Malum gündem yoğun, siyaset yangın yeri! Yolsuzluklar havada uçuşuyor, diplomalar oraya buraya saçılıyor!
Siyaset ayrı bir arena, uzmanı ayrı- erbabı başka! Onu erbaplarına bırakıyorum, yüzmüyorum o sularda!
Mübarek Ramazan ayını yarıladığımız şu günlerde, zihnim ne kadar geveze ise sözcüklerim o kadar suskun! İyilik& Hoşgörü zamanı dediğimiz ama duyduklarım, şahit olduklarım kafa karışık ziyadesiyle! Davul sesleriyle şenlenen sahur zamanlarıyla fırınlardan gelen pide kokularına tezat, derin bir ruhani çöküşün ayak izleri var, hayat denen yolda! Ve o ayak izlerini takip edince karşılaştığımız manzara, haksızlıkla hırsızlığın birleştiği nokta! “Nedir o nokta”nın cevabı da;
Yemelere doyulamayan Kul Hakkı!
Yaşamın her anında o kadar çok çıkıyor ki buna vesile olacak şey, mayın tarlasında yürüyormuş gibi hissettiriyor insana! Birini sırasını alıp öne geçmekten trafikte yol vermemeye, ayıplı mal satmaktan yalancı şahitliğe, hırsızlıktan gaspa kadar çok şey, göbekten giriyor kul hakkına!
Yıllar önce dedeme, ‘En büyük günah nedir?’ diye sorduğumda almıştım ‘kul hakkı’ cevabını!
Küçük aklımla şaşırmıştım o zaman, onca günah varken neden en büyüğü bu sayılıyor diye! ‘Çünkü’ demişti, ‘Allah Teala, yaratandır, bağışlayıcıdır! Kendine karşı işlenen günahları, affeder! Ama başka kulunun hakkına girenleri, hak sahipleri bağışlamadıkça Allah da bağışlamayacaktır’
Büyüdükçe anladım, ilahi adalet kavramını! Canı yananlar, haksızlığa uğrayanlar, buna sebep olanların yandığını görüyorlar illa! Çoğunlukla bu dünyada, en kötü öbür tarafta! Ondan adalet sekse bile bazen, ilahi adalet tecelli oluyor mutlaka! İnanmanın da en güzel yanı bu değil mi aslında. Yüce bir kudretin seni sarıp sarmaladığını bilmek, ona teslim olmak ve huzurla dolmak!
Ezcümle, helal edilmediği takdirde, hakkı yenenin hakkını yiyenin cezasını çekişini izleyeceği hak, kul hakkı! Paraya tapılan günümüzde, dünya malı ile anlatılan kul hakkı, bazen bir kalptir, kırılmaması gerekirken kırıp parçaladığımız, kazanılması gerekirken umursamadığımız! Gönüldür bazen, vermemiz gerekirken vermediğimiz, almamız gerekirken almadığımız! Hüzünlü bir duruştur kimi zaman önemsemediğimiz, itibar ve haysiyettir, korunması gerekirken yerle bir ettiğimiz! Hatta kimi zaman onurdur, ayaklar altına alınmaması gereken kimi zamansa özveridir, bulunulması gereken! Yani para pul değildir her zaman, bazen ufacık bir selamdır hak!
Lakin bu evrende nefes alıp da bu hakkı yemeyen yok azizim! Her haltı yerken hak yememek, mümkün olmuyor tabi! Misal hangimiz internetten film izlemedik, oyun indirmedik! Ya da kırmızı ışıkta geçmedik, geçmeye teşebbüs etmedik! Sıramızı beklemeyi, torpil geçmemeyi denedik!
Çok yemekten kaynaklanan hastalıklara çare arayan, obezite ile uğraşan milyonlarca yetişkinin ve bir lokma yiyecek bulamadığından ölmekte olan 1,5 milyon çocuğun bir arada yaşadığı ufacık bir dünyada hangi kul hakkı olanı yaşıyor acaba?
Valla yüce Allah; “Ne ile gelirseniz gelin, kul hakkıyla karşıma gelmeyin” demiş, söz yok ötesinde, dinleyin!
Onca nimet varken dünyada, kul hakkı yemeyin!
……………………………*……………………..
GELDİ İKİ GÖZÜMÜN LEYLEĞİ
Bundan 10-15 yıl önce, ‘Bir leylek gelecek- bütün ülke bayram edecek’ deselerdi, ne gülerdim!
Sevinecek, şükredecek onca şey içinde bir leyleğin gelişine mi kaldık der, geçerdim!
Ama seviniliyormuş meğer!
Bir sevgilinin, bir evladın, bir sürprizin, bir mucizenin gelişi gibi hasretle bekleniyor, gelince de yüzünde, yüreğinde güller açıyormuş!
Bursa’nın Karacabey ilçesinde balıkçı Âdem Yılmaz ile kurduğu dostluk hikâyesiyle ülkenin gönlüne taht kuran leylek Yaren, bu sene de geldi nihayet!
Havalar soğuyunca uzaklara göç eden, ısınınca da geri gelen leyleklerden biri olan Yaren, 14.yılında da geldi ve Adem Yılmaz’ın kayığına konarak baharı resmen başlattı!
Umuda aşık bir milletiz biz! Küçük Narin’i, Belgrad Ormanlarında kaybolan Ece’yi de beklemiştik umutla ama olmadı, yaşatamadık onları! Kaybolan onca çocuğa, katledilen onca kadına da sahip çıkamadığımız gibi! Zaman aleyhe işlerken hayat da mutlulukları elimizden almakla meşgul! O yüzden bir leyleğin gelişi, bu kadar çok sevindirdi bizi! Biraz sevecek, biraz gülecek, sarılıp öpüşüp bu dünyadan gidecektik işte! Ama nerdeeee! Yetmiyor sahip olduklarımız, bitmek bilmez bir hırsla, doymak bilmez bir açgözlülükle saldırıyoruz insanlara, hayvanlara, sınırlara! Belki de o yüzden insanın insana dahi vefa duygusunu yitirdiği bu zamanda gelişiyle Âdem Amcanın yüzünü güldüren leylek Yaren, sadece sıcak memlekete değil umuda da kanat çırptı!
Bizi leyleklerin getirdiği inancı dışında pek bir malumatım yoktu onlar hakkında ama öğrendiklerim şaşırttı valla! En romantik hayvanmış meğer leylek, vay canına! Leyleklerin tek eşli olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum mesela! Hem de ne eşlilik ama! Erkek ve dişi leylekler, yuvalarını birlikte kullanabilecekleri şekilde saz ve samandan yaparlarmış. Dişi leylek senede bir kez, dört yumurta yumurtlarmış. O kuluçka döneminde erkek leylek dişisiyle birlikte kuluçkaya yatarmış. Yavrular doğunca da beslenme işi, dişi ve erkek leylek tarafından birlikte sağlanırmış. İşbirliğinin güzelliğine gel hele! Bununla da bitmiyor mesele, Yunan ve Roma mitolojilerinde sadakatin simgesiymiş leylekler! Antik Yunanda leylek anlamına gelen ‘Pelagros’ kelimesinden türeyen Pelargonia Yasası’na göre çocuklar yaşlanan ebeveynlerine bakmak ile sorumlularmış, o dönem leylek öldürmek de yasakmış. Bir de leyleklerin yaşlanınca ölmediklerine, adalara uçup insan şekline büründüklerine inanılıyormuş.
Yazın Avrupa kıtasına yaklaşık 49 günde gelen leylek sürüsü, sonbaharda Afrika’ya 26 günde gidebiliyormuş. 1 yılda yaklaşık olarak 10bin km. uçabiliyorlarmış. Sıcak hava akımları leyleklerin kanat çırpmadan, süzülerek uçmalarını sağlarmış ki leyleğin hiç kanat çırpmadan 1 günde 400 km’lik mesafeyi tamamlayabilirlermiş. İnsan, leylek olmak ister mi?
Valla da istermiş billa da istermiş! Sadakat desen var, vefa desen o da var! E bir de tek eşlilik var, daha ne istiyorsun diye sorarlar!
Onca karanlığın, kötülüğün, ümitsizliğin içinde, yüreğimizi ısıtan, umutlandıran bir hikayedir Yaren ile Âdem amcanın hikayesi! Beğenmeyen, ana haber izlesin!
Çoğunun bir Yaren olamadığı şu hayatta, bir leylekten vefa, huzur, sadakat, insanlık öğrensin!
………………………………*………………………………….
TÜKÜRDÜĞÜMÜ YALADIM!
Tamam kabul ediyorum, değişiyorum!
Hatta el arttırıyorum ve itiraf ediyorum; Tükürdüğümü yalıyorum!
Yapmam- etmem, sevmem- gitmem dediğim ne varsa sektirmiyorum! Kafamda deli sorular galiba yaşlanıyorum!
Onca yıl uzak durup resmi bir mesafeyle canciğer kuzu sarması olamadığımız operayla flörtleşiyoruz bu aralar! Seviyoruz birbirimizi demek için henüz çok erken, birbirimizi tanımaya çalışıyoruz! Misal benim çığlık çığlığa bağırarak şarkı söylemek olarak adlandırdığım opera, Latincede zahmet, çaba, gayret, emek demekmiş.
Aslında konu, klasik müziği dinleyip dinlememekle ilgili! Klasik müzikseverler için bir kulak ziyafeti, çok sesli müziğin en üst mertebesi. Sevmeyenler için komik, anlamsız ve uyku getirici nota dizilimi! Entelektüel sayılmanın baş emaresi bile olabilir kendisi. Kelime hazineme, arya, romans, kuple, şanson, kuvartet gibi melodik sözcükler ekledim mesela! Dünyaca ünlü operalardan Carmen’i, Sihirli Flüt’ü, Sevilla Berberi’ni, Aşk İksiri’ni öğrendim. Ve bildiğimiz ama fark etmediğimiz bir şey tespit ettim. Operalarda en sık rastlanan kurgusal öğe, ana karakterlerden birisinin mutlaka intihar etmesi! Dünyada en iyi bilinen 306 opera eserinin 77 tanesinde intihar var. Bu da yaklaşık her 4-5 opera eserinden birinde, esas oyunculardan biri intihar ediyor. Ben bu mecraya geç girdim ama mevzuyu hemen çözdüm. Tenor ya da soprano her kim başroldeyse intihar öncesi upuzun bir arya patlatıyor. Acıklı bir yakarışla arya da ölüme yakışıyor.
‘Bir Konserden Tablolar- Yıldızlardan Geleceğe’ bir şan konseri, bu hafta operayı bana yazdıran! Ünlü bas-bariton Suat Arıkan, işin içindeyse Fizan’da olsa bile nu konsere gidilirdi. Fizan’da da değildi üstelik, ülkemizin en eski en tarihi ve sanatın ilmek ilmek çizildiği en özel salonlarından birinde, Süreyya Operası’nda gerçekleşti etkinlik! ‘Zehra Yıldız Kültür ve Sanat Vakfı’ başkanı Caner Akın’ın fikriyle, sopranolar Otilia İpek ve Ceren Aydın, mezzo soprano Asude Karayavuz, tenor Caner Akın, bariton Nejat Işık Belen ve bas bariton Burak Bilgili ile piyanoda Fügen Yiğitgil’in emekleriyle gerçekleşen bu gecede sanat dünyasının değerli isimleri, genç opera sanatçılarımıza burs sağlamak için bir araya geldi. Sanatın farklı disiplinlerinin buluştuğu bu büyüleyici akşamı farklı kılan en önemli özellik, konserden çıkan ritimlerin bir tuvale yansımasıydı. Aryalar, napolitenler üzerine şarkılar söylenirken, eş zamanlı olarak Suat Arıkan'ın, notalara göre renkler seçerek, ritimlere göre çizgiler, desenler çizerek dünyaca ünlü eserleri fırçaya dökmesiydi. Tek kelimeyle şa-ha-ney-di!
Yıllar önce bir arkadaşım opera için, ‘Adam bıçaklandığında kanamayıp bağırıyorsa o operadır’ dediğinden beri, hayli gürültülü tamam biraz da komik bir sanat sanırdım, ne kadar yanılmışım! Operayı, filme göre içindeki hayaletten ibaret sanan ben valla dayaklıkmışım!
İnsan sesinin neler yapabildiğini gösteren, kalabalık orkestralar eşliğinde sesle oyunculuğun buluştuğu yer opera! En keyifli kısmı da sanatçıların sahnede aryaları söylerken ki kendinden geçişleri, orkestranın hızlanarak ritim arttırması, orkestra şefinin çıldırarak kendini kaptırması ve tüm sahnedekilerin eserle bütünleşmesi! Bundan sonrası, uzun soluklu ve sonsuz bir hayaller alemi! Öğrenmekle anlaşılır, dinlemek yetmez!
Ve ne diyorlardı?
“Şişman kadın sahneye çıkmadan, opera bitmez!”
…………………………..*…………………………
HAFTANIN EN'LERİ
Haftanın Gururu: Hem bir Türk hem bir kadın olarak herkes gibi benim de göğsümü kabarttı! Milli sporcumuz Busenaz Sürmeneli, Sırbistan'da düzenlenen Kadınlar Dünya Boks Şampiyonası'nda 66 kiloda altın madalya kazandı! Milli boksör, 2019 ve 2022'den sonra 2025'te de dünya şampiyonu olarak katıldığı son 3 dünya şampiyonasında da altın madalya almış oldu! Şahane kadınlarımız tarih yazıyor, bize de onları gururla alkışlamak düşüyor!
Haftanın Vefatı: Maalesef büyük bir mücadelenin sonu oldu! 2,5 senedir pankreas kanseriyle mücadele eden 54 yaşındaki oryantal Tanyeli, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi! Yıllardır büyük bir mücadele veren ve sanat dünyasından birçok kişinin büyük destek verdiği Tanyeli, son zamanlarda artık çok yorulduğunu dile getiriyordu. Daha fazla dayanamayan ve yaşamını kaybeden Tanyeli, vasiyeti üzerine Bodrum’da toprağa verildi! Allah rahmet eylesin, eşine ve çocuklarına sabırlar versin!
Haftanın Cezası: ‘Oh iyi olmuş’ dedirtti! Bursa'da gerçekleşen olayda, Kestel-Üniversite hattında sefer yapan BursaRay’da erkek bir yolcu, yaşlı bir yolcuyla tartışıp hakaret etti. Buna şahit olan metrodaki yolcular olaya müdahale edip uyarsalar da erkek yolcu hakaretlerine devam edince metro, Şehreküstü İstasyonu’na geldiğinde diğer yolcular tarafından tekme tokat dövülüp dışarı atıldı. Olay, yolcular tarafından cep telefonuyla kaydedildi! Şiddete karşıyız tamam da bazıları da hak ediyor desek yeridir. Boşuna dememiş herhalde atalarımız; ‘Nush ile uslanmayanın hakkı tekrir, tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir!’
Haftanın Boşanması: Valla ‘çok şükür’ dedirtti! Galatasaray'da forma giyen ünlü Arjantinli futbolcu Mauro Icardi ile yaptığı her hareketi olay olan eşi Wanda Nara, nihayet resmi olarak boşandı! 2014’ te evlenen çift, evlendikleri günden beri çektirdikleri resimler, herkesin önünde yaşadıkları özel hayatları, kavgaları ile sürekli gündemde! Boşanmış olsalar da velayet savaşı, mal rejimi davası devam ediyor, kahramanlarımızı ve biz seyircileri bakalım daha neler bekliyor!
Haftanın Uyarısı: Malum gündem sıcak, siyaset yangın yeri, internet yavaşlaması ‘VPN tehlikeli mi değil mi’ sorusunu yeniden gündeme getirdi! VPN dediğimiz, internet trafiğini şifreleyerek kullanıcının gerçek IP adresini gizleyen ve trafiği başka bir ülkedeki sunucular üzerinden yönlendiren bir teknoloji! Güvenliği belli olmayan, ücretsiz VPN uygulamalarını kullanırken en dikkat edilmesi gereken, kişiye özel verilerin yer aldığı internet sitelerini ve şifreleri kullanmamak! Tabi bir de uygulamaları indirirken ve sonrasında site tarafından istenen izinlerin hepsine kesinlikle onay vermemek! Yoksa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunur, selanız okunur!