Şimdiye kadar gezdiğim en kapsamlı Warhol sergisi, Paris’te Grand Palais’deki ‘Andy Warhol’un Geniş Dünyası’ydı.
Özel koleksiyonlardaki eserleri de bir araya getiren Grand Palais’deki sergide Warhol’un neredeyse bütün eserleri yer alıyordu.
Marilyn Monroe’dan Mao’ya ünlü portreleri gibi bildiğimiz eserlerinin yanı sıra daha az bilinen çalışmaları da vardı.
Warhol, ünlü isimlerin önce stüdyoda polaroid fotoğraflarını çekmiş.
Bu fotoğraf çekimlerinin de özellikle filme alınmasını istemiş, sergide bu filmler de vardı.
1981’de yaptığı, sadece siyah ışıkta görülebilen özel bir boya kullandığı Linda Cossey resmi de yer alıyordu.
Warhol, Interview adlı bir dergi çıkarmış, ünlülerle röportajlar yapmış, dergi kapaklarında herkesi bir yıldız hâline getirmiş.
İşte bütün mesele bu.
Yıllardır birçok eser için aynı şey konuşuluyor, Jackson Pollock’a ait olup olmadığı anlaşılmıyor.
En çarpıcı örneklerden biri tam 11 yıl önce yeniden gündeme gelmişti.
Uzun yıllar, aynı eser için Jackson Pollock’ın eşi “Gerçek değil”, metresiyse “Son resmini benim için yaptı” diyor ve iki kadın bir eser üzerinden savaşlarına devam ediyordu.
Ruth Kligman daha 26 yaşında bir sanat galerisinde çalışırken güvendiği bir uzmana danışıyor, “Şu anda en iyi ilk üç ressam kim?”
Cevabı alıyor: “Jackson Pollock, Bill de Kooning ve Franz Kline.”
İkinci cümle amacını daha da belli ediyor: “Jackson Pollock’la nerede tanışabilirim?”
Londra Tasarım Müzesi’nin fahri direktörü, İstanbul’u çok iyi bilen ve hatta ilk İstanbul Tasarım Bienali’nin temasını öneren Deyan Sudjic, şimdi John Pawson’ın kitabını yazdı. İşte kitabın lansman gecesinden Londra-İstanbul hattı notlar
Sadece yaratıcılık değil önemli olan, politik iklimin de yaratıcılığa uygun olması gerek.” Londra’da usta mimari tasarımcı John Pawson imzalı, Young Space adlı bir müzik stüdyosundayım. Pawson’ın her işi gibi son derece minimalist olan bina dışarıdan küçük görünüyor, ama içeri girince ne kadar farklı olduğuna şaşırıyorsunuz.
Burası aslında bir müzik stüdyosu ve ortak çalışma alanı. Kanye West de albümlerini burada kaydediyor, ilk şarkılarını yazan genç yetenekler de. Böyle bir fırsat eşitliği var burada. John Pawson’ın büyük oğlu Caius Pawson’a ait olan müzik stüdyosunda elbette tasarımda da Pawson imzası olması şaşırtıcı değil. Caius Pawson, aynı zamanda bağımsız müzik ve menajerlik şirketi Young Turks’ün de kurucusu. İçeride sadece
Fazıl Say’ı sadece İstanbul’da değil, Londra’dan Kyoto’ya birçok farklı yerde farklı izleyiciyle izleme şansım oldu.
Yurt dışında en son ise pandemi öncesi Mart 2020’de Londra’da Barbican Centre’da izledim, Piu Entertainment’ın organizasyonuyla.
Biletler aylar öncesinden satışa çıkmış ve yine aylar öncesinden tükenmişti.
Fazıl Say ilk yarıda Chopin ve Beethoven’dan seçmeler, ikinci yarıda ise kendi eseri “Troya”yı çalmıştı.
Her zamanki gibi müthişti, salon her zamanki gibi tıklım tıklımdı, balkonlar dâhil.
Şimdi ise 27 ve 28 Mart’ta Fazıl Say bir kez daha Londra’da Barbican Centre’da sahneye çıkacak.
Üstelik bu kez kendisine Serenad Bağcan, Jamal Aliyev ve Aykut Köselerli eşlik edecek.
Dünyanın en önemli sanat fuarlarından biri, 53. yılını kutlayan Art Basel.
Sadece kültürel bir etkinlik değil, aynı zamanda ticari bir organizasyon.
Art Basel son yıllarda yatırımcılarıyla da çok konuşuluyor.
Çünkü Art Basel’in sahibi MCH Group, özellikle pandemi döneminde fuarların sadece dijital olarak gerçekleşebilmesi sonucunda büyük ekonomik sıkıntılar yaşadı, bu yüzden de yeni yatırımcılar arayışındaydı.
Avustralya’da gazeteler, dergiler ve televizyonlarla çalışma hayatına başlayan, News Corporation adlı şirketini İngiliz ve Amerikan medyasına doğru genişleten ve dünyanın en önemli ve zengin medya patronlarından biri olan ve hayatı Succession dizisine de ilham veren Rupert Murdoch’un oğlu James Murdoch MCH Group’un çoğunluk hissesini almak istedi.
Sadece 21st Century Fox’un Disney’e satışından kendisi ve her kardeşi 2.2 milyar dolar kazanan James Murdoch gibi bir yatırımcı adayı elbette Art Basel için heyecan vericiydi.
Ama tabii fuarın diğer hissedarları sermaye artırımına gidilmesine başta karşı çıktı.
Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği 20 Mart Uluslararası Mutluluk Günü’nde “İyi Yaşam”ı sorguluyoruz. “İyi Yaşam: Dünyanın En Uzun Bilimsel Mutluluk Araştırmasından Dersler” kitabından ders almaya çalışıyoruz.
Yarın 20 Mart Uluslararası Mutluluk Günü. Dünyada gündem bu kadar ağırken, tabii ister istemez ironik geliyor bu gün. Ama Birleşmiş Milletler ve 160 ülkeden oluşan Action for Happiness tarafından başlatılan hareketin amacı, ilerlemenin yalnızca karlılığı artırmak ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek değil, aynı zamanda refah ve insan mutluluğu ile ilgili olduğu bilincini yaymak.
2011’de BM Genel Kurulu, mutluluğa ekonomik fırsat kadar öncelik vermeyi “temel insani hedef” yapan bir kararı kabul etti. İki yıl sonra, 2013’te Ndaba Mandela ve Chelsea Clinton’ın TED x Teen’deki sunumuyla BM’ye üye 193 ülkenin tamamı dünyanın ilk Uluslararası Mutluluk Günü’nü kutladı ve o zamandan beri büyümeye devam ediyor. Pharrell Williams’ın “Happy” şarkısı da işte bu dönemde dillere
Hatırlayacaksınız, global kültür-sanat alanında sesimizi dünyaya en iyi duyurabilecek girişimlerden biri Londra’da başlatılan “Sounds of Solidarity” (Dayanışma Sesleri) demiştim.
Pekâlâ, bugün hâlâ konuşulan “Live Aid” gibi iz bırakacak bir dayanışma konseri olabilir bu.
Çıkış noktalarını şöyle özetlemişlerdi:
“6 Şubat 2023’te anavatanımız Türkiye ve komşumuz Suriye’de meydana gelen yıkıcı deprem nedeniyle İngiltere’de kültür sanat sektöründe çalışan Türkiyeli bireyleriz. Kederimiz ve ıstırabımızla birleştik. Acil müdahaleyi desteklemek için kişisel çabalarımıza ek olarak, ortak bir sesi paylaşmak için bir grup olarak bir araya geldik. Birlikte burada, Birleşik Krallık’ta farkındalığı sürdürmeye ve depremden etkilenenler arasında uzun vadeli yardım için hayati fonlar toplamaya çalışacağız. Devam eden kurtarma çabaları için fon ve farkındalık yaratmak amacıyla Londra’nın merkezinde bir konser planlama sürecindeyiz. Misyonumuz, ihtiyaç sahiplerine
*95. Akademi Ödülleri’nde Michelle Yeoh, sadece Asyalı olmasıyla değil, aynı zamanda 60 yaşında ilk kez Oscar’a aday gösterilmesi ve kazanmasıyla da konuşuldu. Üstelik verdiği mesaj da son derece netti: “En iyi yıllarınızın geçtiğini, bittiğini söyleyenlere aldanmayın, her yaşta başarılı olabilirsiniz” diyordu başta kadınlara, daha sonra da tüm sektör çalışanlarına hitap ettiği konuşmasında.
Evet, uzun yıllardır fazla beyaz ve erkek egemen olduğu için eleştirilen Oscarlarda Asyalı bir oyuncunun en iyi kadın oyuncu ödülünü almasını da daha önce beklemiyorduk, ama Yeoh’nun 60 yaşında olması daha da önem kazandırdı.
*Lady Gaga, kırmızı halıda transparan elbisesiyle dikkat çekse de Oscar sahnesine tişört ve jean kombiniyle sıfır makyaj çıkarak yine çağı ve izleyenleri kalbinden yakaladı. Şimdiye kadar Oscarlarda en çok konuşulan görüntü kırmızı halıdaki şıklık değil, tam tersine, Lady Gaga’nın bu doğal hali oldu.
*İlk defa şahsen tanıdığım ve takdir ettiğim bir isim, Matthew Freud, ilk film projesiyle ilk Oscar’ını