Dün hepimiz şaşkınlıkla öğrendik, sosyal medyada “Pucca” olarak tanıdığımız Pınar Karagöz’ün “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını özendirme” suçundan yargılandığı davanın kararını.
Davayı karara bağlayan mahkeme, Pucca’nın “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını alenen özendirme” suçunu işlediğinin sabit olduğunu belirterek, söz konusu yayının ulaştığı kişi sayısını da göze alarak Pucca’yı 7 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Daha sonra cezanın sanığın geleceği üzerindeki olumsuz etkilerini dikkate alan mahkeme, Pucca’nın 5 yıl 10 ay hapis ve 3 bin 333 gün karşılığı 66 bin 660 lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verdi.
Her ne kadar avukatı Ali Furkan Tatlı, müvekkilinin suç işleme kastının bulunmadığını savunarak, “Suçun oluşması için özendirme kastı gerekir. Hatta müvekkilimin tweet’lerinde uyuşturucuya karşı olduğu da görülmektedir. İfade özgürlüğü kapsamında müvekkilimin kişisel hakları zedelenmektedir. Beraatini talep ederiz” dese de.
Pucca’nın belli ki bir dizi izlerken espri amacıyla attığı tweet’i sosyal medyadaki 1 milyon 72 bin takipçisinin okuyup uyuşturucu madde kullanımına özenebileceğini de, bu ihtimal nedeniyle Pucca’nın 7 yıl hapis cezasına
Ailesinden topladığı 35 bin dolar borçla kuruyor Amazon’u, bir garajda yerde kitapları kutulara koyarak başlıyorlar.
Kazandığı ilk parayla çalışanlara dizlik alıyor, bütün gün yerde çalıştıkları için.
Çalışanlar ise itiraz ediyor, “Masa alsaydın da yerde çalışmak zorunda kalmasaydık” diye.
Şimdi Amazon sayesinde Jeff Bezos’un 80 küsur milyar dolarlık bir serveti var.
Whole Foods organik süpermarket zincirini alarak gıda sektörüne de girdi, Washington Post’u satın alarak medyada da söz sahibi oldu.
Hâlâ ilk göz ağrısı internet üzerinden kitap satışı tabii.
Kendi yayınevi de olmasına rağmen Amazon’un ilk günlerindeki en büyük desteği, 4 çocuğunun annesi, yazar Mac Kenzie Bezos ise yıllarca bağımsız bir yayıneviyle çalıştı.
Bir şirketin başına bugün-lerde gelebilecek en kötü şeylerden biri, müşterilerinin bilgilerini korumamak ya da koruyamamak nedeniyle alabilecekleri cezalar.
Daha dün İngiliz Havayolları 183 milyon poundluk (1 milyar 311 milyon 688 bin 273 liralık) bir ceza aldı, internet sitesi üzerinden hacker’lar müşterilerinin özel bilgilerini çaldığı için.
Bu aşamada hatırlayalım, 60 saniyede sanal dünyada neler oluyor?
Google’da 2 milyon 315 bin arama yapılıyor.
WhatsApp’ta 44 milyon mesaj gönderiliyor.
Instagram’da 56 bin fotoğraf paylaşılıyor.
Facebook’ta 3 milyon 125 bin like alınıyor.
150 milyon e-posta gönderiliyor.
“Bitter Wheat” adlı yeni tiyatro oyunu, ‘MeToo’ hareketinin başlamasına neden olan Hollywood yapımcısı Harvey Weinstein’ın tacizleri sonucunda gücünü kaybetmesinin hikayesini anlatıyor. Başroldeki John Malkovich, Weinstein’dan esinlenilen karakterde harikalar yaratıyor. Peki ama gerçek bir dram komedi haline getirilebilir mi?
Spike Jonze’un “John Malkovich Olmak” filmi “Neden ‘Tom Cruise Olmak’ değil de John Malkovich?” tartışmalarına neden olmuştu Hollywood’da. Yapımcılar uzun süre anlamamıştı John Malkovich’in nev-i şahsına münhasırlığını.
Daha sonra John Malkovich’i İstanbul Tiyatro Festivali’nde izlemek de çok konuşulmuştu.
John Malkovich, “Şeytani Komedya” adlı oyundaki çok tartışılan performansında kimilerine göre müthiş, kimilerine göre berbattı. Daha sonra İstanbul’a St. Regis otelin lansmanı için Belçim Bilgin’in Julian Sands’le birlikte rol aldığı, ‘İstanbul’dan Bir Kartpostal’ı çekmeye geldi. İşte asıl karizması bu gelişiyle sarsıldı.
Özellikle Nusr-et’te fotoğraflanması Mehmet Tez’e “‘İstanbul’da Malkovich olmak” başlıklı çok eğlenceli bir yazı yazdırdı. “Türkiye’ye gelen John Malkovich gibi ünlülerin burada yapıp ettikleri, imajlarını fena halde etkiliyor. Acaba bunun
Tam 3 yıl önce Londra Moda Haftası devam ederken Net-a-Porter’nin kurucusu olarak tanıdığımız, daha sonra Farfetch’in başına geçen İngiliz Moda Konseyi Başkanı Natalie Massenet’ten bir e-mail düşmüştü posta kutuma.
“İngiliz Moda Konseyi’ne üye bir yabancı basın mensubu olarak The Fashion Awards (Moda Ödülleri) için oy kullanmanı istiyoruz” diye.
İlk kez dört yıl önce modanın Oscarları denilen The Fashion Awards’u Londra’da Royal Albert Hall’da yerinde izlemiştim.
Ön masada Lady Gaga, David Beckham, Salma Hayek Pinault, Donatella Versace, Tom Ford, Ralph Lauren, Gigi Hadid, Kate Beckinsale, Kate Moss, Lara Stone, Karlie Kloss, Marilyn Manson, Mario Testino, Nadja Swarovski, Naomi Campbell, Skepta, Stella Tennant, Natalie Massenet, Carine Roitfeld, Franca Sozzani, Alexandra Shulman gibi isimler vardı.
‘Şeytan Prada Giyer’in yazılmasına neden olan Amerikan Vogue’un efsane yayın yönetmeni Anna Wintour belki de hayatında ilk defa ‘front row’da değil, ikinci sıradaydı.
“Modanın kraliyet ailesi burada” diyorlardı, haklıydılar, en iyi modeller de, fotoğrafçılar da, moda tasarımcıları da törendeydi.
İngiliz Moda Ödülleri üç yıl önce adındaki ‘İngiliz’i çıkarıp daha uluslararası bir boyuta geçti,
Bir kadın olarak boşanma sürecinde annelerin çocuklarına yaşattıklarını gördükçe utanıyorum.
Elbette, babalar da masum değil bu süreçte.
Ama eşlerin arasında her ne olursa olsun, çocuklara bu travmaları yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
Önceki gün izledik, mahkeme kararıyla evden zorla alınan çocukların kameralardaki görüntülerini.
Gözyaşları içinde de olsa bunu yayınlamak da bir gazetecilik başarısı değil.
Bir annenin sanki ‘yayındayız’ deyince akmaya başlayan gözyaşları da, evinde mahkeme kararının uygulandığı anda bekleyen TV kameraları yetmezmiş gibi bir de yakınlarının sakinleştirmeye çalışacağına, ellerinde cep telefonlarıyla bu anı görüntülemesi de korkunç.
Ve bütün bunların sonunda sanki tek suçlu babaymış gibi, çocukları dolduruşa getirmek de, babanın bu krizi daha iyi şekilde yönetememesi de hepsi birbirinden üzücü.
Görevli pedagogun “Yetkimiz yok, karar uygulanacak” demesi de bardağı taşıran son damla.
Uzun zamandır satıldı satılacak, kapatılacak ev yapılacak gibi söylentiler vardı Bebek Oteli için.
Çeşitli alıcılar ortaya çıktı, daha sonra çoğu vazgeçmek durumunda kaldı, ev sahibinin 3 odayı kendine tutmak istemesi nedeniyle.
Neyse ki Muzaffer Yıldırım yılmadı ve yılların Bebek Oteli’ni The Stay otellerinin bünyesine kattı.
Adını The Stay’e değiştirmeyerek, ‘Bebek Hotel’ markasını koruyarak da büyüklük yaptı.
Malum, Bebek Oteli İstanbul’un simgelerinden biri.
Yenilenerek açıldığından beri kime, “Hadi gidelim, görelim” desem, aldığım tepki aynıydı: “Kıyafetimiz uygun mu, kapıda sorun çıkar mı, servis çok kötüymüş aç kalırız vs...”
Herkesin hemfikir olduğu tek bir konu vardı, o da Mahmut Anlar çok iyi bir iş çıkarmış, iç tasarımı çok güzel olmuş.
Kengo Kuma, yaşayan en ünlü Japon mimar. 2020 Tokyo Olimpiyatları için yeni yaptığı Olimpiyat Stadı’ndan İskoçya’daki Victoria & Albert Müzesi’ne birçok bilinen projesi var. Türkiye’deki ilk projesi Odunpazarı Modern Müze (OMM) ise 7 Eylül’de açılacak. Öncesinde Kengo Kuma’yı Tokyo’daki ofisinde yakalıyorum ve merak ettiklerimi soruyorum.
- Kariyerinize nasıl başladınız?
1980’lerde başladım, balon ekonominin zirvesiydi o dönem. Balon sönünce Japonya’da istediğim gibi iş bulamadım. Önce banliyöye gittim, 10 yıllık süreçte doğal malzemelerle çalışmayı öğrendim. Tokyo’ya geri döndüğümde hâlâ doğal malzemelerle çalışmak istediğime karar verdim. 1990’larda tarzım şimdiki haline dönüşmeye başladı, şirketimi kurdum. Ondan önce yaptığım projeleri de seviyorum ama şimdiki tarzımdan çok farklı olduklarını kabul etmeliyim. Daha deneyseller.
- Tanıştığımızda elinizde Haruki Murakami’nin kitabı vardı, Murakami’nin yanından geliyordunuz, birlikte çalıştığınız proje nedir?
Murakami Türkiye’de seviliyor mu? (Hem de çok diyorum, Kuma anlatmaya devam ediyor) Biliyor musun, dün Murakami’yle uzun uzun Türkiye’den konuştuk, Murakami kedileri çok seviyor, bir gözü mavi bir gözü yeşil olan Türk kedilerini