Aşk, para, aile, hırs, entrika, gözyaşı, ihanet!
Hayatın özeti evet!
Filmler, diziler de yaşadığımız hayattan ibaret! İzleyip de ‘yok artık, amma da abartmışlar’ dediğimiz pek çok şey, aslında hayatımızdan birer özet!
Televizyonlara şaşaalı bir giriş yapan “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” dizisi de gerçek bir hayat hikayesine dayandığı için oldukça ilgi çekti haliyle!
1912'de başlayan ve Türk sanat, edebiyat ve kültür tarihine damga vuran Şakir Paşa Ailesi’nin, dramatik ve renkli yaşamını anlatan dizi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçiş dönemindeki sancılı sürecine de ışık tutuyor!
Geçtiğimiz hafta başlayan dizide hikaye, Cevat Şakir Kabaağaçlı- bizim bildiğimiz adıyla Halikarnas Balıkçısı üzerine kurulu! Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yanısıra ressam Fahrünnisa Zeid, ilk Türk gravür sanatçısı Aliye Berger ve ilk Türk seramik sanatçısı Füreya Koral gibi isimlerin hayatlarından da kesitlerin yer aldığı dizi, görünen o ki izleyicilerini oldukça heyecanlandırmış gibi!
Diziye adını veren Şakir Paşa, 1891-1895 yılları arasında Sadrazamlık görevi üstlenen Ahmed Cevad Paşa'nın kardeşi ve Halikarnas Balıkçı’mızın yani Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın babası!
Kabaağaçlı ailesi asker kökenli bir aile! Miralay Mustafa Asım Bey’in Afyon’un Kabaağaçlı köyüne yerleşmesinden dolayı bu soyadını almışlar. Şakir Paşa, asker ve diplomattır ama sanata duyduğu büyük ilgiden dolayı kendisini ve de çocuklarını sanat alanında da geliştirmeye çalışmış. Hal böyle olunca da aileden birçok sanatçı çıkmış. Hakiyye Hanım, Fahrelnisa Zeid, Aliye Berger, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Füreya Koral, Nejad Devrim, Şirin Devrim, Cem Kabaağaçlı gibi isimler, Türk sanatına, edebiyatına ve tiyatrosuna büyük katkıda bulunmuşlar. İlk Türk seramik sanatçısı Füreyya Koral, Türk gravür sanatının en önemli isimlerinden Aliye Berger, ressam Fahrelnisa Zeid’in kızı olan, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyun sahneleyen ilk kadın rejisör olan Şirin Devrim, bu ailenin yetiştirdiği önemli sanatçılardan!
Bodrum'un bugünkü ününe kavuşmasında büyük rol oynayan Halikarnas Balıkçısı, yani Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın babasının onayı olmaksızın evlendiği İtalyan eşi ve çocuğu ile birlikte Büyükada'daki aile evine dönmesiyle başlayan hikaye, hem ailenin hem de çevrelerini derinden etkileyerek tüm hayatlarını değiştirecek yönlere evriliyor. Cevat Şakir’in babası Şakir Paşa’yı, kalbinden tek kurşunla vurarak öldürmesiyle hazin bir son yaşanıyor. Zaten sonrasında gelen yargılanma ve sürgün kararından sonra Cevat Şakir’in Bodrum hayatı başlıyor.
Cevat Şakir’in İtalyan eşi Agneisi’nin bozuk Türkçeyle konuşması bana Hürrem Sultanımızı hatırlattı. Dönem filmlerinin hası olan Muhteşem Yüzyıl’a gittim- geldim dizi boyunca! Hürrem karakterine hayat veren Meryem Uzerli de meğer bu dizideymiş, tesadüfe baksanıza! Bu sefer de sendrom mendrom yaşamaz, tükenip da kaçmaz inşallah! Agneisi’nin kayınpederi Şakir Paşa ile yasak aşk iddiası da buram buram Aşk-ı Memnu kokmuyor mu ya! Bihter’ler ölmez şekil değiştirir, diyeyim size bu İtalyan hatun, Bihter’in ta kendisidir!
Dizi başlar başlamaz ortalık karıştı! Şakir Paşa'nın torunlarından biri olan Hamdi Mete Binark’tan sonra Cevat Şakir'in torunları da diziye dava açmış! Tarihi gerçeklerin çarpıtıldığı, iftira ve karalamalar içeren senaryoya karşı mahkemeye giden ailenin son kuşak fertleri, işin peşini bırakmayacak gibi!
Valla ben beğendim! Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan aristokrat bir ailenin renkli yaşamı, hoş geldi ekranlara! Emek çok bir kere, Büyükada- köşk- kıyafetler- kelimeler de şahane! Tarih desen var, gerilim- ihtiras- aşk- şatafat var, girişi güzeldi bence!
Ailede yetişen birçok sanatçı var ve her birinin hayatı ayrı ayrı fil olur. Böylesine önemli bir ailenin hayatının dizi olması gayet doğru, ne kadarı gerçek ne kadar hayal bilmem ama gelen yorumlara bakılırsa izleyici ziyadesiyle mutlu!
Bakalım kahramanlarımızı, önümüzdeki bölümlerde neler bekliyordu!
………………………….*……………………………..
Kokina’nın Elinde Makası
Süslenmiş çam ağaçları, kırmızı kostümlü Noel Baba, yanıp sönen ışıklar, hediyeler, mumlar evet de yılbaşı denince kokina bence!
Sadece yılbaşı zamanlarında ortaya çıkan, yeşile de kırmızıya da çok yakışan bu bitki, yeni yıl heyecanın simgesi!
Geçen gün bizim orada, bir çiçekçi tezgahının önünden geçerken birinin kokinaları gösterip “Popüler kültürün moda ettiği çiçek” dediğini duyunca; ‘Hadi kızım’ dedim kendime! “Vakit, duruma vaziyet etme, kokinalara sahip çıkma vakti! Yılbaşı’nın bu renkli, neşeli bitkisinin itibarını koruyacağız tabi ki!”
Bir kere kokinalar, yeni moda olmuş falan değil! Ben kendimi bileli, küçücük çocukken dahi vardı kendisi! Yıllardır yılbaşında satar çiçekçiler, çingeneneler, nasıl görmemiş olabilirler ki!
Yalnız kokina, doğada bu şekilde yetişmiyor. Bakmayın böyle bilmiş bilmiş yazdığıma, itiraf ediyorum- yeni duydum! İki farklı bitkinin- ölmezdiken ve silcan-ın birbirine bağlanmasıyla oluşuyormuş. Bak bak, emeğe bak! Yunanca’ da kırmızı anlamına gelen kokino’dan türemiş, halk arasında ‘tavşanmemesi’ deniyormuş. Yalnız kokina deyip geçmeyin kendisine, ciddi bir misyon yüklenmiştir zira zat-ı şahanelerine! Girdiği eve şans, uğur, bereket getireceğine inanılıyormuş o yüzden yılbaşında ortaya çıkıyormuş. Denilen o ki, kendinizin bizzat gidip aldığınız, minnak kırmızı çiçekleri uğruna dikenlerine katlandığınız kokinalar, yıl boyunca bozulmadan, yapraklarını dökmeden dayanırsa yeni yıl dileğiniz kabul oluyormuş. Hatta kokinasını sene boyu aynı renkte, taze taze saklayanlar, yeni ev alıyormuş. Bunu deneyenler var çevremde, valla oluyormuş. Amacım tüm okurlarımın dileklerinin gerçekleşmesi, yeni bir ev alması olduğundan tüyoyu da veriyorum; Kokinaları çok soğuktan da çok sıcaktan da uzak tutmak gerekiyormuş. Yani kalorifer yakınına ya da buz gibi olan balkonlarda bekletmezseniz daha uzun süre dayanıyormuş! Yazın bunu bir yere, valla doğruymuş. Bu arada o küçük kırmızı topları, hayvanlardan ve de çocuklardan uzak tutun aman! Yoksa hiç hoş olmayan sonuçlar yaşanabiliyormuş.
‘Emeksiz yemek olmaz’ diyen atalarımız, emek ve dikenden oluşan kokina=Hayatımız!
Çooook güzel geçsin inşallah, yeni yılımız!
…………………………………….*…………………………………
Orta Doğu’da Tatlar Yeniden Dağıtılıyor
Hadi dedim yazmayayım, modadır geçer- balondur söner bulaşmayayım dedim ama yok! Ne geçti ne söndü! Dubai Çikolatası çılgınlığı artarak sürdü!
Daha birkaç ay önce hep alışık olduğumuz çikolata markalarıyla mutlu mesut yaşarken bir gün
Dubai merkezli butik bir çikolata dükkanında yeni bir çikolata doğdu ve sosyal medyanın etkisiyle sınırları aşıp tüm dünyada moda oldu. TikTok yemek fenomeni Maria Vehera'nın bu çikolatayı keşfetmesiyle aniden viral hale gelen Dubai çikolatası, künefe ve baklava gibi dokunuşlarıyla hem damakta hem de sosyal medyada zirveye sürünerek değil uçarak kondu!
Savaştır, parasızlıktır, cinayettir, katliamdır, salgındır derken bizi 2024’ün tatsız tuzsuz havasından kurtaran tek tatlı şey oldu galiba Dubai çikolatası! Bu çılgınlığını başlatan kişi Sarah Hamouda adında bir kadın! Ortaya çıkış sebebi de Sarah’ın hamilelik döneminde aşerdiği çikolatayı hiçbir yerde bulamaması! “Kendi çikolatamı, kendim yaparım” diye düşünen Sarah, Filipinli şef Nouel Catis Omamalin ile birlikte ' Dubai Çikolatası’nı yapıyor! Hep diyorum size, dikkat edin kadınlara, hafife almaya gelmiyorlar!
Beğenen var beğenmeyen var! Ben çikolatalı baklava tadı aldım. Kadayıf dolgusu ve Antep fıstığı ezmesi ile hazırlanan çikolata, Arap kültürünün bir yansıması aslında! Dubai Çikolatası, bir çikolatadan çok daha fazla! Sosyal medyanın üstün gücünü gördüğümüz net bir örnek de yanı zamanda! Fıstıklı çikolatamız ne güzeldi, gül gibi yaşayıp gidiyorduk. Kadayıf hamurunu çikolatayla kaynaştırıp çakma baklava yapmaya gerek var mıydı acaba! İnanın abartmıyorum ya, bol fıstıklı şerbetli bir tatlının üzerine fondü çikolata dökünce aynı tat valla! Adının da zengin Arap havasına bakmayın ha; Kakaosu Belçika, fıstığı Antep, tahini Konya, kadayıfı Hatay, birleşince hop Dubai çikolatası- nam-ı diğer Instagram pompası!
Tatlı dünyasının ekmek arası katığı, görgüsüzlüğün en tatlı hali, ‘Ne Arabın yüzü ne Şam’ın şekeri’ diyenlerin var herhalde bir bildiği!
Herkes vaziyet alsın, çikolata alemi karışıyor,
Orta Doğu’da kartlar- pardon tatlar, yeniden dağıtılıyor!
………………………………..*……………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Kazası: Acı haberleri de beraberinde getirdi! Sağlık Bakanlığı’na bağlı ambulans helikopter Antalya’ya gitmek üzere havalanırken Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne çarparak boş bir alana düştü. Kazada pilotlar ve doktorlar olmak üzere 4 kişi hayatını kaybetti! Kazanın neden olduğu henüz belli değil, belli olan tek şey havacılık ve tıp camiası için çok üzücü bir kayıp olduğu! Kendilerine rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum!
Haftanın Saldırısı: Senenin son yazısını yazarken Haftanın En’lerinin tatsız şeylerden oluşması gerçekten can sıkıcı! Yılbaşı, bence senenin en güzel zamanı ve dünyanın birçok yerinde kurulan Noel pazarları, çok renkli ve keyifli! Ancak hain bir saldırı, bu pazarlardan birine kan- acı- gözyaşı bulaştırdı! Almanya’nın Magdeburg kentindeki Noel pazarına düzenlenen saldırıda, aralarında 9 yaşındaki çocuğun da bulunduğu 5 kişi hayatını kaybetti, 200'den fazla kişi de yaralandı! Buna sebep olan kişi yakalanarak tutuklandı ama arabada bulunan vasiyetnamede ölürse mal varlığının Almanya Kızılhaçı'na bağışlanmasını istediği açıklandı! Hıristiyanların kutsal Noel’inde katliam yapıyorsun, malvarlığını Kızılhaç’a bağışlamak istiyorsun- bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Sahi idam cezası ne zaman geliyordu!
Haftanın Düğün Haberi: Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Jeff Bezos’dan geldi! 238.5 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin kişileri arasında yer alan Jeff Bezos'un Lauren Sanchez'le evlenecekleri çılgın düğün için 600 milyon dolar harcayacağı iddia edildi! Kış temalı olacağı belirtilen düğün için hazırlıklar sürerken dünyadaki ekonomik kriz ve açlık alt sınırları düşünüldüğünde, bu kadar masrafın ne denli saçma olduğu anlaşılıyor! Kulislerde hararetle bu düğün konuşuluyor, zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor!
Haftanın Kaybı: Maalesef bir estetik ameliyatı sırasında gerçekleşti! Karın gerdirme ve göğüs küçültme ameliyatı olan sosyal medya fenomeni Neşe Özkan, hayatını kaybetti! Çok genç yaşta hayatını kaybeden Özkan’ın ardından bu ameliyatlar gerçekten gerekli mi, doktorlar gerektiği kadar ehil mi soruları akla geldi! Diyet ve sporla zayıflamak, en doğrusu en iyisi! Evet süreç uzun ve meşakkatli ama en azından sağlıklı ve de güvenli!
Haftanın Şaşkınlığı: Tatlı bir tebessüm yerleştirdi dudaklara! Bir köpeğin kediyi emzirdiğini duymuş muydunuz hiç? Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesinde annesiz kalan yavru kediyi, Çiko isimli depremzede köpeğin emzirdiğini görenler hayretler içerisinde kalıyor! Depremde enkazdan çıkarıldığı öğrenilen Çiko, annesiz kalan kediye annelik yapıyor! Öz çocuklarını bırakıp giden, evlatlarını sahipsiz bırakan, kendilerini insan sananlar, umarım okurlar bu haberi! Anneliği bile hayvanlardan öğrenmek gerekiyor, bilmem dünya nereye gidiyor!