Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

O gün hiçbir şeyden haberi olmayan birisi Cemal Reşit Rey’in çıkışına gelseydi ne düşünürdü acaba… Hüzünlü ve mutlu bir kalabalık. Gözler çoğunlukla yaşlı ama yüzlerde heyecanlı bir gülümseme. Galiba en önemlisi insanlar birbirinin gözüne bakıyor. Hep bir ağızdan şarkı söylemenin böyle bir etkisi var, hep beraber bir şey yapmayı iyiden iyiye unutan insanlar üzerinde. Hele bu şarkı “Dostların arasındayız / Güneşin sofrasındayız” diyorsa. Hele yıllarca bu şarkıya ve o akşam dinlediğimiz bütün şiirlere ses veren insanın bize el sallayan silueti gözümüzün önündeyken.

Haberin Devamı

Şiirler bir insanın sesine, bedenine ne kadar yakışabilirse o kadar yakışıyordu, Genco Erkal’a. Hele Nâzım Hikmet, hele Bertolt Brecht. Şiir dinlemeyi sevin sevmeyin, bir kere Genco Erkal’ı izlediyseniz sahnede, o şiirleri kendi kendinize okurken de onun sesi gelir kulağınıza. Ben hep üzülmüşümdür onu sahnede hiç izlememiş ve artık izleyemeyecek olanlar için, çünkü anlatılmaz bir şeydi. Yıllardır onunla aynı sahneyi paylaşan yol arkadaşı, oyuncu Tülay Günal, Ayşen Güven’le olan röportajında “Genco Abi’nin oyunculuğu kimseye benzemiyordu. Bu kadar ‘sahici bir illüzyon’ yaratan bir aktör görmemiştim,” diyor, tam da bu duygudan söz ediyorum.

Ama bir teselli; 2024 Temmuz’unda kaybettiğimiz Genco Erkal’ın kendisine uzun tiyatro serüveninde en çok yoldaşlık eden iki yazarı; Nâzım Hikmet ve Bertolt Brecht’i buluşturduğu ‘Güneşin Sofrası’ bir kez daha ‘Dostlar’ını ağırlıyor. Yıl 2016’ydı, Erkal “Güneşin Sofrasında Nazım ile Brecht” adlı oyunu uyarlamış, yönetmiş ve Tülay Günal ile birlikte oynamıştı. Yıl 2025, oyunun adı “Güneşin Sofrasında Nâzım, Brecht ve Genco”. Ustasının mirasını yeniden hayata geçirirken yönetmenliği de üstlenen Tülay Günal, sahneyi bu kez Dostlar Tiyatrosu’nda “Yalınayak Sokrates” oyununda rol almış olan Yurdaer Okur’la paylaşıyor.

Seyirciyle ilk kez 27 Şubat’ta Cemal Reşit Rey’de buluşan (devamı gelecek) “Nâzım, Brecht ve Genco”, her şeyden önce ölümsüz yazarların dünyaya, düzene, baskıya, zorbalığa, zulme, iktidar hırsına, savaşa, barışa dair ne yazık ki hiç eskimeyen sözlerini ustaca bir kurguyla sunan bir metne sahip. Üzerine inşa edilen müzikal dünya çok etkileyici. Cem Karaca, Fazıl Say, Hanns Eisler, Hasan Yükselir, Kurt Weill, Tarık Öcal, Timur Selçuk, Yiğit Özatalay, Zülfi Livaneli’nin eserlerinin yer aldığı gösterinin müzik direktörlüğünü “Ben Bertolt Brecht”ten itibaren Genco Erkal’la pek çok kez çalışan Yiğit Özatalay üstleniyor. Piyanoda Özatalay, klarnet ve alto saksofonda Çağdaş Engin, viyolonsel ve vokalde Deniz Doğangün, davul ve glockenspielde Mustafa Kemal Emirel var.

Haberin Devamı

Oyunculuk kadar şarkıcılıkta da yetenekli Tülay Günal her anına hâkim olduğu metinle sahnede seyirciyi de önüne katarak ışıklı bir su gibi akıyor. Ustasının bayrağını devralan Yurdaer Okur’un büyük bir yükün altına elini koyduğu muhakkak. Genco Erkal’ın bu cümlelerle kulaklara yer etmiş sesinden, vurgularından olabildiğince uzaklaşması güzel olur.

Dekor tasarımı Selen Erkal’ın, ışık tasarımı Kemal Yiğitcan’ın, kostümler Özlem Kaya’nın, koreografi Zeynep Tanbay’ın imzasını taşıyor. Sahnede gördüğümüz merdiven, aksesuarlar hep Genco Erkal’ın kullandığı parçalar. Bu işe elini atan herkes hayatta onun yolunun kesiştiği insanlar. Bir tek kendisi eksik demeye dilim varmıyor, çünkü değil. İki oyuncunun birlikte okuduğu eşsiz “Masalların Masalı” şiirinde Nâzım Hikmet’in dediği gibi* olmuyor, kendisi gitse de sureti duruyor suda. Genco’nun da Nâzım’ın da Brecht’in de.

Haberin Devamı

★ Suyun şavkı vuruyor bize

Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze…

Önce kedi gidecek,

kaybolacak suda sureti.

Sonra ben gideceğim,

kaybolacak suda suretim…