Toplumu ilgilendiren sosyal projeler, sadece ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından hayata geçirildiğinde bir habere konu olmaz, bazen bu projelerin takipçileri olarak da haberler sürdürülebilir olmalıdır.
Ocak ayında basında çıkan haberlere göre; 13 kadın öldürüldü, babasının tacizine maruz kalan bir kadın intihar etti, beş kadın tecavüz mağduru oldu, 30 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunuldu, 41 kadın şiddet gördü… Aynı tarihlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadın cinayeti ve çocuk istismarı davalarında artık “iyi hal indirimi” yapılmayacağını açıklaması ise son derece önemli bir haber. Çünkü Türkiye’de kadın cinayeti ve çocuk istismarı davalarında iyi hal indiriminin şiddet olaylarını tetiklediği artık bilinen bir gerçek…
Buna karşın şiddeti manşetine taşıyan ve her ay neredeyse benzer şiddet olaylarını sadece rakamları değiştirerek yazan medyanın önemli bir bölümünün çözüme yönelik bakanlığın söz konusu çalışmasına gerektiği gibi yer vermemesi ve yeterince değerlendirmemiş olması düşündürücüdür. Oysa Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın bazı medya organlarında yer alan açıklamaları kamu bilincinin oluşmasına katkı sağlayacak bilgiler içeriyor: Örneğin; bu yıl içerisinde bitmesi beklenen çalışma sadece iyi hal indirimine yönelik değil. Bundan böyle şiddete uğrayan anne ile çocuklar da koruma altına alınacak, şiddet uygulayan fail de öfke kontrolü tedavisine tabi tutulacak gibi… Daha da önemlisi önümüzdeki dönemde nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyeler ve büyükşehir belediyelerine de kadın konukevi açma zorunluluğu getiriliyor. Açmayana da yaptırım uygulanacak.
Etik kurallar bellidir
Toplumu ilgilendiren sosyal projeler, sadece ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından hayata geçirildiğinde bir habere konu olmaz, bazen bu projelerin takipçileri olarak da haberler sürdürülebilir olmalıdır.
Bu arada medyanın şiddet haberlerini sunuş biçimi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ilgi alanında. Bakan reyting kaygısıyla şiddet haberlerinin verilmesine karşı olduklarını RTÜK ve tüm kanalların genel yayın yönetmenleriyle bu konuda bir toplantı yapacaklarını söylüyor.
Şiddetin görüntüsü ve dili elbette denetlenmesi gereken son derece hassas bir konu… Şiddeti yok sayamayız. Ancak bu tür şiddet haberlerin nasıl verilmesi gerektiği konusunda devreye RTÜK’ü sokmak, yaptırım uygulamak yerine medyanın kendi içinde bir konsorsiyum sağlaması, iç denetimini sağlaması gerekir.
Mesele şu; on yaşında bir kız çocuğu “defalarca” gittiği okulda bir hizmetlinin tacizine uğraşmışsa ilgili kurumların öncelikli işi “Bu adam hâlâ görevine nasıl devam ediyor?” sorusuna yanıt bulmak olmalıdır, medyanın bu tür haberleri sunuş biçimi ise etik olarak tartışılabilir ancak. Çünkü mesleğin kadın ve çocuğa yönelik şiddet haberleriyle ilgili etik kuralları bellidir:
Kadınlara karşı ayrımcılığa neden olacak, ruhsal ve bedensel açıdan kadını ötekileştirecek veya rencide edecek haberlere yer verilmemesi gibi… Ya da kadına yönelik şiddeti meşrulaştıracak gerekçeler üretilmemesi, kadınların uğradığı taciz, tecavüze ilişkin haberlerde kadının kimliğinin korunması gibi. Suça itilmiş çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda da suç faili ya da mağdur çocukların kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılmamalı, fotoğraf ve görüntü kullanılmamalıdır. Cinsel saldırı mağdurlarının fotoğrafları, görüntüleri veya kimlik bilgileri de kesinlikle yayımlanmamalıdır.
BİR YERGİ
Mersin’de müftülük binasına çocuk evlendirme dairesi pankartı asıldığı iddia edilince binlerce insan sosyal medyada fotoğrafı paylaştı. Ancak üzerinde “çocuk evlendirme dairesi” yazılı pankart yaklaşık iki yıl önce protesto amaçlı olarak Mersin’de değil, Mamak’taki müftülük binasına asılmıştı. Protesto amacıyla yapılmış bir pankartı, gerçek bir olaymış gibi sunmak toplumsal gerilimi büyütmekten başka bir işe yaramaz.
BİR OKUR
Şermin Taşkaya adlı okurumuz şöyle diyor: “Adana’da ağır şiddete uğramış bir kadın, eşinin 11 aydır başka bir kadınla birlikte olduğunu, o kadından ayrılınca kendisiyle tekrar barışmak istediğini ama kabul etmediğini ve sokak ortasında eşi tarafından öldürülesiye dövüldüğünü anlattı. Basın dayağa gerekçe olarak da kadının evi terk etmesini gösteriyor. Oysa şiddetin gerekçesi olabilir mi? Ayrıca evli bir erkeğin bir başka kadınla ilişkisi ne zamandan beri kuma olarak yazılıyor? Bu kadınlar aynı evde mi yaşamış haberde belli değil. Ayrıca bir okur olarak merak ediyorum; kadına yönelik şiddet haberlerinin çoğu Adana’da diye başlıyor? Gazetecilerin, psikolog ya da sosyologların bu şehirde ne olup bittiğini araştırması gerekmez mi?
İnsanlığın fotoğrafı. Yalova’da bir kedi, sahibi yurtdışında, garajda mahsur kalmış. Yasa gereği müdahale edilemediği için kediye çevredeki vatandaşlar bakıyor; yemeği, suyu her gün veriliyor.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024