Bir insanın kendine yönelik cinsel bir eyleminin tıbbi bir müdahaleyle sonuçlanması bizi ilgilendirir mi? Ya da şöyle soralım: Medyanın özellikle imam olduğuna vurgu yaparak, tıbbi bir müdahale gerektiren durumunu ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşılmasında ne gibi bir yarar görüyorsunuz? Peki hastanın bilgilerini basına teşhir edenler hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığını merak ediyor musunuz?
Bir olay; halkın sağlığını ve güvenliğini tehdit ettiği ölçüde haberdir... Hasta mahremiyetinde ise gizlilik esastır. Bir insanın tıbbi müdahaleye maruz kaldığı olay genel ahlaka uymuyor diye kamuoyunda teşhir edilemez, alay konusu yapılamaz. Dolayısıyla kamuoyuyla paylaşılmaması gereken bir olay, insanın mahremiyetini hedef alıyorsa, bu durum sadece meslek etiği ya da hukuku açıdan değerlendirmez. Medya aracılığıyla yaratılan toplumsal algının, olası trajik sonuçlarını da hesaba katmanız gerekir.
***
Fakat görünen o ki; haber kültürü zayıfladıkça, dedikodu haberciliğimiz giderek yaygınlaşıyor. Küçük kasabalarda; kahvehanelerde başlayan, mahallere ‘bilgi’ gibi yayılan, sonrasında cinayetlere, intiharlara neden olan dedikoducular gibiyiz. Bu yüzden bazı haberler çirkindir; Bir kamu görevlisinin hasta haklarının ihlal edildiği gerçeğini bir tarafa bırakıp, olayın içeriği çirkindir, ele alınış biçimi çirkindir, sunumu ve sonrasında yapılan yorumlar nedeniyle çirkindir… Bir imamın kendine yönelik cinsel bir eyleminin tıbbi bir müdahaleye maruz kalmasının, Milliyet dahil medyada geniş yer bulması gibi...
Bunu haberleştirmek insanın mahremiyetine tecavüz etmektir. Bunu ayrıntılarıyla yazdığınızda hem meslek etiğini çiğnersiniz, hem hukuki yaptırımlarını hiçe sayarsınız, hem de insan haklarını zedelersiniz. Sosyal medya başta olmak üzere bu konu üzerinde yapılan argo yorumların ağırlığı, imamın kendine yönelik cinsel eyleminden daha çirkin, daha kaba ve insanlık dışıdır. Çocuklarını, ailesini yok saymaktır. Yarın bu insanın özelinin böylesine teşhir edilmesinin sonuçları o kişinin intiharına kadar uzanırsa, bundan başta medya olmak üzere hepimiz sorumlu oluruz.
***
Bir insanın tıbbi bir durumu dolayısıyla hastaneye başvurmasının nedenleri onun görevinden alınmasına neden olmuşsa, bir gazeteci öncelikle şu soruların yanıtlarını bulmalıydı:
Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nde hastanın kişisel bilgisinin basına sızdırılmasının suç değil mi? Suçtur.
Bu suç kimler tarafından, hangi amaçla işlenmiştir? Bu suçu işleyen hastane personelinin ya da diğer kimselerin hukuki ve cezai sorumluluğunu nedir?
Medyada bir kişinin özeline yapılan bu linç eylemi insan hakkı ihlali midir değil midir?
Yaşanan hak ihlalinin özellikle kamuda çalışıp farklı cinsel pratiklere sahip olan kişilerin hastaneye başvurmasının önüne geçer mi geçmez mi?
***
İstanbul Tabip Odası, İnsan Hakları Komisyonu geçeceği inancında… Komisyon imamın tıbbi bir durumdan dolayı hastaneye başvurduğunu, hastanın kişisel bilgisinin basına sızdırılmasının suç olduğunu, soruşturmanın ve neden görevden alındığını gerçekte bilmediğimizi, öyle olsa bile kişinin kendi vücudu ile ilgili bir tasarrufu nedeniyle hastaneye başvurmuş olmasının görevden uzaklaştırılmasına gerekçe yapılamayacağını belirtiyor. Medya bu açıklamalara da yer verdi. Ancak imamın kimliğini yeniden teşhir edip, fotoğraflarını da yayımlayarak...
Ö zel yaşam dediğimiz şey hoşlanmadığımız düşünceleri ve eylemleri de kapsar ve insanların bu nedenle ‘lekelenmeme hakkı’ vardır. Ahlakı normlara uymuyor diye bir insanın özelini özellikle mesleğini teşhir ederek haberleştirmeye çalışmak, gerçekte o meslekle ilgili de bir algı yaratma çabasıdır. Medya bundan vazgeçmek zorunda... Bu tür haberler bumerang etkisi yapar, bir gün döner sizi de en özelinizden vurur...