Geçen yaz hepimiz için zordu. Her şey ardı ardına iptal edildi, eğlenmek neredeyse ayıp karşılandı. Bu yaz ise ışık hızıyla toparlandık. Sorunlar bir anda çözülmedi tabii ama “öldürmeyen güçlendirir” cümlesi mottomuz haline geldi ve ne olursa olsun herkes yazı en iyi şekilde geçirmeye baktı. Bodrum - Çeşme hattında bu yazın en ürkütücü ve üzücü yanının mafyatik olayların artması olmasına rağmen. Evet, restoranlarda, gece kulüplerinde herkes “Bugün kavga çıkar mı?” endişesi yaşadı.
Her şeye rağmen İzmir, Bodrum, Antalya, Dalaman uçaklarında yer bulmak bile meseleydi. Trafikten Bodrum’a, Ortakent’e inmek, Yalıkavak’a ulaşmak imkansıza yakındı. Giriş ücreti avro ile alınan plajlarda bile hafta içi bir günün kalabalığı halk plajlarından daha yoğundu. Astronomik fiyatlara rağmen, Bozcaada’dan Bozburun’a birçok otelde yer bulunamıyordu. Bu durumda şaşırıyor muyuz plajlarımızı Arapların istila etmesine? Ve bunun sonucunda Mandarin Oriental, Kempinski Barbaros Bay gibi otellerin plajlarında da, Yalıkavak Palmarina gibi marinaların ortasındaki Huqqa’da da nargile keyfi yapılmasına... Tabii ki hayır.
İstanbul’la başlayıp Ege kıyılarına uzanıyoruz. Buyrunuz…
İstanbullu’nun yeni sorunu: İklim
Steve Jobs’ın sık sık kullandığı bir örnekti: “Picasso’nun bir sözü vardır: İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar. Büyük fikirleri çalmak konusunda hiçbir zaman utanmadık.”
Geçen yıl tam da bu zamanlarda benzer bir açıklama Instagram’ın kurucusu ve CEO’su Kevin Systrom’dan geldi, “Paylaşılan fotoğraf ve videoların 24 saatte kendi kendini yok etme formatı rakiplerimizin buluşudur, biz de Instagram olarak bu format üzerinde uzun zamandır çalışıyoruz.”
Instagram’ın Snapchat’ten esinlendiği ‘Hikâyeler’ özelliğinden söz ediyordu.
Hatırlatalım, Instagram’ın sahibi Facebook, 2013’te Snapchat’i 3 milyar dolara satın almak istedi ama reddedildi.
Geçen yıl Instagram ‘Hikâyeler’i başlattığı zaman, Snapchat tam 20 milyar dolar değerindeydi.
Nusret, Instagram’a neden teşekkür etti?
Instagram ‘Hikâyeler’ ile iyi bir iş yaptı, fikrin orijinal sahibi Snapchat’ten bile daha başarılı oldu.
Nedeni basit, kullanımı daha kolaylaştırdı, sadece gençlerin değil her yaşın rahatlıkla kullanabileceği bir hale getirdi.
Hatırlarsınız, geçen yıl Ayşe Hatun Önal’dan Şeyma Subaşı’ya birçok isim sosyal medyada Burning Man anılarını paylaşmıştı.
Sadece onlar değil, Cara Delevingne, Karlie Kloss, Katy Perry gibi yabancı ünlüler de bol bol fotoğraf paylaştı.
Evet, biz Türkler, Burning Man’i son birkaç yılda keşfettik, hatta neredeyse her orta yaş krizine giren kendine acil bir Burning Man programı yaptı.
Festival çoktan başka bir şeye dönüştükten sonra.
Nevada’da da Black Rock Çölü’nde günlük alışkanlıklardan uzak, karavanda ya da çadırda konaklayarak, para yerine takas yöntemiyle yaşamak üzerine kurulu bir müzik ve sanat festivaliydi.
Son zamanlarda festivalin ruhunu kaybettiği, ticari bir organizasyon haline geldiği konuşuluyor.
Yılda 30 milyon dolar kâr eden bir ‘iş’ten söz ediyoruz, biletler 400 dolar.
Sırf bu yüzden festivali yıllarca takip eden katılımcılar artık gitmiyor.
90 bin euro’luk deneysel bir film, milyonlarca dolarlık Hollywood filmlerinden daha etkili olabilir mi?
Kesinlikle, evet!
Son zamanlarda izlediğim en iyi film, Cate Blanchett’in 12 kısa filmde tam 13 farklı role büründüğü ‘Manifesto’.
2015 Avustralya-Almanya ortak yapımı film Türkiye’de şu anda vizyonda.
Bir sanat enstalasyonu olarak yapılıyor önce, daha sonra film haline getirilmesi kararlaştırılıyor.
Zaten 2 Oscar ödüllü oyuncu Cate Blanchett ile Berlinli sanatçı Julian Rosefeldt bir sergi açılışında tanışıyor.
Julian Rosefeldt projesini ayaküstü anlatıyor ve Cate Blanchett çok etkileniyor ve hemen kabul ediyor.
Filmde evsiz adam, ilkokul öğretmeni, borsacı, vaiz, haber spikeri, dans hocası gibi farklı rollerde karşımıza çıkıyor.
Bayram tatilinin uzamasını fırsat bilip uzaklara gidiyoruz. Son yıllarda Türklerin iki gözde adası var: Mikonos ve Ibiza. Mikonos’u yaza yaza bitirdik, şimdi sırada hızlandırılmış bir Ibiza turu var...
Ibiza’da Mert Alaş ve Marcus Piggott’ın “80’ler Olimpiyatlar” temalı partisinde Can Atal ile tanışıyorum. İlk defa 21 yıl önce Ibiza’ya tatile gelmiş, daha sonra her yıl gelmeye başlamış. İki yıl önce ise tamamen Ibiza’ya taşınmış ve burada La Lune adlı bir concierge şirketi kurmuş.
Ibiza’ya bu kadar hakim birini yakalayınca hemen soruyorum: Adaya ilk defa gelen birinin sadece 24 saati varsa nereleri görmeli?
“Kahvaltıyı marinadaki Grand Cafe Cappucino’da etmeli, Cala Escondida’da yürüyüş yapıp tekneyle Formentera’ya geçmeli, Cala Tarida’da suşi yemeli, enerjisine inanılan büyük kaya Es Vedra’yı görmeli, günü Cala Conta’da Sunset Ashram’da batırmalı, gece de romantik bir yemek için Dalt Vila manzaralı IT’e gitmeli” diyor.
“Farklı bir enerjisi var”
Ibiza denince herkesin aklına gelen Pacha, Blue Marlin, Casa del Mar gibi müziklerine alışık olduğumuz kulüplerden bahsetmiyor bile. Pacha’da pazartesileri yapılan Flower Power partileri hâlâ tıklım tıklım olsa da.
“Ibiza’nın farklı bir enerjisi
İstanbul’da son zamanlarda açılan kesinlikle en iyi restoran, Mehmet Gürs imzalı Mürver.
Mehmet Gürs’ü bu yıl dünyanın en iyi 51. restoranı seçilen Mikla’dan tanıyorsunuz.
Şimdi Karaköy’de Novotel’in terasında açılan Mürver’de de karşımıza çıkıyor.
İstanbul neden fotoğrafa gelmiyor?
Contemporary İstanbul’un direktörü Kamiar Maleki ile birlikte gidiyoruz Mürver’e.
Kamiar Maleki, tam bir İstanbul âşığı, İstanbul’u yurt dışında tanıtmak için gönüllü elçilik yapıyor.
“İstanbul kadar güzel bir şehir yok” diyor, sonra da ekliyor: “Ama fotoğrafla İstanbul’un hakkını verebilmek çok zor. Fotoğraflar İstanbul’un güzelliğini doğru yansıtmıyor”.
Benim Mürver’in manzarası karşısında elimden telefonu düşüremeyip Instagram’da Hikâyeler paylaştığımı izledikçe.
Sakıp Sabancı Müzesi’nde MSA’nın yeni restoranında, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ve müze müdürü Dr. Nazan Ölçer ile bir araya geliyoruz.
Konumuz Çinli sanatçı, aktivist Ai Weiwei sergisi.
Ai Weiwei bugünlerde New York’taki açık hava sergisiyle de gündemde.
Hem göçmenlere, hem sürekli izlendiğimize dikkat çekiyor, hem de her anı selfie’leriyle görüntülüyor.
Aktivistliği onun kadar popülerleştiren başka bir sanatçı daha yok günümüzde.
Hatta aynı Venedik Bienali’nde bienalden rol çalan Damien Hirst sergisi gibi Weiwei sergisi de bizim bienalden rol çalacak diye konuşuyoruz aramızda.
Suzan Sabancı Dinçer konuya açıklık getiriyor, “İstanbul Bienali, ana sponsoru olduğumuz Contemporary Istanbul ve Weiwei sergisinin aynı zamana denk getirilmesi çok olumlu. Ülkemizi tanıtmak sadece devletin işi değil. İş dünyası olarak bize de düşüyor bu görev. Bu misyonu en iyi şekilde yerine getirebilmek için çalışıyoruz.”
Serginin ana konusu, savaş karşıtlığı.
Her gün hepimiz hayatımızdan şikâyet ediyoruz, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada durum bu.
Oysa bizden daha kötü durumda olan çok insan var.
1 milyar insan ağzına lokma koyamıyor.
Oysa çöpe atılan gıdaları kullanabilsek dünyada bir tane aç insan kalmayacak.
Bunun için de “Ben nasıl bunu tek başıma yapabileyim ki?” dememeli, “Nasıl yaparım?” demeli.
Neler yapılıyor?
“Food for Soul” projesiyle gıda israfı üzerine projeler geliştiren, geçen yıl dünyanın en iyi restoranı seçilen Osteria Francescana’nın üç Michelin yıldızlı şefi Massimo Bottura’dan Fransa’da süpermarketlerin raflarında kalan gıda ürünlerini atmasını, son kullanım tarihi yaklaşan ürünleri imha etmesini yasaklayarak onları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı zorunlu kılan ve kanunlaştıran Fransa Meclis Üyesi Arash Derambarsh’a, evsizler için farkındalık yaratan gönüllü hareketi Çorbada Tuzun Olsun’un kurucularından Ayşe Tükrükçü’den Suriyeli mülteci çocukları ve kadınları destekleyen Small Projects Istanbul’un yaratıcısı Karyn Thomas’a birçok önemli ismin yaptıklarını daha önce İstanbul’da Yedi’de dinleme fırsatımız olmuştu.
Restoran kuruldu