Gazetecilik mesleğine ilk adımımı 1973 yılında attım, halen de içindeyim. Tabii ki bu anlamda ilk uğrak yerim Beşiktaş’ın Şeref Stadı idi. O gün bugündür, bitmek-tükenmek bilmeyen enerjimle işime devam ediyorum.
O tarihten bugüne kadar Beşiktaş’ta olağan ve olağanüstü seçim kongrelerine tanıklık ettim, bire bir yaşadım. Her kongre öncesinde adayları kişisel kantarıma koyarım. Kimin ağır basacağını ya da kimin bir adım önde olduğu konusundaki öngörülerimde hiç yanılmadım, benzetme yerindeyse hep 12’den vurdum.
Beşiktaş’ın Olağan Genel Kurulu, geçtiğimiz hafta sonunda gerçekleşti ve Ahmet Nur Çebi yeniden başkanlığa seçildi. İki adayın yarıştığı kongrede Başkan Çebi, 20’de 20 yaptı. Biraz açalım... Yani Çebi’nin 20 sandıkta hep önde çıkması benim penceremden asla sürpriz olmadı.
Tabii ki Fuat Çimen’in böylesi negatif bir ekonomik tabloda ortaya çıkması, adaylığını koyması alkışı fazlasıyla hak ediyor, bravo...
Kongreyi Gelibolu’da youtube kanalından canlı olarak izledim.
Ziraat Türkiye Kupası’nda final oynayan Kayserispor ile Sivasspor alkışı da, övgüyü de sonuna kadar hak ediyor. Bu kulvarda büyük takımları safdışı bırakarak buraya kadar gelmek kolay mı?
Türkiye Kupası, Avrupa’ya açılan bir başka kapıdır. Klasmana bakıyoruz, Konyaspor ve Başakşehir, UEFA Konferans Ligi’nde mücadele edecekler. Beşiktaş ve Galatasaray, bırakın ligde klasmana girmeyi bir kenara, Türkiye Kupası’na bile tutunamadılar, evde kaldılar, evde!
Müthiş bir maç, müthiş bir mücadele, birbirinden güzel tam tamına 5 gol, her iki takıma da gönül dolusu teşekkürler. Evet, kazanan daima haklıdır, doğru. Sivasspor ilk kez Türkiye Kupası’nı müzesine taşıdı, Avrupa’ya çıkış vizesi aldı.
Bu oyunda topa sahip olmak elbette çok önemli. Ancak bu özelliğinizi pozisyon üretimiyle taçlandıramıyorsanız pek de işe yaramıyor!
Sivasspor topa daha çok sahip oldu, ne var ki pozisyon üretmekte zorlandı. Pozisyon yok değil var, Ulvestad penaltı noktası üzerinden zor olanı yaptı, dışarı
Bu köşemde veya katıldığım televizyon yayınlarında sürekli ‘yerli’ hocalarımızı savunduğum için beni eleştirenlere, en güzel yanıtı saha içinde yine onlar verdiler. Ne ırkçıyım, ne de yabancı düşmanıyım, artı hümanistim. Rakamsal gerçekleri savunmamdan doğal ne olabilir, eyyy beni eleştirenler!
Sağ olsunlar, yerli hocalarımız benim yüzümü bir kez daha kara çıkarmadılar, onlara teşekkür ediyorum, yolları açık, şansları bol olsun. Şimdi lafı eveleyip gevelemeden dönelim rakamsal gerçeklere ve yerli hocalarımızın başarılarına:
- Abdullah Avcı, Trabzonspor’u 38 yıl aradan sonra şampiyon yaparak, o bitmez tükenmez hasrete son verdi, Devler Ligi’ne aday oldu, helal olsun.
- İsmail Kartal, 5. sıradaki Fenerbahçe’yi devraldı ve 2. sıraya getirdi. Fenerbahçe, İsmail Kartal ile ligin en çok gol atan takımı oldu.
- İlhan Palut, 4 yıl sonra Konyaspor’u Avrupa’ya taşıdı. Artı sezon boyunca zirveyi kovalayan tek takım oldu, o kulvara heyecan kattı, alkışı hak etti.
- Emre Belözoğlu, küme düşme hattında aldığı
Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin geçen hafta yaptığı açıklamalarda bir bölüm var: “Pjaniclere, Batshuayilere, Ghezzallara, Rosierlere baktığınız zaman açık ara fark yapması gereken takım maalesef başarısız oldu...”
Bu cümle lastik gibi, istediğiniz yöne çekebilirsiniz... Nitekim Çebi’nin bu açıklamalarını sosyal medyada “astronomik transferlere paydos” diye yorumlayanlar oldu. Başkanın açıklamalarının adresi çok farklı. Zamanı gelince ne demek istediğini buradan sizlerle paylaşacağım, merak etmeyin!
Geldiği günden bu yana zorluklarla boğuşan, ürettiği projelerle ekonomiyi toparlamaya çalışan Başkan Çebi, bu karamsar tablodan öyle veya böyle bir ‘şampiyon’ çıkardı. Kuşkusuz bunun temelinde Çebi’nin takımı ekonomik yönden sürekli desteklemesi birinci faktör idi, bunu da kimse yadsıyamaz.
Başkan Çebi’nin ne kadar hırslı olduğunu iyi bilirim, öyle kolay kolay pes etmez, yeni sezonda da yarışmacı bir kadroyu teknik direktörün hizmetine sunacaktır.
Ancak ortada
Tam tamına 12 kart, dokuzu sarı, üçü kırmızı! Kart enflasyonuna bakarsanız, sanırsınız ki ‘şampiyonluk’ maçı! Hani maçı izlemeyenler o kart bolluğuna bakınca iki takımın zirveye oynadığını sanırlar!
Aslında yok böyle bir şey...
Göztepe lige veda etmiş, Beşiktaş ise biraz daha yukarı çıkmanın hesaplarını yapıyor, hepsi o kadar!
Beni asıl şaşırtan Göztepeli futbolcuların aşırı hırsı ve agresiflikleri! Yahuuu kardeşim çıkar adama sorarlar, ‘daha önce aklınız neredeydi?’ diye...
Sezon boyunca bu futbolun yüzde birini oynayabilseydiniz, inanın o güzelim Göztepe küme düşmezdi!
Tabi ki oynayacaksınız, eksik kalan rakibinizi yenmek için kurallar çerçevesinde yenmeye çalışacaksınız, ligden düştünüz diye fişi tamamen çekmenin doğruluğunu da hiç kimse savunamaz...Buna gıkımız çıkmaz...
Ama toptan çok rakibe olan sertliklerinize de bir anlam veremedim!
Sezonun son derbisinde Vodafone Park’ı dolduran taraftarların maç boyunca destekleri gerçekten görülmeye değerdi. Özellikle ‘koreografi’ harikaydı, övgüyü de alkışı da hak etti.Buraya kadar sıkıntı yok...Peki maçın başında sahaya atılan yabancı maddelere ne diyeceğiz, bu güzel tabloya gölge düşürenleri nereye koyacağız? Elbette bu eleştirilerimiz yanlış anlaşılmasın, lafımız o maddeleri atanlaradır, sorumsuzlaradır...Novak’ın attığı gol öncesinde yaşananları şöyle bir anımsayın, rakip taç kullanamaz hale geldi, Beşiktaşlı futbolcular maça konsantre olmak yerine yabancı maddelerin atılmaması için uğraş verdiler! Demem o ki, o golün yenmesinde en az oyuncular kadar sahaya yabancı maddeleri sorumsuzca atanlar da suçludur! Derbiyi şöyle kendi kantarımıza bir çıkaralım, kim üç puana daha yakındı onu tartışalım.
Valla, hiç fanatik falan değilim, doğru neyse ondan yanayım... Son derbide Beşiktaş rakibine oranla daha iştahlı, baskılı ve de üretken bir oyun ortaya koydu. Sanırım buna kimse karşı çıkmaz, net
Beşiktaş Teknik Direktörü Valerien İsmael, belli ki derbinin ne demek olduğunu hala anlamamış, ya da ona kimse anlatmamış! Yahuu arkadaş, Kartal’ı zorlu Kayserispor deplasmanında attığı iki golle üç puana N’Koudou taşımadı mı? Peki, on birde oynaması için kaç gol atması gerekir? Üç mü, dört mü, seni hangisi keser, bilelim!
Bu tip derbiler ‘usta’ ayakların işidir. Topunuzla-tüfeğinizle çıkacaksınız sahaya. Taraftar derbinin farkında, gelin görün ki Valerien İsmael tam Fransız! Bizim ülkemizde derbileri kazanamıyorsanız, erken yolcusunuz demektir, dua et yenisin!
Takımın bir penaltıcısı vardır, önceden belirlenir değil mi? Batshuayi iyi niyetli ancak adam net pozisyonları gole çeviremiyor, gidiyorsunuz ona penaltı attırıyorsunuz! Ne yani, gol krallığı mı önemli, yoksa derbiyi üç puanla kapatmak mı? Tabi ki üç puan... Takımda Ghezzal gibi usta bir sol ayak varken, sırf o arkadaş koltuğa otursun diye penaltı attırmanın mantığını bize kim anlatabilir? Ghezzal topu bir köşeye, kaleciyi diğer köşeye gönderdi, farkında
Bu oyunda şampiyon olamıyorsanız, ne taraftarlar arasında ne de yönetim kanadında krediniz olmaz, faturayı kesecek fotoğraf ararlar sağda solda! Bu anlamda teknik direktörler hep topun ağzındakilerdir, kuraldır, hiç değişmez! Sadece bizde değil, tüm dünyada böyledir.
Her zaman ‘devamlılık’ kelimesini pas geçeriz, tribünlerin nabzına göre şerbet veririz, günü kurtarma politikasını devreye sokarız! Özellikle ünlü bir yabancıyı göreve getirir, tribünlerin gazını alırız! Ne var ki gerek teknik adam, gerekse futbolcularda istikrarı sağlayamayan her takım hayal kırıklığı yaşamaya mahkumdur!
Örnek mi? O kadar çok ki, hangisini yazsak!
Trabzonspor sezonu şampiyonlukla kapatıyorsa, bunda en büyük faktör yönetimin ‘istikrar’ politikasıdır. Yani Başkan Ahmet Ağaoğlu ve yönetici arkadaşları bu başarının mimarlarıdır. Demem o ki Ağaoğlu, 10 Kasım 2020’de 2.5 yıllık sözleşme imzalattığı Abdullah Avcı’dan hiç vazgeçmedi, hep arkasında durdu, ‘fırtına’nın ‘kasırga’ya dönüşmesinde etken oldu.
Elb