Ortalık fena karıştı! Spor dünyası, karaborsa iddiasıyla, televizyon & dizi camiası tekelcilik ve mobbing skandalıyla sarsılıyor! Başımızı nereye çevirsek bir olayla karşılaşıyor, çevirmeyip bir yere kuma gömelim desek her yer beton- bina olmuş, kum bulunamıyor!
Hayır, sadece burada değil, dünyada bir şeyler oluyor!
Bizim ülke sansasyonlarla uğraşıyor, İngiltere, Amerika’nın cüretkar mesajlarıyla, Amerika yangınlarla boğuşuyor!
Amerika Birleşik Devletleri’nin Los Angeles kenti, tarihinin en büyük orman yangınları ile boğuşuyor. Onlarca kişi hayatını kaybetti, on binden fazla ev ve işyeri küle döndü. Meydana gelen maddi zararın milyarlarca doları bulduğu söyleniyor. Yirmibin dönümden fazla alanın yandığı yangında, ünlülerin milyonlarca dolarlık ultra-lüks malikaneleri de cayır cayır yanıyor!
Kundaklama mı, dikkatsizlik mi sebebi henüz bilinmiyor ama yangın İzmir- Marmaris- Manavgat yangınlarını hatırlatıyor ve travmalarımızı tetikliyor!
Süper güç- müper güç ama dünyayı yöneten ülke Amerika bile çaresiz doğanın gücü karşısında!
Ortadoğu’yu tarumar etti, sıra kendisine mi geldi yoksa?
Kasırga vuruyor, deprem yıkıyor şimdi de yangın yakıp kül ediyor! Dünyayı cehenneme çeviren Amerika, kendi cehennemini mi yaşıyor acaba?
Hatay’da konteyner ’da yaşayan, simit-çayla karnını doyurmaya çalışan bir gariban, Malibu’da deniz kıyısındaki 24 odalı villası yanan ünlünün; “Help us!” diye yardım çığlığına şahit oluyor. Dünya gittikçe tuhaflaşıyor, tüm dengeler altüst oluyor!
Hani meşhur ‘Hollywood’ yazısı vardır ya Los Angeles tepesinde, işte onun yanışını görmek, içimi ayrı bir sızlattı. Sanki bir filmin içindeymişiz, şehir yanıyormuş ve yakışıklı bir kahraman kurtaracakmış herkesi! Keşke Universal Studios’daki bir film sahnesi olabilseydi ama maalesef gerçeğin ta kendisi, kül hali! Buna sevinenler de var üzülenler de! İnsanlar, “Oh olsun’cular” ve ‘Vah vah’cılar” olarak ayrılmış durumdalar ve birbirlerine saldırıyorlar. Görünen o ki sadece kontrolü değil duyguları da kaybetmiş durumdalar! İnsanlar, canlılar ölüyor ve bazıları buna sevinebiliyor. Üstelik bu sevinçlerini de coşkuyla yaşıyor. Valla bunu aklım almıyor, kalbim dayanmıyor. Kelebek etkisi diye bir şey var gerçekten de, binlerce kilometre ötede yangın çıkıyor, bu bizim ülkede zeka testine dönüşüyor!
İklim krizi kuraklığı getiriyor, kuraklık susuzluğu, susuzluk da yangınları! Doğa işte böyle alıyor intikamını! Teknolojinin sözde başkenti, binlerce hektar yerin yanmasına çare olamıyor. Yok yapay zeka, insanlığı ele geçirecekmiş, bizi yok edecekmiş falan diyorlardı. Yok anam yok, biz kendi kendimizi yok edebiliriz, zekanın yapayına gerek yok. İnsanlığı ele geçirme derdine düşeceğine şu yangınlara iki kap su atsa, bir faydası olur bari! İnsanlık, hayvanları öldürenlerle, depremde yağma peşine düşenlerle, çocukları istismar edip yaşlıları dövenlerle çoktan ölmüş, artık ne ele geçirilebilir! Benim bu yüzyıldan pek umudum kalmadı ama yine de Allah bilir!
İnsanlar, şehirlere yerleşmek için ağaçları kesip ormanları yok ediyor!
Bir gün geliyor, yok edilen ormanlar, şehirleri yakıp kavuruyor!
Onca güce, teknolojiye, silaha, bombaya rağmen koca Amerika bile çaresiz kalabiliyor!
Bu da gerçek patronun kim olduğunu hatırlatıyor!
………………………..*…………………………
MÜPTELAYIM SANA!
Dedim ya enteresan şeyler oluyor dünyada diye, olmaz denen şeyler de olmaya başladı, ‘yok artık’ dediklerimiz de!
Radikal dönüşümler yaşanıyor hemen her sektörde, ifşa oluyor tüm sırlar, çok gizli olsa bile! Güçlüler yargılanıyor, zenginler soruşturuluyor, haksız olan cezalandırılıyor. Sanki yerküre sallanıyor da sıvalar dökülüyor. Bir hesaplaşma yaşanıyor ve suçlu olan herkes bundan nasibini alıyor!
İşte son zamanların en çok konuşulacak, en cesur yargı kararlarından biri, bu durumu net olarak gösteriyor! Amerika’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde değil, ülkemizde- Türkiye’de verilen bir karar, en çok konuşulan konular arasında yer alıyor. Emsal karar olacak olan bu kararla bir sigara şirketi, sigaradan ölen kişinin ailesine 500 bin TL manevi tazminat ödeyecek!
Ankara'da makine mühendisi Adnan Yılmazel, 2017'de 67 yaşında hayatını kaybetti. Adnan Yılmazel'in kızı Avukat Senem Yılmazel, babasının ölümüne yol açan hastalığın Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olduğunu, bu hastalığa sigara bağımlılığının yol açtığını, babasının da 50 yıldır içtiği sigara yüzünden hastalandığı iddiasıyla, sigara firması hakkında Ankara 11'inci Tüketici Mahkemesi'nde manevi tazminat davası açtı. Mahkeme üretici sigara şirketi 500.000-TL manevi tazminat hükmetti!
Evet baba geri gelmeyecek ama belki de bu kararla daha çok kişi ölmeyecek!
Bunu dedim de, fazla mı umutlandım yine! İçindeki ağır kanserojen maddelere, üzerindeki ‘sağlığa zararlıdır’ ibaresine rağmen yine içiliyor paketlerce, genç- yaşlı demeden herkes bulaşıyor bu illete, çocuklar bile! İntiharın uzun metrajlı hali de diyebiliriz sigara denen zehire!
Sigara, nereden çıkmış peki sizce? Ya da şöyle sorayım, sigaranın bir intikam hediyesi olduğunu bilseydiniz, içer miydiniz yine?
Kızılderililerinin, eski dünyaya hediyesiymiş, barış çubuğu denen bu meret! Yavaş yavaş asimile edilmelerinin intikamını, tütün içmeyi beyazlara öğreterek almışlar. Ne intikammış arkadaş, yüzyıllara yaydılar!
Yani içenler şimdi kızacaklar da hep zararlı hem pahalı, üstüne bir de kötü kokuyor!
O zaman akıllarda tek soru; insanlar bunu neden içiyor? Neden bırakamıyor?
Ya da yüksek meblağlar verip hem kendisini hem çevresindekileri zehirliyor?
Alışkanlık diyorlar içenler ve mırıldanıyorlar şarkıyı; “Alışmak sevmekten daha zor geliyor”
Madde bağımlılığı diyorum ben de onlara, bildiğin sosyal uyuşturucu içtiğiniz, sizi yavaş öldürüyor!
Yemekten sonra bir başka oluyormuş keyfi, “İster fakir ol ister fukara, her yemekten sonra yak bir sigara!” ya da “Yedik içtik büsbütün, üstüne gider bir tütün” denmesi bundanmış işte!
‘Bırakın şu zıkkımı artık, yazıktır’ deyince, ‘Biz bıraksak bile parmaklar kara sevdalıdır, ilk fırsatta sigarasına sarılacaktır’ cevabıyla şaşırır, dertleri dumana çevirip bir nefesle sizden uzaklaştıran, bir nefesle de geri getiren bu tütün çubuğunun gücü karşısında kalakalırsınız.
“Sigarayla savaşanlar” ve “Sigarayla sevişenler” olarak ayrılıyor insanlar, ne söylesek ne kadar anlatsak nafile! Bir hayat kayıp giden avuçlarında oysaki bedeli neyle ölçülür!
Ay içim şişti, bir kamu spotuyla kapatıyorum mevzuyu,
Sigaranı söndür! Seni Öldürür!
………………………………*……………………………….
BAŞIMIZA İCAT ÇIKARANLAR
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un, tek dişli canavar dediği teknoloji çıktı çıkalı her şey bilgisayarda, her şey online’da! Nasıl bir bilgi varsa belleklerinde, say say bitiremedi bu bilgisayarlar ama maalesef her derde de deva olamadılar! Çamaşır makinasının yerini tutamadılar mesela, yemek yapamadılar. Yani teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, anlaşılan o ki mucitlerin yerini tutamayacaklar!
Mucit, buluş yapan kimsedir malum, bir şeyi icat eden, geliştiren kişidir. Uçaktan dikiş makinasına, silecekten, motora bugün hayatımızı kolaylaştıran bir çok şeyi canımız ciğerimiz mucitlerimize borçluyuz. Geçen gün bir muhabbette geçti, dünyanın her yerinden mucit çıkmış, bizim ülkeden niye yok diye, üşengeçlikten bence! Ya da evde garajımız olmamasından belki de! Misafir odasını düzmeye harcanan paranın onda biriyle küçük bir garaj yaptırsak göreceğiz o zaman kimler mucit içimizde. Garaj deyip geçmeyin, bildiğim bütün önemli icatlar garajda yapılmış nedense. Hoş garaj olsaydı da annem, ‘Gece gece icat çıkarma’ derdi, kabul edin sizinki de öyle!
Bugün kullandığımız birçok şeyin buluş hikayesini aşağı yukarı biliyoruz. Benim paylaşmak istediklerim biline istene değil, tesadüfen- yanlışlıkla icat edilenler!
Misal, yıl 1928! Alexander Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan stafilokokları incelerken muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine konuyor. Fleming, bir süre küfü izliyor ve küfün olduğu yerdeki bakterilerin öldüğünü fark ediyor. 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain küfü ve küfün içindeki o maddeyi ayrıştırmayı başarıyorlar ve buna 'Penisilin' adını veriyorlar. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçiyor. Yine ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu! Beyine elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare Elektroşok tedavisi! Bu fikirle 1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, çok tartışılan bu tedavinin mucidi! İlaç sektöründe çalışan John Pemperton, koka özü ve şarap karışımından bir şurup yapıyor ve bu şurubu, baş ağrısını gideren bir karışım olarak satmaya başlıyor. 1885 yılına gelindiğinde, Atlanta'da alkol satışı yasaklanınca Pemperton, şurubun içine karbonatlı su ekleyerek soda benzeri bir hal almasını sağlıyor. İşte o çok sevdiğimiz, kendimizi bildiğimiz bileli içtiğimiz Coca-Cola da bu şekilde ortaya çıkıyor.
Tesadüfen bulunan başka bir buluş da röntgen! Wilhelm Konrad Röntgen, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla katod ışın tüpüyle deney yaparken baryum platin siyanürü levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğini fark ediyor. Sonrasında radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki alüminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini görüyor ve bu radyasyona, 'X-ışınları' adını veriyor. Röntgen ismi verilen bu X-ışınları, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamalarda kullanılıyor.
İyi de hayırdır mucitler, nereden aklına geldiler diye sorarsanız çünkü kutlama haftasındayız. 17 Ocak Dünya Mucitler Günü ve bu özel günde bize düşen, onları saygıyla anmamız!
Nurlar içinde uyuyun, hayatımızı kolaylaştıran tüm mucitler! Keşke olsaydınız da yine başımıza icat çıkarsaydınız!
…………………………………*…………………………..
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Dolandırıcılığı: Hem üzdü hem güldürdü! Fransa’da yaşayan 53 yaşındaki iç mimar Anne, sosyal medyada tanıştığı ve Brad Pitt olduğunu sandığı dolandırıcıya 830 bin euro kaptırdı. Sahte “Brad Pitt”, kanser tedavisi başta olmak üzere lüks hediyeler, gümrük vergileri gibi çeşitli sebepler ile Anne’den yüz binlerce euro aldı. İnanılır gibi değil ama Fransız kadının dolandırıldığının farkına varması 8 ay sürmüş. Anne şu anda şiddetli depresyon nedeniyle klinikte tedavi görüyormuş. Dolandırıcı, genç, yakışıklı, tatlı dilli biri olmuştur, kadın boşluktadır- kanmıştır diyeceğim de Brad Pitt ile aşk yaşadığına inanmak nedir ya! Nereden geliyor bu özgüven! Bu saflık değil valla kusura bakmayın ama salaklık!
Haftanın Salgını: Hindistan'ın Maharaştra eyaletinde görüldü! Maharaştra’daki 11 köyde sebebi henüz belirlenemeyen bir sebeple insanların saçı hızla dökülüyor. Şu ana kadar155 kişinin saçı döküldü. Sağlık ekipleri göreve çağrılırken 'Kellik Virüsü' denen salgının sebebi araştırılıyor! Valla biz virüslerin Çin’den yayılmasına alışığız da burası bilmediğimiz yerden geldi! Zannımca bunlar hayli çaresiz, Avrupa mı Amerika mı- kim yardım edecekse bir an evvel etsin zira kelin ilacı olsaydı başına sürerdi!
Haftanın Sınırlaması: Oh dedirtti! Avustralya'da çocukları sosyal medya tehlikelerinden korumak için hazırlanan yasa tasarısının dünya genelinde uyandırdığı pozitif yankı, Türkiye'de de olumlu karşılık buldu! Bakan Abdulkadir Uraloğlu 16 yaş altı çocuklara sosyal medya düzenlemesine yönelik yaptığı açıklamada; “16 yaş altındaki çocuklarımızı sosyal medya ve online oyunların zararlarından korumak ve bu tür içeriklerin yayılmasını engellemek için yasal düzenlemeler yapma ihtiyacı artık zorunlu hale gelmiştir. Düzenlemenin temelinde ilk olarak internet servis sağlayıcılarının, sosyal ağ platformlarının sorumluluklarını ve denetimini arttırmak olacak" ifadelerini kullandı. Açıklamanın en güzel tarafı, bu düzenlemelere dair adımlar için şubat 2025’e işaret edilmesi bence! Sosyal medya büyük tehlike ve bu tehlikeden mümkün olduğunca korunmanın en önemli yolu da erken müdahale!
Haftanın Kaybı: Yine edebiyat dünyasından, aynı zamanda Yeşilçam semalarından geldi! Bir süredir sağlık sorunları yaşayan Türk edebiyatının önemli isimlerinden, yazar, senarist ve eleştirmen Selim İleri hayata veda etti! Hayattaki duruşu, beyefendiliği ve eşsiz Türkçesiyle büyük bir edebiyat ve kültür insanı olan İleri, sadece yazdıklarıyla değil, anlattıklarıyla anlatım biçimi ve kişiliğiyle de ülkemiz için büyük bir kayıp gerçekten! Yattığı yer incitmesin, nurlarda uyusun!
Haftanın Sendromu: Enteresan ve de tehlikeli! Biz Down Sendromu ile Stockholm Sendromuna aşinayız ama bu defaki başka! Çocuklarda tekrarlayan ateş, ağız yaraları ve boğaz ağrısı gibi belirtiler, PFAPA Sendromunun habercisi olabilirmiş. Çoğunlukla 2-5 yaş arası çocukları etkileyen ve bağışıklık sisteminin anormal çalışmasından kaynaklanan bir hastalık olan bu sendrom, ciddi komplikasyonlara yol açabilirmiş. Yıllarca Pazartesi sendromundan dert yandık, bakın beterin beteri de olabilirmiş!