Contemporary İstanbul’un kurucusu Ali Güreli, geçen yıl Londra’daki sanat fuarını birlikte gezerken “Frieze sanat takviminde sezonun başlangıcı olarak kabul edilir” demişti. Londra’daki fuarı gezerken bir İngiliz’den daha çok tanıdıkla karşılaşmıştık. Nedeni belliydi, Türkiye’den çok önemli koleksiyonerler sırf Frieze için Londra’ya gelmişti.
O zaman Ali Güreli eklemişti, “Buradaki ilgiye bakılırsa, Contemporary İstanbul’un da iyi geçeceği sonucunu çıkarmak mümkün.” Oysa Türkiye’den sadece iki galeri katıldı geçen yıl Frieze’e, Rampa İstanbul ve Rodeo. Özellikle Rampa’daki Hüseyin Bahri Alptekin işleri çok ilgi gördü.
Derken o seyahatte çok önemli bir karar alındı, her yıl kasımda yapılan Contemporary İstanbul eylül ayına çekildi. Hem İstanbul Bienali’nin rüzgarından da faydalanabilmek, sinerji yaratmak hem de sanat takviminde sezon açılışını yapabilmek için.
Frieze’e ilgimiz azalır mı?
Yine geçen yıl Frieze’i gezerken fuarda eserler kadar ilgi gören bir bölüm de restoranlar demiştim. Malum her yıl daha da çok restoran seçeneği ekleniyor fuara. En büyük alan, en popüler restorana ayrılıyor, geçen yıl Petersham Nurseries seçilmişti. Gerçekten de bitkilerle küçük bir kopyasını
“Hepimiz birer video oyunu karakteriyiz.
Başkalarının kontrol ettiği bir simülasyonda yaşıyoruz, öyle olmaması sadece milyarda bir ihtimal...” dedi geçen yıl.
Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Microsoft’un kurucusu Bill Gates ve Facebook COO’su Sheryl Sandberg’in de konuşmacı olarak katıldığı Code Konferansı’nda.
Paypal, Space X ve Tesla Motors’un kurucusu Elon Musk haklıydı, sanal ve gerçek dünyalar her geçen gün daha da birbirine karışıyor.
Fikir mi, hayal mi?
Gerçi Musk’ın fikirlerini ilk duyanlar hep gerçekleşmeyecek hayaller sandı, oysa o fikirleri hızla hayata geçirdi.
Hatta onun için ABD’de ‘seri girişimci’ yerine ‘paralel girişimci’ denilmesine bile neden oldu.
AKM ile ilgili gelişmeleri heyecanla takip ediyoruz.
Bir yandan Tabanlıoğlu Mimarlık imzalı yeni bir opera binası yapılacak olması ve 2019’a yetiştirilmesinin planlanması sevindirici.
Ama tabii bu sevindirici gelişmeler bile şehrin en önemli simgelerinden AKM’nin yıkılacak olmasını ve yıllardır atıl kalmasını unutturmuyor.
Taksim Meydanı’nın bugünkü halini de...
AKM ile ilgili gelişmeler Ekim’de daha detaylı açıklanacak.
Ama öncesinde AKM her gündeme geldiğinde adını sık sık duyduğumuz Tabanlıoğlu Mimarlık cephesinde başka bir gelişme var.
Contemporary Istanbul’un tasarımından sonra şimdi de Münih’te bir sergiye imza atıyorlar.
Contemporary Istanbul açılışında tanıştığımız Nicola Borgmann’ın yönettiği, kâr amacı gütmeyen mimari galeri Architekturgalerie München’de.
Dünyanın her yerinde hayatı kolaylaştıran bir uygulama Uber.
Yanınızda nakit para taşıma derdini ortadan kaldırıyor, gözünüzü yoldan ayırmayıp yol tarif etme meselesinden kurtarıyor.
Üstelik bunları yaparken bir de kendinizi güvende hissettiriyor, çünkü sürücünün ismini ve telefonunu araca binmeden önce biliyorsunuz.
Tabii aracın plakasını da.
Faydası çok, peki ama Uber korsan taşımacılık mı yapıyor?
Lisansını kaybetti
Geçen cuma günü Uber en çok kullanıldığı metropollerden birinde, Londra’da lisansını kaybetti, 30 Eylül itibarıyla.
Londralılar bu haberi büyük bir hayal kırıklığıyla karşıladı, sırf bu yüzden Londra’nın çok sevilen belediye başkanı Sadiq Khan’a bile büyük tepki oluştu.
Türk mutfağı dünyada hak ettiği yeri bulmaya çok yakın. Tabii bunda yurtdışında açılan iyi Türk restoranlarının payı var. Şef Coşkun Uysal’ın Melbourne’deki restoranı Tulum’un başarısı bu hafta Time Out Melbourne Yeme-İçme Ödülleri’nde tescillendi.
Türk mutfağının kebaptan ibaret olmadığını dünya sonunda keşfetti.
Dünyanın önemli metropollerinde açılan yeni restoranlar sayesinde.
Londra’daki Oklava’dan Los Angeles’taki Kısmet’e hemen hemen her şehirde Türk mutfağını farklı bir yere taşıyan örnekler var.
Hatta çok yakında Hakkasan, Wagamama, Busaba gibi zincirlerle Çin ve Tayland mutfağının dünyaya yayılmasını sağlayan Alan Yau da Londra’da Türk mutfağını yaygınlaştıracak yeni bir restoranla karşımıza çıkacak: Yamabahçe.
Bu hafta yeme-içme dünyasında alınan en güzel haber ise Melbourne’den geldi.
Time Out Melbourne Yeme-İçme Ödülleri 2017’de en iyi ‘casual dining’ restoran ödülünü Tulum kazandı. Tulum, Time Out ödüllerinde yılın restoranı ve en iyi şef ödüllerinde de adaydı.
Dilara Fındıkoğlu adını daha çok duyacaksınız demiştim.
Londra Moda Haftası’nda Holborn’da St. Andrews Kilisesi’nde sergiledi yeni koleksiyonunu.
Hemen sonrasında kiliseyi acımasızca eleştirenler oldu, ‘satanist’ bir defileye ev sahipliği yaptığı için. Kilise önceki gün bir özür yayımladı, defilenin ve koleksiyonun içeriğini önceden bilmediklerini açıklayarak ve Londra Moda Haftası’na her zaman mekân desteği verdiklerini belirterek.
Bundan sonra kiliseyi özel etkinlikler için kiralarken daha dikkatli olacaklarını ve içeriği önceden öğreneceklerini de belirterek.
Bunun üzerine Dilara Fındıkoğlu sosyal medya hesabında kiliseye yardımlarından dolayı teşekkür etti ve de satanist olmadığını açıklamak zorunda kaldı.
Evet, koleksiyonu punk, belki de Londra’yı aslında Londra yapan akıma geri dönüş olduğu için bu kadar beğeniliyor moda dünyası tarafından, ama tabii ki punk ile satanist aynıymış gibi yorumlanmamalı.
Özellikle de İngiltere kadar yaratıcılığı destekleyen bir ülkede.
Londra Moda Haftası devam ederken Net-a-Porter’nin kurucusu olarak tanıdığımız, şimdi Farfetch’in başına geçen İngiliz Moda Konseyi Başkanı Natalie Massenet’ten bir email düşüyor posta kutuma.
“İngiliz Moda Konseyi’ne kayıtlı bir yabancı basın mensubu olarak The Fashion Awards (Moda Ödülleri) için oy kullanmanı istiyoruz” diye.
Geçen yıl modanın Oscarları denilen The Fashion Awards’u Londra’da Royal Albert Hall’da yerinde izlemiştim.
Lady Gaga’dan David Beckham’a
Ön masada Lady Gaga, David Beckham, Salma Hayek Pinault, Donatella Versace, Tom Ford, Ralph Lauren, Gigi Hadid, Kate Beckinsale, Kate Moss, Lara Stone, Karlie Kloss, Marilyn Manson, Mario Testino, Nadja Swarovski, Naomi Campbell, Skepta, Stella Tennant, Natalie Massenet, Fransız Vogue’dan sonra kendi dergisi CR Book’u çıkaran Carine Roitfeld, Vogue İtalya’nın törenden kısa bir süre sonra kansere yenik düşen ve çok sevilen Yayın Yönetmeni Franca Sozzani, Vogue İngiltere’nin o zamanki Yayın Yönetmeni Alexandra Shulman vardı.
‘Şeytan Prada Giyer’in yazılmasına neden olan Amerikan Vogue’un efsane yayın yönetmeni Anna Wintour belki de hayatında ilk defa ‘front row’da değil, ikinci sıradaydı, Londra’daki ödül töreninde.
“Modanın krali
Bodrum’da en yakın arkadaşlarımdan birini evlendirip ertesi sabah 09.00’da Bodrum-İstanbul, İstanbul-Londra uçuşlarıyla Londra Moda Haftası’ndayım.
Londra Moda Haftası’nın benim için en değerli defilesi Chalayan’ı izlemek üzere.
Sadece benim için değerli değil tabii, moda yazarı Suzy Menkes’ten Wallpaper dergisi yayın yönetmeni Tony Chambers’a, Porter dergisinin moda direktörü Gabriela Hackworthy’den moda eleştirmeni Sarah Mowers’a moda haftasının önemli isimleri de heyecanla takip ediyor her Chalayan defilesini.
Çünkü Hüseyin Çağlayan’ın moda tarihinde ayrı bir yeri var, hikâye anlatmasıyla da, bağımsız bir moda evi yönetmesine rağmen sadece yetenek olarak değil, teknik olarak da diğer tasarımcılardan her zaman önde olmasıyla da...
Zihin açıcı etkisi var
İzlediğim her Chalayan defilesinde kıyafetlerden çok daha fazlası var, zihin açıcı bir etkisi var kesinlikle.
Kıyafetlerle bile sürekli düşündürüyor, Hüseyin Çağlayan’ın günlük hayatında da sorularla sevdiklerini düşündürdüğü gibi.
Çoğu zaman sizi silkeliyor, kendinize getiriyor, yaptığınız birçok şeyin ne kadar boş olduğunu düşündürüyor, anı yaşayın diyor.