Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla yapılan operasyonlarda tutuklanıp sonra serbest bırakılan Reza Zarrab’ın uygulanan ambargoyu delmek, dolandırıcılık ve kara para aklamak iddiasıyla ABD’de gözaltına alınması ülke gündemine oturunca medya uzun süredir olduğu gibi iki kampa ayrıldı. Haberin yansımasından sonra medyada türlü senaryolar üretildi.
Zarrab’ın ABD’de gözaltına alınmasını bir taraf, olayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye yapacağı ziyaretle ilişkilendirip gözaltı girişiminden iktidar değişikliğine kadar vardırdı.
Diğer taraf ise Zarrab’ın göz altına alınmasını Türkiye’ye karşı bir darbe girişimi olarak değerlendirmeye başladı.
Milliyet ise geleneksel çizgisine uygun olarak her iki tarafta da yer almadı. Fırsattan istifade hemen harekete geçen medya tetikçileri ise Milliyet’in haberi kullanmadığını iddia edecek kadar hayal mahsulü bir kampanya başlattılar.
Gerçek şu ki, Türkiye’de medyanın tamamı ABD’nin 2015’ten beri Zarrab hakkında delil topladığı, savcının iddianameyi mahkemeye tutuklanması istemiyle önceden sunduğu ve 19 Mart’ta Miami’de gözaltına alındığını olaydan 4 gün sonra 22 Mart gece yarısı öğrenebildi.
Türk basının hemen kamplaşmaya ve bu olay üzerinden hesaplaşmaya yöneldiği bu haberin geliş ve işleniş biçimiyle ilgili olarak Milliyet yazı işlerinin verdiği bilgi özetle şöyle:
“Haber yazı işlerine gece yarısını geçtikten sonra ulaşmış ve teyit edildikten sonra yetiştiği saat itibariyle Milliyet’te yer almıştır. Birçok gazetede gece yarısı itibariyle haberi yetiştirememiş veya hiç kullanmıştır. Ertesi gün ve izleyen günlerde savcının iddianamesinde öne sürdükleri Milliyet’te tüm detayıyla yer aldığı gibi diğer gazetelerde yer almayan yeni hususlar da araştırma sonucu gazetemizde yayımlanmıştır.
Ertesi gün ise Avrupa’nın başkenti Brüksel’de 34 kişinin yaşamını yitirdiği, 180 kişinin yaralandığı terör saldırıları olmuştur. Havaalanı ve metroda Belçika’nın tarihinde ilk kez bu çapta büyük ve kanlı terör eylemi yapılmış ve neredeyse bütün Avrupa’da hayat felç olmuştur. Bu saldırı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gündemin ilk sırasına oturmuştur. Milliyet bu haberi Türkiye’deki şehit ve terör ilintili haberlerle birlikte tam sayfa olarak okuyucularına tüm ayrıntılarıyla duyurmuştur. Aynı gün Zarrab haberi de yine birçok gazeteden çok daha fazla detay bilgilerle iç sayfalarımızda işlenmiştir. Keza olayın Türkiye’de duyulduğu andan itibaren her gün teknik olarak daha hızlı davranabilen Türkiye’nin de en büyük, Avrupa’nın üçüncü büyük haber sitesi milliyet.com.tr’de yer almıştır. Gazetemizin başyazarı dâhil bütün yazarları da köşelerinde haberi yorumlamışlardır.
Dolayısıyla Milliyet’in haberi kullanmadığı iddiaları asılsızdır.
Haberler üzerinden başka hesaplaşmalar yapmaya yönelen medya kuruluşları ile Milliyet’i birbirinden ayırmak gerekir. Milliyet’i medyada kamplaşmada bir tarafa itmeye, objektif habercilik anlayışından uzaklaştırmaya çalışanların gayreti bilinen bir durumdur. Bir de uzun yıllar Milliyet’te çalışmış sonra yolları ayrılmış ve gazetecilikten çok kişisel hırslarıyla hareket edenler husumetle kaleme sarılmış ve tetikçiler kervanına eklenmişlerdir. Oysa kendi işlerine baksalar ve onu en iyi şekilde yapmaya çalışsalar bu duruma düşmezler.
Milliyet ekolünden yetişenler, mensuplarımızın husumetle kalem oynatmadık-larını, kişisel davalarına haberi ve gazeteyi alet etmediklerini ve asla tetikçilik yapmadıklarını bilirler. Milliyet’in ilkesi kamuoyunu doğru bilgilendirmek, haberleri doğrulattıktan sonra vermektir. Milliyet’in gündem oluşturulan haber kapasitesi, özel haber yeteneği, televizyon ve haber sitelerinin alıntılarından da görüleceği gibi en çok taktir toplayan yanıdır.”
Ombudsman’ın görüşüKamuoyunu ilgilendiren bir haberi hiç görmezseniz bu bir gazetecilik ayıbıdır, bunu tartışabilirsiniz. Haberi çarpıtır, sansür ya da manipüle ederseniz bunu da eleştirebilirsiniz. Manşetin seçilmesi, birinci sayfanın düzenlenmesi haberlerin hangi sayfada nasıl değerlendirileceği editoryal bir tercih olduğu gibi her gazetenin gece yarısından sonra haber yetiştirmekle ilgili teknik olanakları farklıdır. Bunu meslektaşlarımız bilir, okurlar ise bilemezler. Bu itibarla okurlardan gelen eleştiri ile meslektaşlardan gelen fırsatçı karalama kampanyalarını birbirinden ayırmak gerekir. Okurlarımızın yönelttiği eleştiriler anlayışla karşılanmalıdır. Bazı okurlarımızın söz konusu haberi birinci sayfadan manşet veya büyük bir haber olarak yer almasını beklemeleri kendileri açısından haklarıdır.
Ancak Milliyet’in haberi görmediği iddiası haksız ve gerçek dışıdır.
Peki nasıl oluyor da Milliyet’in detayıyla, haber ve yazarlarıyla işlediği bu haber yok sayılabiliyor, böyle bir algı yaratılabiliyor? Bu algıyı meslektaşlarımız yaratıyor. Yıllarca çalıştıkları gazeteyi, yargılayarak, suçlayarak, parmak sallayarak, gazete çalışanlarını hedef haline getirip gönüllü tetikçilik yapıyorlar.