
İki takım teknik direktörünün tercih ettiği kadrolara bakınca, orta sahaların söz sahibi olacağı bir mücadele gibi görünüyordu.
Kurgu, ikinci bölgeyi kontrol etmek üzerine olunca, ortaya tatsız tuzsuz bir ilk yarı çıktı. Oyun sıkıştı kaldı. Belli ki iki teknik adam da ilk golü yiyen taraf olmak istemiyordu. Bireysel yetenekler etkisiz kaldı.
Bordo-mavili ekipte Siopis tek başına savaşmaya çalışırken, Abdülkadir Ömür’ün git-gel yaşaması garipti. Sadece Bakasetas’ın rakip savunmanın arkasına attığı paslar vardı, Trezeguet ve Gomez’in topla buluşması mümkün olmadı. Uzun bir sakatlıktan çıkan Visca eski günlerini arattı. Ne rakip eksiltebildi, ne etkili bir orta yapabildi.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, hafta başında 6 aylık icraatlerini anlattığı bir basın toplantısı düzenledi.
Başkanın sunuma iyi hazırlandığı belliydi. Konulara hakim, kararlı ve geleceğe dönük projeleri vardı.
Lakin, toplantının sonunda söyledikleri şaşırttı beni. Ajansspor’dan Kenan Başaran’ın “son dönemlerde TFF’den çıkarılan isimlerle ilgili ne dersiniz?” şeklindeki sorusuna Büyükekşi’nin yanıtı ve gerekçeleri ilginçti:
“Yönetim kurulu kararı aldık, 65 yaşın üzerinde çalışan personelimizi işten çıkarmıyoruz, emekli ediyoruz. 468 kişi idik, şimdi 397 kişiye düştük. Devletin ve bir çok özel sektörün kuralı var. Yargıtay üyesi de olsanız, en üst görevde de bulunsanız 65 yaş uygulaması var. İnsan kaynakları konusunda kurum dışında profesyonel bir şirkete verdik bu işi...”
Nasıl yani? TFF çatısı altında çalışmanın kriteri yaş mı yani? Nerede kaldı deneyim, birikim ve liyakat?
Şeytanın avukatlığı
Ben de şeytanın avukatlığını yapayım. Yarın öbür gün, A
Türkiye’de futbol hakemliği neden yapılır?
Her hafta sosyal medyada aile boyu küfür işitmek için mi?
Yoksa, televizyonlardaki spor programlarında linç edilmek için mi?
Belki de gazete sayfalarında boy boy fotoğraflarının yayınlanması ve kurtlar sofrasına yem olmak hoşlarına gidiyordur.
Bunları arzulayan varsa, ya acı çekmekten haz duyan veya takıntılı bir kişiliğe sahiptir.
Şükürler olsun; Futbol Federasyonumuz artık her sezon başı hakemleri “psikoteknik” testlerden geçiriyor. Öyle bir derdimiz yok!
Peki neden hakem olmak, yükselmek, yükselirken birbirini ezmek ve nihayetinde FİFA kokartı takmak adına her yolu deniyor bu insanlar?