15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimini tankların önünde durarak, altında ezilerek, üzerine çıkarak önleyen halkın ortak toplumsal refleksi; darbeden değil, seçilmiş hükümetten yana olduğu içindir ki, demokrasi nöbeti tutanların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Çünkü artık hepimiz biliyoruz ki; toplumsal anlamda bir yapının kendisini yeniden tanımlayabilmesi için mutlaka ötekine de ihtiyacı var. Siyaset bir eksikle de olsa birbiriyle uzlaşıyor. Partilerin tabanları da bir araya gelerek tek bir bayrak altında her gece nöbet tutuyor.
Tam da bu nedenle; devletin ele geçirilen kurumlarının yeniden inşasını sağlamak, darbecileri yargı karşısına çıkartmak ve hep beraber yaşadığımız bu travmayı bir an önce atlatabilmek için medyaya büyük sorumluluk düşüyor.
Buna rağmen, yabancı basın bile darbe teşebbüsünde bulunan darbecilerin para kaynaklarını araştırırken, darbe teşebbüsüne ilişkin onca soruya yanıt aramayı bir tarafa bırakan bazı gazeteciler birbirlerini hedef gösteren habercilik anlayışını sürdürüyor. ‘OHAL uygulamalarını darbeden daha beter’ diye yorumlayarak cesaretli olmayı akılcı ve soğukkanlı olmaya tercih etmekle kalmıyor kamuoyunu korku ve endişeye sürüklüyor.
Jean-Paul Sartre “Bulantı” romanında şöyle der: “Günce tutmanın en tehlikeli yanı budur: İnsan, her şeyi büyütmeye, tetikte durmaya, doğruları durmadan zorlamaya kalkar...”
Oysa gazetecilik meslek ilkelerinin birinci maddesi ‘doğru habercilik’ üzerinedir: Doğrular ise temennileriniz ya da öngörüleriniz üzerinden şekillenmez. Bu nedenle özellikle hatırlatmak isterim: haberleri zorlamayın. Bu aynı zaman da hepimizin sınavıdır. Dürüst olun, adil davranın, gerçeği yazın, sorgulayın ve sadece bilgiyi paylaşın.
Hal böyleyken; darbecilere yönelik operasyonların, tutuklamaların, gözaltında yaşananların, daha da önemlisi hukuka uygunluğun takipçisi olmak, siyasetin uzlaşma dilini kullandığı böyle hassas bir dönemde bir gazeteci için yapması gereken en doğru iştir.
Bunu yapmayıp olasılıklar üzerinden korku ve endişeleri derinleştirmeye çalışmak, bu topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Suçluyla suçsuzu ayıramıyorsunuz demektir. İddianameyle sanıkları örtüşmeyen yeni bir Ergenekon ve Balyoz benzeri davalar yaratmanın, öç almanın peşinde sürükleniyorsunuz demektir.
Gündemi önüne geçilmiş darbe haberleriyle zorlamayın. Zorladığınızda abartırsınız, abarttığınızda yalan söylemeye başlarsınız.
İnsanların yaşadığı travmayı iyileştirici mahiyette haberlerin de önünü açın.
Soruşturmaları, gözaltına alınanları, tutuklananları devletin yeniden yapılanmasını titizlikle takip edin ama gücü zaafa uğratan, yönlendiren , bilgilere itibar etmeyin. Gördüğünüz fotoğrafların arkasını iyi okuyun. Küresel haberleşme araçlarıyla bilgiye erişim ve bilgiyi yaymak kolaylaştıkça, sosyal medyada manipülasyon, dezenformasyon ve bilgi kirliliğinin yaygınlaştığını unutmayın.
Daha da önemlisi okurun doğru ve güvenilir kaynak arayışına, analitik ve sorgulayıcı tüketim ihtiyacına yanıt verin.
Bir toplumun yeniden inşasında, özellikle yazılı basının meslek ilkeleriyle uyumlu haberciliğinin ne anlam ifade ettiğini iyi düşünün.
Ve hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerini haber yapmadan önce kendinize not düşün:
“Geldiğimiz noktada eskiden şunu dedik, bunu söyledik demenin anlamı yoktur. Bundan sonra önümüze bakmanın zamanıdır. 15 Temmuz’u bir milad haline dönüştüremezsek yazıklar olsun bize...”