Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Deprem konusunda; ortak bilinç yaratmak, olası sorunları gündeme getirmek, uzman görüşlerine yer vermek basının sorumluluk alanına giren meselelerdir.

Resmi rakamlara göre; 17 bin 840 kişinin öldüğü, 43 bin 953 kişinin yaralandığı, 285 bin konutla 40 binden fazla işyerinin hasara uğradığı 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden 18 yıl geçti. Bu süre boyunca medya hep aynı şeyleri yaptı: Kayıplarımızı andı, yeni bir felaket olasılığını, zamanını, büyüklüğünü, sonuçlarını tartıştı; bilinçli miyiz, hazır mıyız, dayanıklı mıyız gibi sorulara yanıt aradı. Marmara’da olası bir depremi, bilimsel veriler ışığında sayısız felaket senaryolarıyla ya gazete sayfalarına ya da ekranlara taşıdı.

Haberin Devamı

Bir senaryoya göre; İstanbul’da depremde 35 bin insan hayatını kaybediyor, 200 bin kişi yaralanıyor, 80 bin ev harabeye dönüyordu. Bir başka senaryoya göre de 625 bin insan hayatını kaybediyor, yüzde 50’si kaçak, yüzde 40’ı ömrünü tamamlamış, yüzde 27’si acilen yıkılması gereken binalardan oluşan ve altyapı sorunları bulunan bir şehri yerle bir ediyordu.

Kamuoyunda endişeye yol açan ürküten senaryo, korkutan senaryo çoktu. Biri “Fay Adalar’da kırılacak, büyüklüğü en fazla 7 olacak, tsunami dalgasının boyu 2 metreyi aşmayacak” derken, bir diğer senaryo “7.2 büyüklüğünde bir depremle 10 metre boyunda dalga oluşacak” diyordu.

Peki, medya endişeye yol açmamak için akademisyenlerin felaket senaryolarından kaçınmalı mı? Elbette hayır. Kamuoyunun deprem bilinciyle hareket etmesinde bu haberlerin önemi büyüktür. Ancak biliyoruz ki; akademisyenlerin görüşleri çoğu zaman “abartılı” bir şekilde medyada yer bulurken, ihtimaller üzerinden değerlendirilirken ciddi “hesap hatası” içerebiliyor.

Mesafeli durulmalı

Farklı kurum ve kuruluşların bilimsel veriler ışığında hazırladığı felaket senaryoları büyüklük, yer, zaman gibi konularda farklılaşsa bile ortak noktaları kaçak yapılaşma, altyapı sorunları ve deprem bilincinin maalesef İstanbul’da yeterince oturtulmamış olması... Dolayısıyla depremle ilgili ürküten senaryolar bir gazeteci için aynı zamanda yığınla soruyu da beraberinde getirmeli.

Haberin Devamı

Medyada deprem ve felaket senaryoları

Deprem stratejisi, eylem planları ne durumda, bina yönetmeliği ya da kamuoyunu depreme hazırlamak için belediyelerin başlattığı çalışmalar sürüyor mu, 18 yıl önceki olası felaket neden hâlâ felaket olarak karşımızda duruyor, halen başaramadığımız ne? Çünkü ulaşım yapılarının, barajların, tarihi eserlerin depremde nasıl bir tepki vereceğini hâlâ bilmiyoruz. Dere yataklarını yerleşime açan imar uygulamalarını, bunun altyapı sorunlarını, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikleri, deniz dolgu alanlarını da...

Medya doğru dürüst incelemeden, neyin ne olduğunu açıklığa kavuşturmadan, bilim adamlarının her depremi kendi tezlerini doğrulamak için bir vesile olarak kullanmasına izin vermemelidir. Uzmanların depremle ilgili tahminlerinden çok bu raporlarda yer alan işaret ettikleri tehlikelere ve eksikliklere yer verilmeli, bu yerel yönetimlerin dikkatine sunulmalıdır. Toplumu doğrudan ilgilendiren, tahmini zor bir doğal felaketle ilgili medya kamuya karşı sorumlu yayıncılık yapmalı, bilimsel gerçekliği deforme eden bilim adamlarının uluorta demeçlerine, konuyu magazinleştirecek, bilimsel yeterlilikleri olmayan ya da konunun uzmanı olmayan görüşlere mesafeli davranmalıdır.

Haberin Devamı

Medyada deprem ve felaket senaryoları

Bir övgü

“Koloni” belgeseliyle dikkat çeken yönetmen Gürcan Keltek’in ilk uzun metrajlı filmi “Meteorlar”; günümüzün Sinemacıları (Concorso Cineasti Del Presente) bölümünde yarıştığı, İsviçre’de düzenlenen Locarno Film Festivali’nden iki ödülle döndü. Medyanın habere gereken ilgiyi göstermemesi üzüntü vericidir ancak internet haber sitelerinde, sosyal medyada gerek Keltek’in başarıları gerekse filmleri hakkında sayısız haber ve yoruma yer verilmesi ve paylaşılması umut vericidir.

HAFTANIN FOTOĞRAFI

Savaşın en çok çocukları vurduğu bir dünyada Halepli Nur Setut’un anne ve babasından öğrendiği karatenin dünyaya barış getirmesi umuduyla... Savaş alanlarında kurgulanmış her fotoğraf barışın da kurgulanması içindir... Çünkü karate bir dövüş sanatı değildir, aksine hiçbir silah kullanmadan kişinin kendini savunma sanatıdır...