Türkiye’nin ‘geçmiş’ tarihi; bir dönem devletin her olayda bir ‘İngiliz parmağı’ aramasına medyanın da neredeyse her olayı eninde sonunda ‘derin devlet’e bağlamasına neden olmuştur. Ancak geldiğimiz nokta daha vahim. Bir dava dosyasında, bir bürokratın, bir kurumun adı mı geçiyor! Bir gazeteci bu davaları hiçbir yere bağlamadan “olduğu gibi” haber yapsa bile, gelen tekzipler genellikle medyanın “karalama kampanyası” yürüttüğü yönünde... Elbette medyanın ‘karalama kampanyası” sicilinin temiz olduğu söylenemez. Ancak yapılan her haberi, haber yapan her gazeteciyi ve gazeteleri bu şekilde suçlamak adaletin terazisini de yanıltmak demektir.
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 2010 KPSS davasıyla ilgili haberimize gönderilen tekzip bunun son örneği. Mahkeme; 52’si tutuklu 230 sanık hakkında 2010 KPSS sonucuna göre atanan sanıkların görev yaptıkları kurumlara yazı yazarak maaş bilgilerini isteyince Milliyet haberi “Usulsüz atananların maaşı incelenecek” başlığı ile verdi. Türker Karapınar’ın haberinde, davanın “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)” kapsamında hazırlanan iddianamesinde yer alan sanıklardan Prof. Dr Şerif Ali Tekalan, Fatih Üniversitesi Rektörü olarak geçiyor.
‘Maksadınız habercilik değil!’
Fatih Üniversitesi Rektörlüğü adına Avukat Yüksel Çora; Milliyet’e gönderdiği açıklamada şöyle diyor: “Haberinizde ‘tutuklama kararı verilen isimler arasında Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan da var’ şeklinde ifade edilmişse de Şerif Ali Tekalan 18.11. 2015 tarihinde üniversitedeki rektörlük görevinden alınmıştır. Bu durum üniversitenin resmi internet sitesinde ilan edildiği halde haber içeriğinde rektör olduğu şeklinde haber yaparak bu kişiyi üniversiteye karşı algı oluşturma ve karalama kampanyasına malzeme yapma uğraşı maksadın habercilik olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Haber hürriyeti boyutunu aşmış, kamuoyu nezlinde müvekkilimi suçlu ilan ederek aynı zamanda mahkûm etmeye matuf müvekkilimin hak ve hürriyetini ve de manevi dokunulmazlığını hedef almıştır. Söz konusu haberde yer alan asılsız ve gerçek dışı ifadeler iddialar ve suç isnadı basın ahlakı ve çalışma prensipleriyle hukukun genel ilkelerine aykırı olduğu gibi aynı zaman da sorumlu habercilik anlayışı ile de bağdaşmamaktadır.”
Muhabir: İddianamede geçiyor
Haberi yapan arkadaşımız Türker Karapınar gönderdiği açıklamada şöyle diyor: “Haberimizde savcılığın devam ettiği soruşturmada usulsüz şekilde atanan KPSS adaylarıyla ilgili kamu kurumlarına ihbar mahiyetinde yazılar yazdığı, ancak Tekalan’ın üniversiteye usulsüz atanması gibi bir iddiaya yer verilmediği de açıktır... Haberimizde Tekalan’dan Fatih Üniversitesi Rektörü sıfatıyla bahsedilmiş olması da tamamen savcılık tarafından hazırlanan iddianamede yer verilen ifadelere dayanmaktadır.”
Hukuk dili bu olursa
Ombudsman Görüşü: Gazetemize gelen tekzipte Prof. Dr Tekalan’ın artık rektör olmadığını belirtmek yeterliyken, haberde Tekalan hakkında iddianamede yer alan iddiaların birine bile yer verilmemişken, mahkeme kararıyla ilgili bir haberi, bir hukukçunun “... Haberde yer alan asılsız ve gerçek dışı ifadeler iddialar ve suç isnadı” olarak tekzip etmesi düşündürücüdür. Bu haberi gazetenin ‘karalama kampanyası’nın bir parçası olarak görmesi de... Bir mahkeme kararıyla ilgili haberi böylesine bir önyargıyla tekzip ediyorsak, bu aynı zaman da basına olan inancın nasıl yok olduğunun da bir göstergesidir. Bu sadece Milliyet açısından değil, Türkiye medyasının da üzerinde düşünmesini gerektirecek öneme ve büyüklüğe sahiptir.
SEDA SAYAN REKLAMI
Bursa 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir inşaat şirketinin yöneticileri ’Kira öder gibi ev sahibi olacaksınız’ vaadi ile 217 kişiye senet imzalatıp dolandırdıkları iddiasıyla yargılanıyor. Mahkeme 6 sanığın dolandırıcılık suçundan 217 kez cezalandırılmasını isteyince bazı ajanslar, haberi “Seda Sayan reklamlı dolandırıcılık davası karar aşamasına geldi” başlığıyla geçti.
Seda Sayan’ın avukatı müvekkilinin adı geçen firmanın reklamlarında oynadığı iddiasının tamamen yalan ve iftira olduğunu, Sayan’ın hayatı boyunca hiçbir inşaat şirketinin reklamlarında oynamadığını belirterek şöyle diyor: “Müvekkilimin adının dolandırıcılık yapan bir şirketle anılması hiç kimse tarafından kabul edilemez nitelikte olup kişinin manevi varlığına ağır hakaret içermektedir.”
Ombudsman Görüşü: Bazı gazete ve internet sitelerinde yer alan haberlerin dili çok çelişkili. Yargılanan inşaat şirketi yöneticileri dolandırdıkları kişilere “Sizi Seda Sayan’ın reklam filminde mi oynatacağız” demişler yoksa Seda Sayan’lı bir reklam filmini mi izletmişler belli değil. Sayan’ın adı bu davaya nasıl konu olmuş ne haberlerden ne de avukatının açıklamasından anlaşılmıyor. Dolayısıyla Sayan’ın avukatı haklı olabilir ancak bu durumda da gazetelere tekzip göndermeden önce söz konusu sanatçının adını kullanan şirkete dava açması gerekmez mi?