“Kasetgate skandalı”, uluslararası komplo mu? Ankara’da bir yetkili bu sorumu popüler bir Temel fıkrasıyla cevapladı:
Temel ıssız adaya düşmüş. Bakmış ki adada biri daha var: Cindy Crawford... Gece birlikte olmuşlar. Temel sabah gururlu ama huzursuz uyanmış.
Cindy, “Neyin var” diye sormuş.
“Benim için bir şey yapar mısın” demiş Temel...
“Ne istersen...”
Temel kızın saçını kesmiş; kestiği saçtan bıyık yapmış. Karşısına oturtup elini omzuna atmış ve demiş ki:
“Dün gece kimi götürdüm biliyor musun?”
* * *
Kıssadan hisse:
Erkek, anlatmadan duramaz ve böylece kendini ele verir.
“Karmaşık görünse de iş, basit bir itirafla başlamış olabilir.”
İstifacıların deneyimlerini birbirleriyle paylaştıklarını, bazen aynı evi kullandıklarını biliyoruz. İki kişinin bildiğinin sır olmaktan çıktığı düşünülürse, “zaaf”larını, bizzat rakiplerine açmış olabilirler.
Ama şu da gerçek:
Muhtemelen Baykal’ın devrilmesinden sonra, şantajın sonuç verdiği görülünce MHP’de benzer bir tuzak planlanmış.
Operasyon, bir kuyumcu titizliğiyle hazırlanmış. Kurbanlar aylarca izlenmiş. Evlere girilmiş, kameralar yerleştirilmiş. Çekimler yapılmış. Tekrar evlere girilmiş. Kameralar sökülmüş. Kadınların izi sürülmüş. Bilgi toplanmış. Ve bu süreçte hiçbir iz bırakılmamış. Sonra da görüntüler internete yüklenmiş.
Uzmanlara bakılırsa işin uluslararası boyutu, özellikle bu sonuncuda, yani sanal âlem operasyonunda ortaya çıkıyor.
* * *
İşin içinde yabancı servis olabilir mi gerçekten?
Konuştuğum yetkili, basit bir akıl yürütme yaptı:
“Ben mesela Mossad’ın yerinde olsam ve bu kayıtlara ulaşsam, o kişilerin muhtemel bir koalisyonda bakan olmasını beklerim. Onlardan birinin Savunma Bakanı olduğunu düşünsenize; ne isterseniz yaptırabilirdiniz. Bugün partiye vurduğunuz darbeyi devlete vurabilirdiniz. Oysa kasetler seçim öncesi sızdırıldı. Burada profesyonel yardım almış bir siyasi rekabet kokusu daha fazla...”
* * *
Kasetleri çekenler, “İstifa ederlerse yayınlamayacağız” sözü verdiler; kelle alınca da sözlerinde durdular. Ama bu da suçlananları şaibe altında bıraktı. Artık hep kaset tehdidiyle yaşayacaklar ve kim bilir başka nelere zorlanacaklar. Öyle olmasa bile bundan böyle atacakları her adım buna yorulacak.
Yapacakları en iyi şey, savcılığa gidip şikâyetçi olmak... İşin esaslıca soruşturulabilmesi için bu işbirliği şart... Ancak MHP’liler de haklı olarak, iktidarda zaten şüphelendikleri bir hükümet varken kendi özellerini açıp, partilerini hepten gözetim altına sokmak istemiyorlar.
* * *
Bu arada MHP’ye yönelik kampanya da sürüyor.
Bahçeli yalnızlaştırıldıktan sonra sıra geldi seçim sonrasının muhtemel lider adaylarına...
Şimdi de Prof. Ümit Özdağ’ın PKK ile buluştuğu iddiası ortaya atıldı. Kanıt olarak da bir MİT belgesi yayınlandı. PKK ile ASAM Başkanı arasındaki görüşmeyi rapor eden belge, MİT’ten Genelkurmay’a ve MGK’ya gönderilmiş. Üzerinde, belgeyi “alan kurum”a ait bir paraf var; oralardan sızdığına dair bir işaret...
İddia kadar zamanlaması da anlamlı...
Belge 2003 tarihli... Belli ki 8 yıl bekletilmiş; “yıpratma ihtiyacı” doğunca da servis edilmiş.
Devletin kasasında herkes için evrak saklanıyor olması ve ihtiyaç halinde kasadan çıkarılıp kullanıma sunulması dehşet verici değil mi?
Bakalım son 2 haftada kasadan daha ne cinler çıkacak?