Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Yılbaşının gürültü-patırtısı bitip de etrafı aydınlatan neon ışıklar da sönünce, biraz yalnız kalmak iyi geliyor bünyeye. En azından bana göre öyle!

Hazır havalar da soğuk, modumuz da evde oturmaya müsait, alıp kahvemi elime, sarılıp battaniyeme, yumuldum kitaplarıma!

Her yerde Cemal Süreya çıkınca karşıma, işaretleri takip ettim ve raftan onun kitabını çekiverdim.

Arkadaşıyla girdiği iddia yüzünden soyadındaki 2 tane y harfinden birini kaybeden şiirin fütursuz prensini okumayıp da ne edecektim. Hem de tam haftasında, ölüm yıldönümünde!

Haberin Devamı

Hepimiz bir şekilde biliyoruz Cemal Süreya’yı!

Şairin düzene karşı çıkan kişi olması gerektiğini savunan, şiiri de karşı çıkma sanatı olarak tanımlayan Süreya’nın sanatını değil de hiç unutamadığı ve okurken beni de çok duygulandıran aşkını yazacağım burada!

Seniha!

Ortaokul 2- Sınıfın en güzel kızı! Cemal Süreya'nın ilk aşkı!

Seniha’nın kızıl saçlarına yazılmış bir şiir; “Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, masmavi defterime kızıl satırlar doldu!”

Şiirler döşeniyor Süreya, Seniha’sı için! Aynı masada mektuplaşıyorlar hatta! Birlikte mektuplar yazıyorlar, bir kelime Süreya, bir kelime Seniha yazıyor farklı renkte kalemlerle…

Ve evleniyorlar kalabalık bir düğün ile! Aşkları doludizgin devam ediyor bir süre böyle ve tabi heyecan azalmaya başlıyor git gide!

Seniha hamileyken “Üvercinka” adını taktığı genç bir kızla tanışıyor Cemal Süreya ve onunla aralarında tutkulu bir aşk başlıyor. Süreya’nın hayatında bir gizemli bir giz olarak kalacak bu aşk, Türk Şiirinin en güzel ve gizemli şiirlerinden birini ortaya çıkaracak Süreya’ya da şöhreti getirecektir. Evli olduğu halde başkasına aşık olan herkesin yaşadığı o ikilemi Cemal Süreya da yaşıyor. Eşi Seniha doğurmak üzeredir ve kendisinin kalbi başkası için atmaktadır. Zor da olsa kararını verir ve bir ağustos günü ayrılır Üvercinka’sından!

“Acıların adını, ağustos koymalılar” dizesi, o ayrılığın külüdür, geri kalan!

''Beni başkalarıyla mutlu olmak zorunda bıraktığın için seni hiç affetmeyeceğim'' diyen Cemal Süreya, kaç kişinin sitemini dile getirmiştir acaba? Aynı duyguları yaşayan onlarca kişi, kendini bulmuştur Cemal Süreya’da! Kimbilir kaç kişi, ayrı yataklarda, birbirine sarılarak uyuyordur mesela! Belki kalpleriniz çoktan birleşmiştir, bedenleriniz bunu istediği kadar reddetsin, boşuna!

Haberin Devamı

Bölük pörçük hislerin, yarım kalmış hikayelerin, hüzünlü şiirlerin kahramanı Cemal Süreya;

35.Ölüm yıldönümünde, huzurla uyu ışıklarda! 

………………….*………………………………… 

Üzüm üzüme baka baka kararır

Eveettttt! Nedir durumlar?

Herkes yerinde mi? Yanınızdakini, sağınız- solunuzdakini kontrol edin, herkes yeni yıla girmiş mi?

Eski yılda kalan var mı, daha bekleyelim mi?

Herkes girmiş yeni yıla zannımca! Yeni yıla girmek değil de çıkmak mesele aslında! Herkes iyi- kötü bir şekilde giriyor da sağ çıkmak ya da kayıpsız çıkmak, işte mühim olan o valla.

En sevdiğim ay Aralık benim! Geçen yılın onca zorluğunun, kaosunun, yorgunluğunun üzerini yeşil-kırmızı battaniyeyle örtüp koca göbeğiyle etrafta dolaşarak hediye dağıtan Noel Baba’ya odaklanmamızı sağlayıp düşüp de yerlere saçılmış düşlerimizi, hayallerimizi toplayıp yola devam etme gücü verdiğinden olsa gerek. Ama Ocak’ın yeri de bambaşka! 365 günlük bir defterin başlangıcı, yeni hikayeler yazma zamanı!

Haberin Devamı

Üzeri yiyeceklerle dolu bir masanın etrafında aileyle, sevdiklerinle toplaşıp müzik eşliğinde kahkahalarla birbirine sarılıp yeni bir yılın gelişini kutlamak, masum bir ritüel! Olaya bilimsel açıdan bakınca, dünyanın güneş etrafında bir tam tur yapması anlamına gelse de kutlayacak bir bu kaldı neredeyse, ellemeyin işte!

‘Müslüman, yılbaşı kutlamaz’ muhabbetine de girmeyeceğim şimdi de onca anlatmaya, yazmaya çizmeye rağmen anlamayan ya da anlamak istemeyen bir kitle var ki ne desek boş! Hıristiyanların dini bayramı Noel, o da 25 Aralık’ta kutlanıyor zaten. 31 Aralık gecesi, ortada Noel diye bir şey yok güzel kardeşlerim, 1 yılı daha salimen atlatmış insanların, yeni bir yıla giriyor olmasının eğlencesi var. Yani Müslümanlık inancına göre içki günahsa 31 Aralık gecesi eğlenmeyi, mutlu olmayı alkol eşliğinde yapanlar, 28 Aralık gecesi içmiş olsalardı ne kadar günah işlemiş olacaklarsa aynen o kadar işlemiş olurlar. Yılbaşı hatırına farklı tarife uygulanıp indirim veya bindirim yapılmaz. Yılbaşını Noel ile karıştıranlar, bunu artık anlasınlar!

Valla biz de mandalina, çerez yedik, kestane pişirdik, çay içtik yılbaşı gecesi! Tombala oynadık, çinko’larca sevindik. Alışıldık adetleri de yerine getirdik elbet, nar patlattık, kırmızı don giydik, ağaç süsledik. Amaaaa bir âdet daha varmış, onu da denemeden edemezdik. ‘Yılbaşı gecesi, masanın altında 12 tane üzüm yeme’ geleneği önceden de varmış meğer, bilen biliyormuş. Son haftalarda sosyal medyada o kadar gündem oldu ki gelenekler& görenekler listesinde, zirveye oturdu. E ben de işimi şansa bırakacak değildim herhalde, belki istediğim şeyler, masa altında üzüm yemediğim için olmuyordu. Aldım üzümlerimi- yarısı yeşil yarısı siyah- riske girmemem gerekiyordu, saat gece 12’yi gösterdiğinde usulca girdim masanın altına, başladım her bir üzüm tanesi için dilek tutmaya!

Bizimkiler ‘nerede bu kız?’ diye bakınırken sağa sola, annem fark etti beni aşağıda! ‘Kızım ne yapıyorsun masanın altında?’ diye sorunca, utandım ben de üzüm yiyip dilek tutuyorum deyip de dalga konusu olmaya. ‘Bir şey yok, yüzüğümü düşürdüm, onu arıyorum’ dedim bir anda. Bu kez de millet; ‘Aaaa değerli miydi, nereye düşürdün, dur bakalım biz de’ deyip masanın altına tünedi ve hep birlikte olmayan yüzüğümü aramaya başladık. Arada her birine üzümlerimden verdim de vicdanımı biraz olsun rahatlattım. 8 dilek hakkım oldu, 4’ünü başkalarıyla paylaşmak durumunda kaldım. Velhasıl yeni yıla ailece masanın altında girdik ama çok şükür tüm adetleri yerine getirdik!

Neticeten Ocak geldi, 365 günlük yeni bir serüven hayatımıza hoş geldi!

İnşallah herkese iyi gelir bu yıl, riskler sıfır, işler tıkır, keyifler gıcır!

Masanın altında- üstünde fark etmez, dilenen tüm dilekler kabul olur,

Haklıysa da atalarımız, üzüm üzüme baka baka kararır(!)

………………………………..*……………………………..

"Hatıran Yeter, Emmoğlu!"

Yas var sokaklarda, meydanlarda!

İnşaatlarda çimento karanlarda, hallerde küfe taşıyanlarda, sınırda nöbet bekleyen askerlerde, uzun yol şoförlerinde, sevdiği başkasına verilenlerde yas var!

Hayatın yükünü taşıyanlar, acısı ruhundan taşanlar, Emmoğlu’na dert yananlar, yaslı bu aralar!

Çünkü ünlü şarkıcı, besteci, söz yazarı, sinema yönetmeni ve oyuncusu Ferdi Tayfur, tam adıyla Ferdi Tayfur Turanbayburt, hayatını kaybetti!

Hiçbir yerde, başka ülkelerde göremeyeceğimiz özelliklerimiz var bizim! Acıyla beslenen, bundan da zevk alan bir toplumuz mesela! Onca ağlamalı, yakarmalı dram dizisi bu kadar izlenir miydi yoksa! Yahu biz, ‘Arkası gelmez dertlerimin/bıktım illallah’ şarkısıyla göbek atan bir nesiliz, normal olduğumuzu söyleyebilir misiniz! Sonra ‘Arabesk’ denen bir müzik türümüz var bizim, başka yerde dinleyemezsiniz. Arap ezgilerini batı sözcükleriyle harmanlanmış hali! Genellikle duygusal olan şarkı sözleri, karamsarlığın, umutsuz aşkların, umutsuzluğu ve de mutsuzluğun notaya dökülmüş hali! İşte Ferdi Tayfur, arabesk müziğin en ünlü sanatçılarından biriydi. Orhan Gencebay’ın o ağır abi, olgun tarzının aksine feryat figan, ağlak bir tarzı vardı. O haliydi belki de çaresizliğin dibine vuranları kendine çeken! Yokluk, ayrılık, yalnızlık şarkılarıyla özellikle işçi sınıfı ve kırsal kesimde yaşayanların gönlünde taht kurdu. Onlara ses, umut, şifa oldu.

Eğitim almamış olmasına rağmen onca şarkı sözünü yazabilmesi, beste yapabilmesi gerçek bir sanatçı olduğunu gösteriyor, durum bu! Bu yetenek de hiç kuşkusuz Allah’ın bir lütfu! Ben o ağlak ses tonunun değil ama gitar sololarının hayranıydım. ‘Bu bana yeter’ şarkısını, elektrogitarla saz kıvamında çalışını izlememiş olsaydım çok şey kaçırırdım. Bu arada Gülhane Parkı’nda verdiği konserdeki seyirci rekoruyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdiğini bilmiyordum, şaşırdım!

Vefatı sebebiyle radyoda, televizyonda, sosyal medyada sürekli Ferdi Tayfur şarkıları çalınınca, eskiden olduğundan daha farklı hissettim. Sadece sevgiliye, kavuşulamayan yâre bir özlem bir hasret yoktu sanki! Başka bir şey, daha gizli daha derin bir şey gibiydi. Babasının, Tayfur henüz 5 yaşındayken töre cinayeti yüzünden gözlerinin önünde öldürülmesini öğrenmem, bu hislerimi doğrular gibiydi. ‘Ben de özledim ben de’ şarkısında, ‘sen orada ben burada- bir şey gelmez elimizden’ demesi, daha imkansız bir kavuşmayı işaret etmiyor mu sanki! ‘Hatıran Yeter’ de, 5 yaşındaki bir çocuğun babasını son gördüğü hali anımsatıyor gibi!

Bu dünyadan bir Ferdi Tayfur geçti! Öyle şarkılar söyledi ki aşık değilken bile aşk acısı çektirdi!

Sen ölmedin Ferdi Baba, içinde yaşatacak seni, sevgiyi bilen tüm kalpler!

Hep söylediğin gibi;

Bir yanda anılar bir yanda dünler / Seni yaşatacak neler var neler/ Bir gün gitsen bile hatıran yeter

Hatıran yeter! 

…………………………………*………………………………………………. 

HAFTANIN EN'LERİ 

Haftanın Boşanması: Hepimize dert olan bir ayrılık hikayesi! Yıllar önce büyük bir aşk yaşayan ve sonrasında ayrılan Jennifer Lopez ile Ben Affleck çifti, ilişkilerine yeniden bir şans vermeye karar vermişler ve güzel bir düğünle evlenmişlerdi. 2021'de yeniden birlikte olmaya başlayan ve 1 yıl sonra da evlenen çift, 2 yıllık evliliklerini sonlandırdılar. 17 yıl sonra yeniden birlikte olan ve bu kez de ayrılan çift, ‘Ex’ten Next olmaz’ sözünü bir kez daha doğrulamış oldu. Ve aramızda kalsın da, bence böylesi iyi oldu, Ben Affleck, Jen’i hiç hak etmiyordu! 

Haftanın Ataması: Dünyayı şaşırttı! Katolik Dünyasının Ruhani Lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis, Vatikan tarihinde bir ilke imza attı. Papa, Simona

Brambilla'yı, Vatikan'daki ‘Kutsanmış Hayat ve Apostolik Yaşam Toplulukları Enstitüsü’ne üst düzey yönetici olarak atadı! Onlar için de insanlık için de büyük bir adım bu, kadınlar nihayet dini zümrece de tanındı ve önemli sayıldı! Bu güzel bir gelişme ama uzay çağına geldiğimiz bugünlerde hala kadının yerinin tartışılıyor olması da fazlasıyla acı! 

Haftanın Derdi: Ülkeyi gerdi! İstanbul Havalimanı'nda bir kargo kutusunda bulunan ve koruma altına alınan yavru gorile isim için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından anket yapıldı. Yavru goril için 20 binin üzerinde isim önerisi gelmiş! Fişek', 'Mahzun', 'Garip' gibi isim önerileri yapılırken, Ticaret Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da isim önerilerinde bulunmuş! Hakikaten kimse üşenmemiş, oturup düşünmüş, isim bulmak için uğraşmış! İş- güç yokken haklılarmış meğer, milletin baya boş vakti varmış! 

Haftanın Virüsü: Ne zamandır bakteridir, virüstür konuşmuyorduk, hepimiz şaşırıyorduk! Geldi haber nihayet; İlk olarak Çin'de görülen HMPV virüsü, Hindistan'a da yayıldı. Özellikle 14 yaş altında görülen ve hızla yayılan virüsün, endişe verici olduğu belirtiliyor. Pandeminin 5. Yıldönümünde, yeni bir virüsün ortaya çıkması, geçmiş travmamızı etkiliyor! Ne çektik bu Çinliler’den de yedikleri börtü- böceklerden de! Neyse umarım oralarda yaşanır, geçer gider. Bizim buralar karışık ziyadesiyle, bir de bu valla perişan eder! 

Haftanın Cezası: Emsal karar niteliğinde! Diyarbakır'da, ayrıldığı erkek arkadaşının fotoğrafını farklı isimlerde açtığı sosyal medya hesaplarında 'Tacizci' diye paylaşarak arkadaşlarına gönderen  kadın, 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı! Kadının, kendisini darp ve taciz ettiği gerekçesiyle şikayetçi olduğu erkek arkadaşı darp nedeniyle adli para cezasına çarptırılırken, taciz iddiası ise ispatlanamadı. Ancak buna rağmen kadın, erkek arkadaşının fotoğraflarını tacizci olarak paylaşınca hakkında, ‘Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak’ suçundan kamu davası açıldı ve cezaya çarptırıldı. Kıssadan hisse; Siz siz olun, kimsenin fotoğrafını bir yerde paylaşmayın, ispat edilememiş bir suçun faili olarak tanıtmayın- Mahkemeyle uğraşmayın!