Şiddete karşı kamu bilincini oluşturan üç şey; devletin kararlılığı, yargının adaleti ve medyanın sorumluluğudur. Birinin eksik olduğu yerde, toplum da şiddetin seyircisi durumuna düşüyor…
1990’lı yılların ortası… Yaşlı bir adam ışıkta geçmeye çalışan bir aracın içindeki gençlere kızmış, onlar da aracın içinden inip yaşlı adamı döverek öldürmüşlerdi... Döverek birini öldürmek, öldüresiye dövmek... Dehşet vericiydi; insanlar seyretmiş, kimse yaşlı adamın yardımına koşmamıştı.
Ve geçen hafta… İşitme engelli bir genç, üniversite öğrencisi dört kişi tarafından minibüste öldüresiye dövülmüş, yine olaya kimse “müdahale” etmemişti! Haber medyada geniş yer buldu… Sosyal medyada paylaşım rekoru kırdı. Öyle ki; saldırıyı yapanlardan çok, olaya tepkisiz ve seyirci kalan yolcular daha çok kınandı: “Yazıklar olsun bu olayı seyredenlere…”, “O izleyenler kendisini adam yerine koymasın”, “Ben olsam tepki gösterirdim” “Vicdansızlar, kımıldamadılar bile!” diyerek…
Tepkisizliğe tepki duymak
Bugün insanların neye, nasıl, tepki gösterdiğini, neye duyarlı olup olmadıklarını “tıklama” rekoru kıran haberlerin içeriğine bakınca anlamak ve hatta yorumlamak daha da mümkün hale geliyor. 3. sayfa haberlerine gösterilen yoğun ilgiden de anlıyoruz ki; şiddetle beslenenleri büyük bir iştahla okuyoruz, yok edilen hayatları bilmek istiyoruz. Tepkisini göstermeyen, olayların seyircisi durumuna düşen insanlardan hoşlanmıyoruz ama “iyi insan” öykülerine de bir o kadar yabancıyız.
Sosyal medya; mağdurun yanında yer alan “duygusal” paylaşımlarla, şiddete karşı kimliğini üzerine geçirmiş gibi görünse de; şikâyete konu olan şey neyse, onun daha fazla tıklanmasını sağlamaktan öteye gitmiyor. Tepkiler ifadesini bulmadığı içindir ki gerçek hayatta genç bir çocuğun dövülmesine seyirci kalabiliyor.
Acaba toplumun güvenliğini ve huzurunu bozan olaylardaki artış, gerçekte tepkisiz bir toplumun “bilinçli” bir şekilde oluşmasının sonuçlarından biri olabilir mi? Belki de medya, internet üzerinden bu tür olaylara gösterilen toplumsal tepkinin büyüklüğünün sokağa neden yansımadığını araştırmalı. Peki, yansımalı mı? Medya bu konuda ne yapmalı? Bu soruya yanıt vermek zor.
Biri eksikse çözülmüyor
Ancak şunu söylemek mümkün: Sorunlara çözüm; gücün birleşmesinden doğar. Bu gücün bir ayağı eksik kaldığında sorunlar kendisini her defasında yeniden üretiyor. Hatırlayalım: 2011’de sokak ortasında bir kadının feci şekilde dövülmesine tepki gösteren iki araştırma görevlisi, hem saldırganlar tarafından şiddet gördü hem de kendilerini savunmak zorunda kaldıkları için ceza aldılar. Öyle ki neresinden bakarsanız bakın; mahkeme neredeyse eşi tarafından sokak ortasında dövülen kadına yardım etmeyi suç kabul etmişti. O tarihte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ‘‘Şiddete Göz Yummayın Sessiz Kalmayın” kampanyasına rağmen. Demek ki devlet kararlı olsa da medya bu tür davaların peşini bırakmasa da yargının saldırganlara haksız tahrik indirimi gibi kamu vicdanını zedeleyen kararları bu tür kampanyaları hükümsüz kılabiliyor. Toplumsal iyileşme birlikte hareket etmeye bağlıdır. Adalet hepimize lazım, bekleyip görelim…
HEM YERGİ HEM ÖVGÜ
Eskiden gündemi gazeteler yaratırdı. Ele geçirilen belgeler, kamuoyunun bilmesinde yarar görülen bilgiler, devlet bürokrasisini harekete geçirecek skandal olaylarla… Bu öneme sahip bir haber, herhangi bir gazetede özel haber bile olsa, kamu yararı varsa, o haberin izi başka gazeteler tarafından da sürdürülürdü. İstanbul’da bir hastanede beş ay içerisinde bir kısmı Suriyeli, 115 çocuğun hamile kalması gibi… Hürriyet muhabiri Dinçer Gökçe’nin hastane tarafından gizlenen bu skandalı ortaya çıkartması haberdir. Mülki İdarenin şikâyete konu olan sorumlularla ilgili soruşturma açılmasına gerek olmadığı kararına varması olayın önemini azaltmıyor. Üstelik Sağlık Bakanlığı’nın, konunun hassasiyetini dikkate alarak, olayın yeniden soruşturulması talimatını vermesi ve müfettiş görevlendirmesi olayın vahametini ortaya koyacak büyüklükte olduğunun da bir işaretiyken, medyanın olaya ilgisiz ve sessiz kalması beklenemez.
HAFTANIN FOTOĞRAFI
İnsanı anlatan en iyi fotoğraf sizi hayatla olduğu kadar kendinizle de yüzleştirendir. Evet, hayat acımasızdır, küçük bir dikkatsizlikle, her şeyinizi elinizden alabilir. Yaşlı bir adamın çaresizliğine, evinin yanmasına, kayıplarına yoksulluğuna bakıp üzülebilirsiniz de ama fotoğrafı iyi okursanız, hayata kedisiyle tutunan bir insanın önünde saygıyla eğilirsiniz…
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024