Hayat Nasıl? Raporunun 2024 yılı versiyonu Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD/) tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Rapor, bireylerin refah düzeyini ve sürdürülebilir bir geleceğin inşa edilip edilmediğini irdeleyen kapsamlı bir değerlendirme sunuyor. Rapor, sayfalarında sakladığı verilere dikkatlice bakanlar için basit bir durum tespitinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu bakımdan, adeta bir alarm zili çalıyor: Refahın ekonomik ve ekonomik olmayan boyutları arasında derin uçurumlar oluşuyor, krizler yaşam kalitesini zedeliyor ve geleceği tehdit eden sürdürülebilirlik sorunları her geçen gün daha da belirginleşiyor.
Bugünkü yazımda, rapordaki kritik değerlendirmeleri ele almaya çalışacağım.
Yüksek konut maliyetleri
COVID-19 salgını ve hayat pahalılığı krizi, dünya ekonomisini sarsarken hükümetlerin aldığı önlemler sayesinde gelirler ve istihdam oranları beklenenden daha dirençli çıktı. Hatta, OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda ortalama gelirler reel olarak COVID-19 öncesi seviyelerini korudu. Ancak refah sadece gelirle ölçülmez.
OECD tespitlerine göre, yükselen konut maliyetleri, enerji fiyatlarındaki artış ve artan geçim sıkıntıları, bireylerin ekonomik güvenliğini ciddi biçimde sarsıyor. 2019’da evini ısıtmakta zorlanan insanların oranı her 14 kişiden biriyken, 2023’te bu oran her 11 kişiden birine yükseldi. Bu, refahın yalnızca ekonomik göstergelerle değil, bireyin yaşamını nasıl hissettiğiyle de ölçülmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Sağlıkta uyarı
Ekonomik dirençliliğe rağmen, refahın ekonomik olmayan boyutlarında durum daha karamsar. Sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, azalan yaşam süreleri ve artan yalnızlık, bireylerin yaşam kalitesini tehdit ediyor. Hayat Nasıl Raporuna göre, OECD ülkelerinde 2023 yılında bireylerin yüzde 30’u fiziksel acı çektiğini belirtiyor. Bu oran, birçok ülkede pandemi öncesine kıyasla ciddi bir artışı işaret ediyor.
Dahası, intihar, aşırı alkol tüketimi ve uyuşturucu bağımlılığı gibi göstergelerde yaşanan düşüşler, 2019’dan bu yana yerini durgunluğa bırakmış durumda. Bu veriler, sosyal ilişkilerin ve ruh sağlığının ekonomik krizler kadar hayati olduğunu gösteriyor.
Derinleşen eşitsizlikler
Rapor, refah eşitsizliklerinin bazı alanlarda azaldığını söylese de bu, herkes için iyi bir haber değil. Gençler ve erkekler, refah seviyelerinde daha belirgin düşüşler yaşarken, cinsiyet ve yaş farkları daralmış durumda. Ancak bu daralma, daha dezavantajlı grupların durumunu iyileştirmesinden değil, genelde daha iyi durumda olan grupların kötüleşmesinden kaynaklanıyor. Örneğin, yaşam memnuniyeti ve sosyal bağlılık alanlarında gençlerin sonuçları, pandeminin başından bu yana en büyük düşüşü gösterdi.
Sürdürülebilirlik için...
Gelecek nesillerin refahı için bugünün sürdürülebilirlik politikaları büyük önem taşıyor. Ancak OECD ülkelerinde iklim değişikliğiyle mücadelede atılan adımlar yetersiz. Sera gazı emisyonlarındaki yavaş düşüşler, küresel ısınmayı sınırlandırmak için gerekli hızdan oldukça uzak. 2023 yılında OECD vatandaşlarının yedide biri aşırı sıcaklardan etkilenirken, su stresi birçok ülkede “orta-yüksek” seviyelerde. Doğal kaynakların sürdürülebilirliği kadar sosyal sermaye de tehdit altında. İnsanların hükümetlerine olan güveninde pandemi sonrası görülen artış, son yıllarda gerileme gösterdi.
Refahı yeniden tanımlamak
Tüm bu göstergeler, refahı yeniden düşünmek ve politikaları yalnızca ekonomik büyüme değil, bireyin yaşam kalitesini artırma hedefiyle şekillendirmek gerektiğini ortaya koyuyor. OECD raporu, sistemin refahı korumakta ve artırmakta yetersiz kaldığını gösteren bir ayna işlevi görüyor. Artık bu aynaya bakıp geleceğimizi inşa etmek için daha cesur adımlar atmanın zamanı geldiği kanaatindeyim.