Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre; bugün ikinci dünya savaşından bu yana sığınmacı, mülteci ve zorla ülke içinde yerlerinden edinen yardıma muhtaç insanların sayısı dünya genelinde toplam 51.2 milyona ulaşmış görünüyor.
Bunlar arasında sadece mültecilerin sayısı dünya genelinde 16.7 milyon ve bunun elbette mülteci krizlerine komşu olan ülkelerin kabul ve barındırma kapasiteleri üzerinde de etkisi olacaktır.
Bir yılda 12 bin mülteci
Dolayısıyla bir savaşın bir ülkeye faturasını çıkartabilirsiniz, ülke kaynaklarının nasıl silaha dönüştürüldüğünü anlatabilirsiniz ama bir savaşın mağdurları üzerinden bu hesabı yapamazsınız.
Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Komutanı Kıdemli Albay Yavuz Geçim, sadece bu yıl yaklaşık 12 bin mültecinin yakalandığını ve bu düzensiz göçle ilgili ayda 3 milyon euro masraf yapıldığını belirtince, Milliyet Ege haberi “Mülteci ile mücadele için her yıl 36 milyon Euro’yu denize döküyoruz” başlığıyla manşetine taşıdı.
Burak Gezen imzalı haberde söz konusu parayla neler yapılabileceği ise şu sözlerle ifade ediliyor: “İzmir için orta ölçekte 4 stat; 10-12 derslikli 68 okul; 300 yataklı tam teşekkülü bir hastane yapılabilir ya da dar gelirli ailelere 1716 konut ücretsiz verilebilirdi.”
Nefret üreten söylem
Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) adına Pırıl Erçoban gönderdiği açıklamada söz konusu habere dikkat çekerek şöyle diyor:
“Haberin bu şekilde sunuluşu, ne yazık ki, insan hayatını değersizleştiren, insan hayatına karşılık maliyet hesabı yapan ve mültecilerin, düzensiz göçmenlerin insan olduğunu unutup, bazı insanların hayatlarının bir stat, bir apartman dairesine değişilebileceğini söyleyen, insan haklarına ve insan yaşam ve onuruna hiç saygı duymayan bir bakış açısının göstergesidir.
Aynı zamanda bu söylemin nefret üreten, nefret suçuna teşvik eden bir söylem olduğunun da altını çizmek gereği duymaktayız.
Son zamanlarda medyada yer alan ve özellikle Suriyeli mültecilere yönelik, bir çoğu “nefret suçu” kapsamında değerlendirilebilecek saldırılar hâlâ gündemde iken, medyanın bu suçları meşrulaştıracak, nefret söyleminin yayılmasını teşvik edecek bir rol oynamaması gerekmektedir. Bu konuda tüm medya mensuplarının azami dikkati göstermesi ve insan hakları odaklı haberciğin yayılması, haber dilinin nefret söylemi üretmemesi gerektiği açıktır. Aksi bir tutum, medyanın nefret saiki ile işlenen suçları cesaretlendirmesi anlamına gelecektir.
Maalesef, bizim söz konusu haberde gördüğümüz, bu hassasiyetler ve medyanın sorumluluğu hiç dikkate almadan kullanılan nefret söylemi ile mülteci ve göçmenlerin hayatlarına değer biçilmesi, yapılan harcamalara değmeyecek değersiz hayatlar olduğunu algısının oluşturulmaya çalışıldığı şeklindedir.
Haberin mültecileri, düzensiz göçmenleri hedef alan, insan hakları ve insan onurunu hiçe sayan sunuş şeklinin, sadece bizleri değil insan hayatı kurtarmak için arama-kurtarma görevlerini büyük fedakarlıklarla gerçekleştirdiklerini bildiğimiz Sahil Güvelik Komutanlığı görevlilerini de rencide edeceğini düşünmekteyiz.
Tüm medyanın olduğu gibi, söz konusu haberin bu şekilde yayınlanması konusunda sorumlukları olanların da nefret dili üretmeyen, nefret suçlarını teşvik etmeyen, insan haklarına, insan onuruna saygılı habercilik konusunda sorumluluklarını hatırlatmak isteriz. Milliyet gazetesinin de bundan sonra kullanılan dil hususunda gerekli hassasiyeti göstereceğini umuyoruz.”
Bilinmeyene yürümek
Mültecilerle Dayanışma Derneği’den Pırıl Erçoban’ın açıklamaları yerindedir.
Çünkü mülteci demek her şeyini kaybetmek demektir, bilinmeyen bir yolda kötülüklerin gölgesinde koşmak demektir.
Düşünün ki savaş nedeniyle her 8 Suriyeli’den birisi sınırın ötesine kaçıyor... Buna ek olarak, 6.5 milyon kişide ülke içerisinde yerinden yurdundan edilmiş durumda ve bunun yarısından fazlası ise çocuklardan oluşuyor.
UNHCR artan sayıda ailenin dehşet verici bir durumda, bitkin, korkmuş ve birikimlerini tüketmiş olarak geldiğini söylüyor. Birçoğu bir yıl ya da daha fazla süredir kaçmaktalar. Dolayısıyla bir mültecinin trajedisini “ona harcadığımız parayla kaç bina yapabileceğimiz”i hesaplayarak değil, savaşın faturası üzerinden anlatmak daha doğru olurdu.