Şenol Güneş’in kariyeri ortada, biliniyor... İlave edecek şimdilik bir şey yok. Biraz filmi geri sarıp, 2000 yılına gidelim ki, Güneş’in yeniden işbaşı yaptığı Milli Takım’da neleri başarıp, başaramayacağını görebilelim.
O süreçte yaşananların birçoğu biliniyor, hele bir jeep olayı var ki, tartışması neredeyse bir yıl sürdü! 2000 Avrupa Şampiyonası Finalleri’nde elenip, ülkemize dönerken, her yönüyle darmadağın olmuş ekibi Mustafa Denizli’den teslim alan Şenol Güneş, bu olumsuz tablodan dünya üçüncüsü çıkarmış bir hocadır. Nasıl başardı bunu? Morallerin dibe vurduğu, tartışmaların üst seviyeye ulaştığı bu ekibi yeni bir rotaya sokmak zorlukların en büyüğüdür. 2000’de başarısız olan ekibi dağıtıp, yeni bir ekip oluşturmak kimine basit gelebilir.
Ama madalyonun tersi farklı... Düşünün; o ekip daha önce Avrupa Şampiyonası görmüş, hatta UEFA Kupası’nı ülkemize getirmiş oyunculardan kuruluydu. Dememiz o ki, Türk futbolunun üst seviye oyuncularını öyle pat kapının önüne koyamazsınız, önemli olan o dağılmış takımı yeniden toparlamaktır.
İşte Güneş hoca, kaybetme yerine kazanmayı tercih etti, müthiş bir sloganla işe başladı. Neydi o, “El ele, gönül gönüle, haydi Seul’e...”
Bir
Milli Takım’la tıpkı geçmişte olduğu gibi, büyük hedeflere ve umutlara Güneş hocamızla bir kez daha yelken açtık. Güneş hocamız uzun bir ayrılıktan sonra yeniden Ay-Yıldızlı ekibe rotayı kırarken omuzlarında bir Dünya üçüncülük apoletini taşıdığını da anımsatalım. Şenol Güneş, ülke futbolunu tanıyor, takımları ve de oyuncuları iyi biliyor, oldukça da deneyimli. Dememiz o ki, Güneş’in kadro seçiminde hata yapma şansı sıfırdır, aksini de düşünmek istemiyoruz. İki resmi maçta Arnavutluk ve Moldova’yı yenerek altı puan toplayan Ay-Yıldızlı ekibimiz, gelecek adına bizleri umutlandırdı. Güneş ve ekibine bu zorlu kulvarda başarılar diliyoruz.
***
Evet, belki klasik olacak ama, bu tip hazırlık maçlarında skor tabelasından çok, Ay-Yıldızlı ekipteki değişim bizi ilgilendiriyor. Görüyoruz ki, Güneş hoca uzun yıllar Milli Takım’ımızı taşıyacak kadronun temellerini çoktan attı bile. Valla, havuz geniş ve çok yetenekli oyuncular var. Bu kadro zenginliği kuşkusuz Ay-Yıldızlı ekibimizde rekabet ortamı yaratacak, bu Güneş’in en büyük avantajı olacağı kesin. Eee rekabetin başarının temel taşlarından biri olduğunu da hatırlatalım.
***
Yunanistan puan maçı değil, buna karşın Millilerimiz,
Mehmet Topal ile milli takım maçları ve kamplarında yollarımız kesişti.
Antalya maçında tribünlerin ona olan tepkileri içimi acıttı doğrusu... Ayıptır, günahtır... Mehmet Topal gibi eli ayağı düzgün, kişiliği ve karakteri müthiş bir fotoğrafa bunlar nasıl yapılır?
Ay-yıldızlı ekipte, bırakın galibiyeti, en ufak yenilgide bile bizlerle yani meslektaşlarımızla sohbeti esirgemeyen, birileri gibi kaçarak otobüse binmeyen tek oyuncudur dersem abartmış olmam.
Soruyorum kaç tane Mehmet Topal’ımız var? Kaldı ki Mehmet Topal Fenerbahçe için terini sonuna kadar akıtmış bir oyuncudur. Artı paylaşımcıdır, maddi ve manevi yardımlarını da bilmeyen yok. Futbolculuğuna ve de adamlığına kimse laf edemez, örnektir. O ağlatılacak, kırılacak ender oyuncularımızdandır. Size, yani onu protesto edenlere taraftar demeye dilim varmıyor!
Soruyorlar, sorguluyorlar
Gelibolu’da önceki hafta içinde 100. Yıl Barış Ortaokulu’nda söyleşiye davet edildim. 200’e yakın öğrencinin katıldığı ve yaklaşık iki saat süren söyleşide çok sorular geldi, dilim döndüğünce yanıtlamaya çalıştım.
Gençlerimiz, şike sürecinden tutun da, yabancı futbolcu sayısına, Milli Takımımıza, ligimizde mücadele eden üç büyüklerin bugünkü
Lafı eğip, bükmeden direkt konuya girelim... Futbolun oyun olduğunu ülkece unutuyoruz bazen! Bir takımın yenilmesi ya da şampiyonluğu kaybetmesi asla dünyanın sonu değildir arkadaşlar. Bu kavga ve öfkeden artık gına geldi! Bu kötü fotoğraflardan asla ders çıkarmıyoruz veya çıkarmayı beceremiyoruz vesselam!
Bırakın her şey o yeşil sahada kalsın, bu oyunu güzelleştirelim, çekici hale getirelim. Yooo illa galibiyeti, mutluluğu bozmakta üstümüze yok! Alın size Galatasaray-Başakşehir maçı, o negatif görüntüleri savunacak halimiz yok, bize asla yakışmıyor! Eğri oturacağız, doğruyu konuşacağız... Galatasaray’ın kadrosu etkili oyunculardan kurulu.... Örnek mi? Onyekuru... Topu ayağına aldığı anda tutabilene aşkolsun, körük gibi ciğerlere sahip adam. Kaleci Muslera, kendi hatasını inanılmaz telafi ediyor, gollere geçit vermiyor! Feghouli, Belhanda, Marcao, Luyindama, Fernando, hangisini saysak? Başakşehir’in galibiyeti tamamen Visca ve Emre’ye endeksli! Artı Epureanu, haftalardır sakat, ortalarda yok! Bu olumsuzluklara Başakşehir’in yüksek yaş ortalamasını da eklersek, Galatasaray’a kaybetmeleri asla sürpriz değildir.
Dememiz o ki Galatasaray bu Başakşehir ile 10 maç oynasa hepsini
İstatiksel bilgilere şöyle bir göz atacak olursak, herşey Trabzonspor’un lehine... Topla oynama, isabetli şut ve pas yüzdesi ev sahibinden yana. Bu verileri kantara çıkaracak olursak, Beşiktaş’ın ilk yarıda ne kadar etkisiz bir oyun ortaya koyduğunu söylemeye gerek yok! Arkadaş, koca bir 45 dakikalık mücadele Kartal, rakip kaleye bir şut atabilmiş, o da Burak’la , varın gerisini siz düşünün! Kartal’ın oyun anlayışı savunmanın arkasına atılan uzun toplar ve Burak Yılmaz’ı buluşturma. Ne var ki, bu taktik sadece kafada kaldı, uygulamada sıfır! Elbette bu verimsizliğin ve de etkisiz futbolun temelinde Trabzonspor’un baskılı oyunu büyük faktör idi. Ev sahibi takımın, baskısı pozisyon üretimine de yansıdı.Gelin görün ki, Kartal’ın savunma bloğu ve kaleci Karius, bu tehlikelerin gole dönüşmesine vize vermedi. Hele bir Nwakaeme’nin 32’de attığı bir şut var ki. Bir müthiş, ama son aylarda iyi bir çıkış yakalayan Karius, kurtarışıyla yine dikkatleri üzerine çekti.
***
Güneş, Trabzonspor’un baskısını ortadan kaldırmak için ikinci yarıya Necip ve Kagawa’ya sahaya sürdü, işe de yaradı. Kartal, oyunda dengeye sağladığı anlarda golü kalesinde gördü. Novak, arka direkte kafayla Karius’un
Bu haftaki köşemi Beşiktaş’a ayırdım. Haftalardır söylemekten dilimizde tüy bittiği için skandal hakem kararlarına girmeyeceğim, biz bıktık, onlar hata yapmaktan bıkmadılar!
Malumunuz kongrede Fikret Orman yeniden başkanlığa seçildi, hayırlı uğurlu olsun. Biliyoruz ki, Orman ve arkadaşlarını özellikle ekonomik anlamda zor günler bekliyor. Demokratik ortamda, herkes aday olabilir, kızmayacaksınız! Kaldı ki ne kadar aday çıkarsa, o kadar iyidir... Görüyoruz ki Hürser Tekinoktay, Orman’la yarıştı, valla fena da oy almadı... 1617 oy küçümsenecek bir sayı değildir... Üstelik kısa bir süreç önce yarışa giren Tekinoktay’ın aldığı oy yönetime uyarı niteliğindedir.
46 yıllık gazetecilik yaşamımda çok Beşiktaş kongresi izledim. Bu tip seçimlerde ufak-tefek didişmeler, sataşmalar, itip-kakmalar hep olmuştur. Kongre divan başkanlığı önemlidir, iki adaylı seçimleri yönetmek kolay değildir. Kongre divan başkanı Atıf Keçeci’yi çok iyi tanırım, başarılı bir sınav verdi. Kaldı ki Keçeci, kongre işlerini iyi bilir... Onunla ilgili geçmişte bir benzetme yapıyorduk “Muhalefetin gür sesi” diye... Tüzüğü satırı satırına bilir, kimseye haksızlık yapmaz, demokrattır, hukukçu değildir, ama o kulvarı da
Alanyaspor’un pozitif oyunu tercih etmesi, doğal olarak futbola renk ve keyif katıyor. Öyle savunmasına yaslanmıyor, tam tersi ofansif ve galibiyete endeksli bir ekip. Dünkü maçta bunu gördük, geriye düşmelerine karşın, asla pes etmediler, son bölümlerde Kartal’a sıkıntılı anlar yaşattılar.
Teknik Direktör Sergen Yalçın, belli ki futbol anlayışını takıma monte etmiş, kutluyoruz. Bakmayın Alanyaspor’un son haftalarda yaşadığı puan kayıplarına. Josef Sural gibi bir oyuncusu trafik kazasında kaybetmiş, moral çöküntüsünün izlerini hâlâ taşıyor Alanyaspor. Fotoğrafa bu açıdan bakarsak, konuk takım alkışı hak ediyor.
***
Efendim Beşiktaş’a gelirsek, deneyimle Teknik Direktör Şenol Güneş, Kartal’a veda turlarında. Buna karşın işini asla ihmal etmiyor, giderayak, Kartal’da iyi izler bırakmaya çalışıyor. Evet, şampiyonluk adına Kartal’ın biraz olsun umudu var, ama zor gibi görünüyor, ikincilik bile soru işareti, ama belli de olmaz!
Şenol Güneş, öyle veya böyle Kartal’a iki şampiyonluk yaşattı. Dememiz o ki, Güneş, güzel bir vedayı fazlasıyla hak ediyor... Biliyoruz ki, Beşiktaş taraftarı üzerine düşeni yapar, onu alkışlarla Milli Takım’a uğurlar. Adres mi, Kasımpaşa ile Vodafone
Efendim, başarılı insanlarımıza sahip çıkamıyoruz maalesef... Yerin dibine sokuyoruz!
Alın size Cüneyt Çakır... Liverpool-Barcelona maçını yönetti, bence tek kelimeyle harikaydı. İç hatlarda eleştirilen Çakır’ın Avrupa arenalarında bu denli başarılı olmasının temelinde ne yatıyor biliyor musunuz? Bizim futbol iklimimiz, futbol kültürümüz arkadaş... Rahat bırakmıyoruz, sürekli baskı altında tutuyoruz, baskı! Artı, hakemlerimize güvenimiz yok, sürekli mazeretler peşinde koşuyoruz, bu anlamda kimse elimize su dökemez, alimallah! UEFA Hakem Kurulu Başkanı kim? Roberto Rosetti... Yani bizim ülkemizin hakemlerini yakından tanıyor. Dememiz o ki, UEFA güveniyor, biz elimizin tersiyle itiyoruz!
Dönelim maça... Verdiği kararlar ve çıkardığı sarı kartlarla iki takım oyuncularının güvenini kazandı bu biir...
Oyuncuların karara itirazları bile profesyonelce, öyle beş-altı kişi hakemin başına üşüşmüyor, itip-kakmıyor bu ikiii...
Düşünün futbolun devi Barcelona elenmiş, maç bitmiş, bir tane oyuncu Cüneyt Çakır’ın yanına gitti mi? Hayır... Bu da üüçç...
Maçta VAR uygulanıyor, peki o VAR’ın masa başındaki hakemlerin arasında niye bizden kimse yok? VAR eğitimine gidenler oldu ama sınıfta