Münir Özkul için tören düzenlendiği saatlerde, sosyal medya onun tiyatro ve sinemaya katkılarını paylaşmak yerine, “Birikmiş kira borcunu ya da hastane masraflarını kimin ödediği” bilgisini paylaşıyordu...
Doğu toplumlarında “acıma” duygusu marazidir. Bağışta bulunur, yardım eder, iyilik yapar ancak bütün bu yapılanlar, büyük bir gürültüyle dile getiren kesim için, aynı zamanda “var olma” nedeni sayılır. Dolayısıyla iyi niyetle yapılsa da sunuş ve dile getiriş biçimi çoğu kez “onur kırıcı” bir şekilde tezahür eder.
İstanbul’da hayata veda eden Türk tiyatro ve sinemasının duayen isimlerinden Münir Özkul için tören düzenlendiği saatlerde, sosyal medya onun tiyatro ve sinemaya katkılarını paylaşmak yerine, “... birikmiş kira borcunu, kendisine kimin nasıl ev aldığını ya da hastane masraflarını kimin ödediği” bilgisini paylaşıyordu. Özkul ailesi bütün bu iddiaları reddettiğinde ise sosyal medyada bu bilgiler bir yazar adıyla açılan bir sitede 71 bin 753 paylaşım ve 8 bin yorumla paylaşım rekorunu çoktan kırmıştı.
İddiaların yalanlanmasını bir tarafa bırakalım. Diyelim ki bu bilgiler doğru. Peki, bir insanın birinin yaptığı yardımseverliği överken, yardım gören insanları ya da ailelerini teşhir ederek utandırmaya hakkı olabilir mi? Kamu yararı bunun neresinde? Buradan nasıl bir sonuç çıkartacağız… Paylaşılan bilgi ibretiâlemlik bir durum mudur? Yani bakın “…sanata sahip çıkmayan, değer vermeyen bir ülkede sanatçılar bile başkalarının yardımına muhtaç hale geliyor” diyebilmek için midir? Ya da bizde de hayırsever insanlar var demek için midir?
Ahlaken tartışmalı bir konu
Öyleyse bunu anlatmanın çok daha farklı yolları olmalı. Bir sanatçının 20 tiyatro oyunu, 220 film ve 10 dizide aldığı rolleri, ödülleri, oyunculuğunu bir tarafa bırakıp, ekonomik durumunu konuşmak en azından ahlaken tartışmalı bir konudur. Ünlü insanların da özel hayatı, lekelenmeme hakkı vardır ve sadece yaşayanlar için de değildir. Üstelik Özkul ailesi yıllar önce Kültür Bakanlığı’nın iğreti bir ifadeyle yaptığı “muhtaç yardımı” parasını onur kırıcı bulduğu için reddetmişken, daha da önemlisi sosyal medyada paylaşım rekoru kıran bu iddiaları ailesi yalanlamışken, bir sanatçının ekonomik durumu biyografisinin “tamamlayıcı” unsuru sayılabilir mi?
Uluslararası Haber Ombudsmanları Örgütü onur üyesi ve Toronto Üniversitesi’nde Gazetecilik üzerine dersler veren Öğretim Üyesi Jeffrey Dvorkin bir sanatçının ekonomik durumu ile ilgili bu tür bilgilerin haber olarak değil, dedikodu olarak ifade edilebileceğini söylüyor.
Güzel olan, Türkiye medyasının özellikle gazetelerin tutumu da bu yönde oldu. Sosyal medyada hoyratça paylaşılan bu “dedikodu” habere itibar etmedi. Bazı gazeteler de sadece iddiaların aile tarafından yalanlandığı bilgisine yer vermekle yetindi.
Burada sorun; sosyal medyanın kamuoyunun duygusal patlamalarına “hizmet” ederken, empati yapma yeteneğinden yoksun olması… Bu yüzden de, karşısındaki insan açsa acıyor, işsizse acıyor, çaresizse acıyor, hatta sayısız ödülleri başarısı var ama çok para kazanamıyorsa yine acıyor. Herkes kendi içinde “muhtaç” durumda olanlardan bir “öteki” yaratmış... Bir öteki diğer ötekine acıyor... Oysa sadece “yalan yanlış” bilgileri paylaşarak değil, ‘inciterek” de insanların anısı lekelenebilir, başarısı gölgelenebilir… Bir sanatçının biyografisinin bütününü yorumlarken elbette maddi olanaksızlıklarını, hangi koşullarda yaşadığını zaman içinde anlatabilirsiniz ama sanatçının daha cenazesi kalkmadan bütün hayatını “yardıma muhtaç sanatçı” olarak yorumlamak ayıp… Mahremiyet dediğimiz şey aynı zamanda utandırmamaktır…
BİR YERGİ
Medyada bazı yazım hataları genellikle dikkatsizlikten kaynaklanır. Ancak bir paragraf içerisinde sayısız hata yapıyorsanız bu tamamen bilgisizlikten kaynaklanıyor demektir. Örneğin, “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” oyunu Haldun Taner’e ait, Haldun Dormen’e değil! Bunu da Haldun Dormen değil, Haldun Dormon olarak yazarsanız bu ne oyunu ne de oyunun yazarını tanıyorsunuz demektir. Bir gazeteciyi başarılı kılan bilgi birikimidir…
BİR ÖVGÜ
Sağlık konusu, kamuoyunun en çok ilgi gösterdiği haberlerdir. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Naşide Gözde Durmuş’un kanser ve antibiyotik direnci gibi dünyayı tehdit eden sağlık problemlerine yönelik çözümler üretmesi gibi... Durmuş, vücuttaki bakterilerin yok edilmesi için bir saatlik bir ilaç tarama testiyle başarı hanesine bir imza daha attı. Daha önce de kişinin kanser olup olmadığını anlayabilen bir cihaz geliştirmiş, pahalı ve uzun testlere gerek kalmayacağını ispatlamıştı… Medyanın bu tür çalışmalara yer vermesi sağlık konusunda bilinçli bir toplumun oluşmasına da önemli bir katkıdır.
HAFTANIN FOTOĞRAFI
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024