Vahh Türk hakemliği vahhh! Ne hallere düştük, ülkemizde zaten yabancı futbolcular pıtırak gibiler. VAR derken, bir de başımıza yabancı orta hakem çıktı! Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanacak derbiyi yabancı hakem yönetecek.
Yerli hakemlere seslenmek istiyorum; kokartlı, kokartsız hakemlerimiz beğendiniz mi yaptığınızı? Bindiğiniz dalı kestiniz arkadaş! Doğru düdükler, adaletli maçlar yönetseydiniz Türk hakemliği bu konuma gelmezdi, eserinizle ne kadar övünseniz azdır!
Dünyanın sonu değil
Geldi, çattı derbi... Galatasaray doludizgin hedefine emin adımlarla yürüyor. Fenerbahçe ise ensesinde, peşini bırakmıyor!
Aradaki puan farkı Aslan için avantaj... Efendim dananın kuyruğu derbide kopar mı, bu köprünün altından daha çok sular akar mı, soru işareti! Kora kor bir mücadele olacağı kesin. Kim kazanırsa, kazansın, dünyanın sonu değil! Yeter ki, iki şampiyon adayının maçı ‘centilmenlik’ ve futbol adına güzellikler içinde geçsin, iyi oynayan kazansın.
Solskjaer çok kısa sürede fark yarattı
Hep
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizim kulvara dair tarihi bir cümlesi var, “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim”... Zeki, çevik eyvallah, ancak iş ahlaka gelince, orada duracaksınız arkadaş!
Görüyoruz ki, yeşil sahalarımızda ne ‘ahlak’ ne de ‘adalet’ kaldı! Özellikle penaltı almak adına, sportmenliğe hiç yakışmayan davranışlarda bulunan futbolcuların sayısı her geçen gün artıyor maalesef! Ceza alanı içinde kendini yer atanlar, hakemleri aldatanlar, kafasına darbe gelmediği halde, kendini yerden yere atanlar, en ufak bir dokunuşta çığlık atanlar, bir dakika sonra tazı gibi koşanlar, hangisini saysak?
Profesyonel bir sporcunun hakemleri aldatması rakiplerin emeğine saygısızlıktır, ahlakla asla örtüşmez! Yan yollara sapanlar isterse dünya yıldızı olsun, ahlaksız ise neye yarar ki? İsimlere gerek yok, bu tipleri her maçta görebiliyoruz, pıtırak gibiler, her gün çoğalıyorlar! Kuşkusuz hakemlerimize de bu konuda büyük iş düşüyor, onlara prim verilmemesi gerekir. Böyle bir hakemi bulsak da
İnsan sağlığının önüne hiç bir faktör geçemez değil mi? Bakın, Beşiktaş Kulübü, maç saatinin değişmesi için Türkiye Futbol Federasyonu’na başvurdu. Buna karşın, olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmemesi de enterasan!
Sivas’taki hava durumuyla ilgili verilere göre eksi 4, nem oranı ise yüzde 89... Bu demektir ki, hissedilen eksi 9... Yazık değil mi iki takımın oyuncularına? Nerede kaldı insan sağlığı eyy TFF!
Böylesi bir tabloda her iki takımdan kaliteli futbol beklemek, hayal ötesidir. Nitekim, uzatmalar dahil toplam 52 dakikada futbol adına bizleri heyecanlandıran, aksiyonlarla, pozisyon üretimlerine hasret kaldık. Hatta, “uykumuzu getirdi” dersek abartmış olmayız!
Aklımızda kalan, Emirhan’ın ilk yarının skorunu belirleyen kafa golü, diğerleri ise Mert Günok’un bir, Ali Şaşal’ın ise iki kez, köşelerden topu kornere tokatlayışı... Hepsi o kadar! Ev sahibi takımda Ziya ve Tolga’nın bu yarıda sakatlanması, kenar yönetimin hesaplarını alt-üst eden faktör idi.
Kartal’ın bu yarıdaki etkisiz oyununun Rafa
Beşiktaş’ın efsane Başkanı Süleyman Abinin (Seba), Türkiye sevgisi başkadır, bunu kelimelerle anlatamayız... Anadolu’da gezmediği yer kalmamıştır, ancak Trakya’nın onda özel bir yeri vardır.
Uçak korkusunu herkes iyi bilir, özel araçlarla Trakya’nın her köşesini dolaşırdı. Öyle ki tarihi dokusuyla tanınan ilçelerden Gelibolu’ya zaman zaman uğrar, dostlarıyla buluşur, hasret giderirdi.
Gelibolu’da her renkten taraftarlar var. Ne var ki, günümüzde dernek olarak ayakta kalan sadece Beşiktaş kaldı... Dernek Başkanı Hakan Pehlivan aynı zamanda meclis üyesi... Önceki gün belediyede yapılan meclis toplantısında Hakan Pehlivan, ilçede Süleyman Seba’nın isminin bir parka verilmesi için önerge sundu ve katılımcıların tamamı oylamada ‘evet ‘ dediler. Önümüzdeki günlerde konu İmar Komisyonu’na gidecek ve Süleyman abinin adının verileceği yer belirlenecek.
Kişisel olarak Gelibolu Beşiktaşlılar Derneği başkanı ve yönetim kurulu üyelerine bu duyarlılıkları için teşekkür ediyorum...
Beşiktaş'ın sezon başlangıcını düşünün, bir de bugünlere bakın. Zirve çoktan kaçmış, Kartal'ın sarılacağı iki dal kalmış. Birincisi UEFA Avrupa Ligi, diğeri Türkiye Kupası.
Yeni sezona 5-0'lık Süper Kupa zaferiyle start veren Kartal, Galatasaray derbisine kadar müthiş bir ivme yakaladı. Ne var ki bu çıkış, Kasımpaşa yenilgisiyle noktalandı. Bu şok mağlubiyet tüm öngörüleri alt üst etti!
Teknik direktör konusunda da gel gitler yaşayan Kartal, zifiri karanlık tünelin ucunu görmeyi bir kenara bırakın, zirveden uzaklaştıkça uzaklaştı!
Teknik adam problemini son dakikada çözen iş başındaki yönetim, Ole Gunnar Solskjaer’e takımı teslim ederken, camia yeniden takıma sarıldı. Nitekim Athletic Bilbao maçında müthiş futbol ve harika skor, o kaybolan umutları biraz olsun filizlendirdi!
Herkes 'tamam, bu çıkış sürer' dedi, demesine de Kartal, Antalya'da hem futbol, hem de skor olarak bir kez daha yere çakıldı!
Solskjaer, “Bu kadar ağır oynamamalıyız" diyerek şaşkınlığın dile getirdi. Valla biz çok şaşırmadık, Kartal'ın fotoğrafı
Beşiktaş’ta kadro aynı, kim gelirse gelsin, sahaya süreceği on bir pek değişmez, biri yedeğe oturur, diğeri sahaya girer! Çünkü, kadro derinliği malum, kim sağlam ve iyiyse formayı kapar. Ole Gunnar Solskjaer’in gelişi belli ki taraftarları da ateşledi, takımı da! Tribünler uzun bir aradan sonra full çekerken, futbolcularda gözle görülür bir kıpırdanma, iştah ve arzu gözlemledik. Gerek taraftar, gerekse futbolcular, bu değişime her iki yarıda da müthiş reaksiyon gösterdiler.
Kartal’ın taraftarı özeldir, sahaya müthiş pozitif enerji verirler, benzetme yerindeyse, ‘ölüyü ayağa kaldırırlar’ misali!
Tıpkı dün olduğu gibi... Muçi çıkışını sürdürdü, Rashica ise gerçek kimliğine büründü, kanatta görev yaptı, fırsat buldukça da gollerini sıraladı, farkı ikiye taşıyan Rafa Silva’ya yaptığı asist, alkışa değerdi, aman nazar değmesin.
Kuşkusuz Kartal’ın etkili futbolunda Rafa Silva en önemli faktör idi... Rafa Silva, sabun kalıbı gibi, tutabilene aşk olsun, futbol zekasını ayaklarıyla
Beşiktaş'ta 'yerli mi, yabancı mı' tartışmalarına Başkan Serdal Adalı son noktayı koydu ve Norveçli Solskjaer'e takımı teslim etti. Solskjaer'i uzun uzun anlatmaya gerek yok; Manchester United’da uzun yıllar oynadı ve efsaneleşti. 1996-2007 arası Manchester United’da 366 resmi maçta 126 gol attı. 6 Premier Lig, 1 Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Kupası kazandı, yani müthiş bir kariyer.
Teknik adamlığına gelince; Ole Gunnar Solskjaer, hücum futboluna yakın, 4-2-3-1 ve 4-3-3 sistemlerini tercih eden bir hoca, açık futbol oynatmayı seviyor, 'yetenek avcısı' olarak anılıyor.
Şimdi gelelim Beşiktaş, yani yeni Norveçli hocaya... Elinde sihirli değnek mi var, bilemem! Bilinen tek gerçek Kartal gerek kadrosu, gerekse oynadığı futbolla gelecek adına S.O.S. veriyor, bunu da cümle alem görüyor. Solskjaer'in bir uyum ve de takımı tanıma süreci var, bol bol maç izliyordur sanırım Ümraniye'de... Dileriz Norveçli hoca, takviyelerle bu takımı toparlar, ayağa kaldırır. Önyargılı değilim, herkes gibi ben de bekleyeceğim, gelişmelere göre düşüncelerimi ortaya koyacağım.
Bir de madalyonun tersine
Şöyle ağız tadıyla, kıran kırana bir oyun izleyelim dedik, hevesimiz kursağımızda kaldı! Nasıl kalmasın arkadaş, koca ilk yarıda akıllarda kalan iki şut var, ikisi de gole dönüşmedi. Immobile’nin şutunda top üst direkte patladı, Emre Kılınç’ın şutunda ise iyi yer tutan kaleci Mert gole vize vermedi. Hepsi o kadar! Bu yarının tek olumlu yanı, zaman zaman iki takımın tempoyu üst seviyeye taşımasıydı. İlk yarıya en uygun deyim, “dağ fare doğurdu” dersek abartmış olmayız.
Beşiktaş, uzun süredir çıkış arıyor, “Bir var, bir yok” misali! Kartal, maça istekli ve iştahlı başladı, gelin görün ki, rakibi ligimizin flaş ekiplerinden Samsunspor, taş gibi bir takım... Artı, dirençli ve de fizik güçleri yüksek oyunculardan kurulu bir ekip. Böylesi bir rakip karşısında, pozisyon bulmak, ya da üretmek, zorlukların en büyüğüdür kuşkusuz. Ayrıca, Samsunspor’un savunması adeta duvar gibi, aş, aş bilsen misali! Konuk takım, fizik gücü yüksek oyuncularla orta sahayı ayakta tuttu, bu alanı rahat geçti, ancak pozisyon