Türkiye’de gazetecilerin her birinin kendi kişisel tarihi, mesleki birikimi; sadece basının değil, aynı zamanda ülke tarihinin de özetidir. Meslekte 65. yılını dolduran Altan Öymen bu tarihin en önemli tanıklarından...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği yerel medya seminerinde Öymen soğuk savaş yıllarından bugüne uzanan gazetecilik anılarını anlattı. 1950’li yılların Türkiye’si... Yirmi yedi yıl süren bir iktidar değişikliği... İsmet Paşa’lı yılların ardından Bayar-Menderes dönemi... Ordu dâhil, her yerde “değiştirme” operasyonları ve sonrasında gelen darbe yılları...
En zor koşullarda, her türlü baskıya rağmen sürdürülen gazetecilik!
Öymen özellikle mesleğe olan inancını yitiren gazetecilere kısaca “Geçmişi bilmek, geleceği anlamak” diyordu...
Bugün medyada yaşananlar da aslında tarihin tekerrür etmesinden başka bir şey değil...
Medyada kuşak farkı
Belki dün, bugünden daha kötüydü ama bugünü dünden daha kötü gösteren şey mesleğe olan inancımızın kalmamasıyla ilgili olabilir mi?
Seminerde TGC Başkanı Turgay Olcayto ve TGC Etik Kurulu Başkanı Altan Öymen daha önceki yıllarda da gazetecilere ‘gazetecilik faaliyeti dışında’ bir takım suçlamalar yöneltildiğini, açılan davalarla, tutuklamalarla gazetecilerin nasıl baskı altına alındıklarını hatırlatıyor. Ama bir şey daha hatırlatıyorlar: o dönemde mesleğe olan inanç ve dayanışma ruhunu.
Dolayısıyla aslında hangi koşullarda gazetecilik yaptığınızın önemi yok. Türkiye basın tarihinin dünü, daha sert, daha acımasız ve baskıcı göründüğü halde; bugün geleceğiyle ilgili endişeye kapılan gazetecilerin sayısının giderek artmasının nedenlerini bazı meslektaşlarım bu mesleğe olan inancın yitirilmesi ve meslektaşlar arasında derin kutuplaşmalar olarak açıklıyor. Birbirlerine yönelik ağır suçlamalar nedeniyle bu dayanışma ruhunun olmaması
Öyle ki; bugün, hiçbir dönemde olmadığı kadar çok, kendi içinde umudunu yitirmiş, ‘travmatik’ bir duruş sergilemekle kalmıyor; bu mesleğin artık bittiği, yapılamadığı duygusunu bir virüs gibi etrafa yayıyoruz.
Bir gazetecinin mesleğine olan inancını yitirmesi, O’nu öldürmenin en kestirme yoludur...
Medya ağır yaralı
Bu ruh hali kendiliğinden oluşmadı elbette...
Bilançomuz ağır: “Son bir yılda 31 gazeteci tutuklandı. 7 binin üzerinde gazeteci işsiz bırakıldı. 8’i yabancı olmak üzere 100 gazeteci ve basın çalışanı gözaltına alındı. 27 olayda 17 medya organı akreditasyon uygulamalarına maruz kaldı. 200’ün üzerinde haber sitesine erişim engellendi. Çok sayıda gazeteci fiziksel ve sözlü şiddet gördü. Yapılan haberler, yazılan yazılar çok sayıda davanın konusu oldu...” diyerek...
Üzücü bir tablo... Üstelik uluslararası meslek kuruluşlarının basın özgürlüğü sıralamasındaki düşüşlerimize Freedom House listesi “özgür değil” diyerek son noktayı koydu... Yazılarında sık sık “Basın özgürlüğü denilen şey, ülkenin demokrasi dolayısıyla medeniyet düzeyini belirleyen en önemli ölçülerden biridir...” diyen Altan Öymen’in bize özetlediği gazetecilik serüveni içerisinde bile böyle bir tablo yoktu.