Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Martın ilk haftası diyeyim!

Kadınlar diyeyim!

‘Kutlama& Anma’ ya da bilmiyorum ki her ikisi belki de ama mevzu hemcinslerim olunca müsaadenizle ben de biraz sitem biraz da isyan edeyim!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü! Nasıl da ağır nasıl da şatafatlı bir gün gibi!

Hediyeler alınacak, gül dökülecek yollarına, baş tacı edilip şükredilecek varlığına!

Tabi yok öyle bir şey! Kadın olmak, her coğrafyada zor her kültürde ağır!

Bu günün çıkışı da acı bir olayın- yangında mahsur bırakılan kadın işçilerin vefatının anılması şeklinde! Yoksa öyle sevinme, kutlama falan yok işin ezelinde!

Haberin Devamı

Her 8 Mart’ta içim acıyor benim, tarihimizin çok derin acılarını hatırlatıyor. Sadece kendi var oluşunu kabul eden, kendini yüce zanneden, kadınlara, kendi izni ve onayı dışında var olma, gelişme, düşünme, hissetme şansı vermeyen, kendini erkek olarak nitelendirenlerle aynı toplumda, aynı topraklarda yaşadığımı anımsatıyor. Anneyi, anneliği kutsal sayan öte yandan başka annelere, anne olacaklara, kadınlara, kızlara işkence edip hayattan soğutan hatta hayattan koparan adamlarla bir arada yaşadığımız gerçeğiyle yüzleştiriyor.

Kutsalla namus arasında sıkışmış erkekliğin, zorbalığı tetikleyen hastalıklı zihniyetiyle her gün yeni bir kadın cinayetine uyandığımız sabahlardan bir farkı yok ki 8 Mart sabahının!

Gazetelerin 3.sayfasında gördüğümüz, acıyla okuduğumuz, alışmışlıkla kanıksadığımız şansız, bahtsız kadınlarımız!

O yüzden bugünde anılmak en çok sizin hakkınız!

Yıllardır buna çare bulamamak, sizi yasalarla, caydırıcı cezalarla koruyamamak da bizim utancımız!

Neler gördük biz neler! Ne acılarla sıvandık, kadınız diye horlandık, aşağılandık yine yetmedi!

Canlı canlı gömülen kadınlarımız oldu bizim ya! Ne için hem de, erkek arkadaşıyla konuştuğu için! Babası, evlerinin bahçesindeki kümese kazılan çukura canlı canlı gömdü öz kızını, Medine Memi’yi!

Boşandığı kocası, kayınpederi ve üç arkadaşı tarafından 4. kattan aşağı atılan ve bacağı kırılınca aşağı inip çivili sopalarla dövülen, hâlâ nefes almaya devam ettiği görülünce de kayınpederi tarafından silahla kafasına 4 el ateş edilerek öldürülen kadın gördünüz mü? Bu ülkede yaşıyorsanız gördünüz Zümrüt Er’i!

Haberin Devamı

Bindiği minibüsün şoförünün tecavüz etme teşebbüsüne karşı koyunca defalarca bıçaklanan, parmak izi kalmasın diye elleri vücudundan kesilerek koparılan ardından da cesedi yakılan o genç kadını- Özgecan Aslan’ı hatırladınız mı?

Testereyle parçalara ayrılmış bedeni, bir kutuya konarak çöpe atılan o genç kızın- Münevver Karabulut’un hakkı mıydı ölmek?

Emine Bulut’un, “Ölmek istemiyorum” çığlıklarıyla can verirken çekilen görüntülerini izlerken ne hissettiniz? Öğrenilmiş çaresizliğin ne olduğunu, hiç bilmiyorduysanız bile eminim o gün öğrendiniz!

Peki ne yaptınız? Ne yaptık?

Kadına şiddeti protesto ederken bile ‘o. çocuğu’ yazarak şiddet uyguluyorlar kadına, kafa bu- zihniyet bu!

Kadına şiddet bu ülkenin büyük ve mühim sorunlarından biri!

Herkesin bu şiddete karşı bilinçlenmesi, birleşmesi ve kol kola savaşması şarttır!

Ne zaman biter bu cinayetler, diner işkenceler,

Haberin Devamı

8 Mart, işte o zaman kutlanır!

……………………………*…………………………..

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA! GÜÇ BİZDE ARTIK!

Ya bilmem siz ne düşünürsünüz ama böyle siyaha boyanmış, alacakaranlık kuşağı formatlı bir yazıyla düşen modları geri getirmek de icap eder bence! Tamam hepsi doğru hepsi gerçek, artık bir şeyler yapılması gerek ama bazı kadınlar var ki bahsetmek istediğim, eli öpülecek!

Hiç tanımadığınız bir kadından söz edeceğim size!

Kocasını duymuşsunuzdur da kendisini değil! Şaşıracaksınız ama dünyada arabayla bir yerden bir yere giden ilk kişi bir kadın!

Kocasının son icadı üzerinde çalışırken demoralize olduğunu ve 2 yıldır icadını test etmeyi bıraktığından artık bundan vazgeçmeye hazırlandığını gören 39 yaşındaki Bertha, ani bir kararla 2 çocuğunu ve kocasının icadını alarak annesinin evine gitmek üzere yola koyuldu. Mannheim'dan Portsheim'a 90 kilometrelik yolun sonunda, kocasına her şeyin yolunda olduğunu söyleyen bir telgraf gönderdi.

Kocası otomobilin mucidi Carl Benz'di ve eşi Bertha Benz, onu motive etmek, çalışmasını desteklemek için 1888'de, daha GBS hatta yol haritası bile yokken onun icadını sürmekten korkmadı, korksa da ona çaktırmadı.  Rehber olarak yol civarındaki nehirleri ve demiryollarını kullanarak 12 saat boyunca 2 beygir gücünde bir makine kullandı. Bu makine, Model 3 Benz Motorwagen'di ve Bertha’nın bu yolculuğu, arabanın güvenli ve kullanılabilir olduğunu kanıtlayan radikal testti. Ama durum bunun çok ötesinde, eşine ilham vermek, onu motive etmek için yapılmış bir hareketti. Her başarılı erkeğin arkasında ona güç ve güven veren bir kadın vardır diye herhalde boşuna denmedi!

Yine yüce gönüllü bir kadın yine derin bir inanç ve adanmışlık!

Çocukluk aşkı ve 18 yıl sonra gelen çocukla taçlandırılmış bir evlilik!

Gabriel García Márquez, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ romanını yazmaya başladığında tam anlamıyla yoksulluk içinde yaşıyorlardı. Başka bir şey ile uğraşmayıp sadece romanına odaklanabilmek için en sevdiği şey olan arabasını bile satmıştı ünlü yazar! Dışarıda çalışan, evi geçindirmeye çalışan ve kocasına rahat bir çalışma ortamı sunabilmek adına elinden gelenin fazlasını yapan eşi Mercedes, ona devam etmesi, pes etmemesi için hep cesaret verdi. Nihayet 18 aylık yoğun çabanın ardından, roman tamamlandı ama onu yayınevine gönderecek paraları yoktu.

Mercedes, bir an bile tereddüt etmeden sahip oldukları neredeyse her şeyi, saç kurutma makinesine kadar sattı ve romanı gönderdiler. Her şeylerini kaybetmişlerdi ama umutlarını asla!

Kitap, büyük bir başarı kazandı. Gabriel García Márquez’e dünya çapında şöhret ve bir dizi ödül kazandırdı, Nobel Edebiyat Ödülü ile taçlandırıldı. Belki herkes bilmiyor ama bu başarının arkasında, büyük bir aşk ve güçlü bir kadın vardı!

Gelelim bize;

Bursa’da yaşayan ve bir diziyle ünlenen Cumalıkazık köyüne imrenerek kendi köyü Saitabat’ta kadınları bir araya getiren Sermin Cakalıoğlu. Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği’ni kuruyor. Piknikçilerin çöplerini bıraktığı şelale yanındaki mezbeleliği muhtarın desteğiyle derneğin merkezi haline getiriyor. Dernek bünyesinde yaptıkları salça ve tarhana gibi yerel ürünleri satmaya başlayarak elde ettikleri gelirle köyde bir araziyi kiralayarak kahvaltı ve ev yemekleri restoranı inşa ettiriyor. Otantik köy evi olarak dizayn edilen bu binanın ünü, ülke sınırlarını aşmış durumda! 400 kişilik restoran, hafta sonları tam kapasite çalışıyor ve ürünleri Türkiye genelinde satılıyor. Başarısıyla civar köylere ve kadınlara örnek olmaya devam ediyor. İlkokul mezunu Çakaloğlu, girişimcilikle ulaştığı başarısıyla üniversitelerde konferans veriyor.

Güçsüz kadın yoktur! Korkmuş, sindirilmiş, kadın vardır, uçabilecektir ama kolu kanadı kırılmıştır!

Güç, başarısız olmaktan korkmayan kadının ruhunda saklıdır!

……………………………..*…………………………………

SEN PARILDA Kİ KÖR OLSUN HEPSİ !

Güç, gerçekten içten gelen bir duygu, en derinden yüzeye katlana katlana gelen ve biz söz bir davranış bazen de bir duruşla kendini gösteren!

Güç var da içimizde de göstermemize izin vermiyorlar! En yakınların oluyor üstelik buna izin vermeyen, desteğine en ihtiyaç duydukların, en inandıkların!

Yılanın biri ateş böceğinin peşine düşmüş! Biraz uğraştıktan sonra yakalamış. Onu tam yemek üzereyken ateş böceği;

-"Sana bir şey sorabilir miyim?" demiş. Yılan;

-"Aslında kurbanlarımın sorularını cevaplamam ama bir istisna yapıp sana izin vereceğim, sor bakalım" demiş. Ateş böceği sormuş;

-"Sana bir şey mi yaptım?"

-"Hayır" demiş yılan!

-"Senin normalde yediğin ya da yemek zorunda olduğun besinler içinde mi varım" diye sordu yine ateş böceği!

-"Hayır" demiş yılan da!

-"O halde niçin beni yemek istiyorsun?" diye sormuş ateş böceği şaşırarak;

-"Işığını görmeye dayanamıyorum da ondan!" demiş yılan!

Bazen kimseye zararınız olmasa bile hatta her tür iyiliği yapsanız da en yakınlarınızdan yersiniz en ağır darbeyi! Çünkü sizdeki ışık onlarda yoktur ve onlar sizi için için kıskanıyordur!

Belki bunu daha çok kadınlar ama illa herkes bir şekilde yaşıyordur. Hayat, sizi tepetaklak edip yerden yere savurduğunda bu son değil, daha güçlü bir şey olmaya, dönüşmeye çalışıyordur.

Her çatlak, her yara, ışığa, bilgeliğe ve huzura bir kapı açar, çiçek açması gereken yerlerini sana sunar. İnsan, en çok kırıldığın yerden yeniden doğar!

Bizzat yaşadığım için ahkam kesiyorum rahat rahat, ruhundaki her yara bir dönüşüm, cesaret ve kendi geliştirme hikayesidir. Kırılırken gelişiyor insan, kırılırken güçleniyorsun. Atılan her adım, zor kazanılan her zafer, dışarı çıkmak için fırsat kollayan gücün göstergesi! O yüzden size kırık gibi görünen her şey, yeniden doğuşunuzun ayak sesleri!

Zorluklar ve mücadeleler, hikayenizin kendisi! Güç, böyle oluşuyor, öldürmeyen Allah güçlendiriyor!  Bir zamanlar uğruna dünyayı karşına alabileceğin insan yabancılaşıyor sana, hayallerin kırılıyor, oraya buraya saçılıyor. Haksızlıkmış gibi geliyor sana, usul usul ağlıyorsun kendi kendine; bitişine değil hak etmeyişine! Sonra kalkıyorsun ayağa, kırgın ama daha güçlü şekilde!

Güneş yine doğuyor, rüzgar yine esiyor eskiden olduğu gibi yine ama sen, eski sen olmuyorsun!

Mevzu kadın- erkek, yaşlı- genç, çocuk herkes ile ilgili de hafta kadınların haftası madem, ezcümle gelsin o zamana, ünlü ve çılgın bir kadının- Lady Gaga’nın harika tavsiyesi;

“İnsanların ışığını söndürmelerine izin verme! Sen parılda ki ışığında kör olsun hepsi!”

…………………………..*…………………………

HAFTANIN EN'LERİ

Haftanın Kaybı: İçimi çok acıttı! 4 Ocak'tan bu yana zatürre hastalığı ve iç kanama nedeniyle hastanede tedavisi süren ve bu süreçte iki kez ameliyat olan ünlü sanatçı Edip Akbayram, hayatını kaybetti! Akbayram'a yıllar önce, son yolculuğuna nasıl uğurlanmak istendiği sorulduğunda, “İster alkışlarla gönderirler ister çiçeklerle gönderirler, ister hiçbir şey yapmayarak gönderebilirler" cevabını vermiş! Göçüp giden, yalnızca bir şarkıcı, bir sanatçı değil bu sefer, bir duruş ebediyete intikal etti hem de çok onurlu bir duruş!

Sadece alkışlarla çiçeklerle uğurlanmayacaksın büyük üstat! Önünde saygıyla eğileceğiz, saygınlığını, kibarlığını, insanlığını ve de şarkılarını çok özleyeceğiz! 

Haftanın Kanı: Tamam kabul ediyorum tuhaf bir ‘En’ oldu ama başka da ne diyeyim bilemedim!

İlaç endüstrisinin en kıymetli keşiflerinden biri olan Mavi Kan’ın litresi 550.000-TL olmuş!

At nalı yengecinden diri diri çekilen mavi kan, biyomedikal dünyanın gözbebeği! Yumuşak kumlu veya çamurlu tabanlı sığ sularda yaşayan bu canlı, balık yemi, gübre ve bilimsel araştırmalar için kullanılıyor! At nalı yengeçlerinin kanlarında bulunan amebositler, en ufak bir bakterinin bile varlığını algılıyor, onu pıhtı haline getirerek ve etkisizleştiriyor! Huzur da doğa da şifa da doğa da! Doğayı mahvetmek için elimizden geleni yapmayı bıraksak tüm hastalıklara şifa bulunacak aslında! Aaahh ahhhh!

Haftanın İstifası: Gündemi karıştırdı! Zorlu grubu şirketlerinden biri olan Vestel’in CEO’su Ergün Güler’in çalışanlara bir mail atarak Ramazan ayını tebrik etmesi üzerine Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal, holdingin dini konulara bağımsız durduğunu ve bu tür mesajların kurumsal olarak paylaşılmasının doğru olmadığını belirten bir mail attı! Şirket içi bu yazışma, dışarıya sızdırılmış, Cem Köksal hakkında, 'inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme' suçundan soruşturma kapsamında başlatıldı! Bu gelişmeler üzerine görevinden istifa etmek zorunda kalan Köksal, sosyal medyayı ikiye böldü! Bir kısım, ramazana karşı bir tepki olarak algılayarak yerden yere vururken bir kısım ise kurumsal yapıdan sınırların belli olduğunu ve bu sınırların ihlali halinde CEO’nun görevinin bunu uyarmak olduğunu savundu! Yani grup bünyesinde kutlanacak gün ve haftalar belliyken buna uymak gerekir zira diğer dinlerin de günlerini kutlamak gerekecektir düşüncesi de doğru, Müslüman bir ülkede merkezi bulunan bir şirketin de ramazan kutlaması yapması da doğru! Aile yani şirket içi özel yazışmaları dışarı sızdıran her kimse bulunmalı çünkü o bence asıl suçlu!

Haftanın Kararı: Sanayi ve sosyete dünyasına bomba gibi düştü! Hatırlarsınız Sabancı’ların damadı, Kıraça Holding’in sahibi İnan Kıraç, aralık ayının sonunda yardımcısı Emine Alangoya ile ani bir evlilik yapmıştı. Bunun üzerine Kıraç'ın kızı İpek Kıraç, babasının fiili ehliyetinin yerinde olmadığını iddia ederek evliliğin iptali istemiyle dava açtı. Vasi tayini ve kısıtlama taleplerini değerlendiren Adli Tıp, bir dizi nörolojik testin ardından hazırladığı raporda, İnan Kıraç'ın fiili ehliyetinin yerinde olmadığı ve vasi tayin edilmesi gerektiğini belirtti. Mahkeme bu rapora binaen Kıraç'ın fiil ehliyetinin kaldırılmasına karar verdi ve kendisine geçici vasi atandı.

Aile içi mevzular tabi bunlar bilemeyiz ama ah be İnan bey, gelmişsiniz kaç yaşınıza, kızınıza dava açmak ve bu yaştan sonra evlenmek de olmaz ki! Bu saatten sonra teneşir paklamasına değer mi! 

Haftanın Zengini: Şaşırttı değil mi sizi! Global bir ekonomik buhran yaşanıyorken, enflasyon almış başını gitmiş, açlık sınırının altındayken dünyada bir yerlerde, birileri kazandı, kazancını %78 arttırdı! ABD'li çip üreticisi Nvidia'nın geliri, 3 aylık dönemde yıllık bazda yüzde 78 artışla 39,3 milyar dolara ulaştı ve piyasa beklentilerini kat kat aştı. Yapay zekanın ışık hızıyla ilerlediği günümüzde, yapay zekâ çipi Blackwell'e olan talep ile cirosunu ciddi oranda arttıran şirket, yeni meslek kolunun ve sektörün de yolunu çiziyor işte! Bakın, zenginin çipi, züğürdün çenesini yordu gene!