Yeni medya düzeninde hâlâ yanıt aranan sorulardan biri şu: Mobil ağlar, geleneksel medyanın dönüşümü için altın bir fırsat mı, yoksa baş edemeyeceği kadar büyük bir tehdit mi?
Geleneksel medya sektörü bir yandan mevcut okur / dinleyici / izleyici kitlesini elde tutmaya çalışırken, bir yandan da kendisini besleyecek yeni tüketici ve gelir kaynaklarının arayışında. Dolayısıyla yeni medya düzeninde hâlâ yanıt aranan sorulardan biri şu: Mobil ağlar, geleneksel medyanın dönüşümü için altın bir fırsat mı, yoksa baş edemeyeceği kadar büyük bir tehdit mi?
Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Bölüm Başkanı İsmail Hakkı Polat son birkaç yıldır başta gazeteler olmak üzere geleneksel medyanın tüm mecralarında dijitalleşmenin etkilerinin hissedildiğini, sosyal medyanın çeşitliliği ve etkileşimle yeni kuşağın ezici çoğunluğunu adeta hipnotize ederek gazete, radyo ve televizyonlarla ilişkisine zaman ve olanak tanımadığını hatırlatıyor ve şöyle diyor:
“Aslında geleneksel medyanın söz konusu yeni kaynak arayışındaki en büyük engel, sektörün kendi köhneleşmiş zihniyetinde. Oysa dönüşüm yolculuğundaki NY Times, Guardian, WSJ, FT gibi başarılı dijitalleşme örneklerinde söz konusu güvenilirlik kağıttan değil yapılan yayıncılıktan kaynaklanmakta ve bu gazeteler güvenilir yayıncılığı başta Yeni Medya olmak üzere tüm mecralarda doğru konumladıkları için emeklerinin karşılığını alabiliyorlar. Rakamsal bir örnek vermek gerekirse; Türkçe dahil dünyada sekiz dile çevrilerek satılan Bloomberg BusinessWeek dergisinin haftalık 1 milyon olan kağıt tirajı, web ve mobil ortamlarda ayda 42 milyon internet kullanıcısı civarında seyretmekte.”
Üç temel kavram
“Bunun için medya kuruluşlarının öncelikle Yeni Medya’yı iş sürecinin odağına oturtmaları ve bunu zihniyet olarak başarabilenlerin de hemen akabinde üretim, dağıtım ve yönetim süreçlerini üç temel kavram üzerinden dijitalleştirmeleri gerekiyor: İçerik, ağ ve veri. İlk aşamada geleneksel yolla ürettikleri içeriği artık dijital formatta üretmeleri, ikinci aşamada ise söz konusu içeriği dijital ağlar üzerinden zaman-mekan sınırı tanımaksızın dağıtımı sayesinde geniş kitlelerle buluşturup etkinleştirmesi ve nihayet üçüncü aşamada dijital ağlardan topladıkları iş süreciyle ilgili tüm veriyi anlamlandırarak tüm süreci etkin biçimde sevk ve idare etmeleri; böylelikle içeriğin veriye göre yeniden tasarımı, üretimi, revizyonu ve hatta kişiselleştirilmesi, dijital mecraların performanslarına göre satış-pazarlama stratejilerinin geliştirilmesi ve daha geleneksel medya iş sürecinde yer almayan birçok yenilikçi yaklaşım.
Kuşkusuz genç kuşağın yıkıcı yeniliklerle dolu yeni medya inovasyonları karşısında, enerjisi ve motivasyonu giderek azalan geleneksel medyanın tek başına böylesi radikal bir dönüşümü başarabilmesi zor. Başarının anahtarı ise, medya sektörünün telekom ve bilgi teknolojileri oyuncularıyla kuracağı ilişkiler ve yaratacağı sinerjilerde.”
BİR ÖVGÜ BİR YERGİ
En değerli habercilik haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan insanların davalarının takipçisi olmaktır. Kaybolan kızının hesabını sorabilmek için dört yıldır hukuk mücadelesi veren bir babanın acısına ortak olmak gibi. Gökçer Tahincioğlu’nun “4 yıl 4 ay geciken adalet!”i böyle bir haber. Baba Şakir Bakan’ın “trafik kazası” diye kapatılmak istenen kızının dosyası için devletin kurumlarından, çocuğu kaçırmakla, fuhuşa sürüklemekle suçlanan sanıklara, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan gelen avukat desteğinden, adliyenin kapısında bekleyen kadın örgütlerine kadar kaleme alınmış dört dörtlük bir haber.
İsa gibi suyun üzerinde yürümeye çalışan papaz Jonathan Mthethwa’yı timsahların yediği haberi Independent gibi ciddi haber sitelerinin yanı sıra Türkiye medyasının gazete ve haber sitelerinde de yer buldu. Genç bir gazeteci adayı Tuveyç Timur söz konusu haberin doğru olmadığını, ilk iddianın aylar önce National News Bullutin isimli yabancı bir hiciv sitesinde yayımlandığını, daha önce de bir papazın timsahlar tarafından yendiğini iddia eden benzer bir hikayenin 2016 yılında edaily isimli bir internet sitesinde yer aldığını söylüyor.
15 bini aşkın gönüllü kadrosuyla, 46’dan fazla ülkede faaliyet gösteren Yeryüzü Doktorları’nı duymuşsunuzdur. Somali, Nijerya, Yemen gibi kuraklık, yoksulluk ve iç karışıklıklar sebebiyle açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan bölgelerde insanların yardımına koşuyorlar. Bir deri bir kemik kalarak açlıktan ölmek üzere olan insanlar için verilen mücadeleyi görüntülediler ve o kareler “Dünyanın İyiliği” adlı fotoğraf
sergisine dönüştü. Bu sergi insanlığın dramını tek bir fotoğrafla bile anlatmanın ne kadar mümkün olduğunu ortaya koyuyor.