Kardeşlik ilginç bir müessese. Ortak bir geçmişin, ortak bir çocukluğun var, benzer kurallarla / değerlerle büyütülmüşsün, hayatının temellerinin atıldığı evdeki ilk müttefikin o. Bir gün gelecek o yıllarını bilen, o ‘seni’ tanıyan tek kişi olacak. Tek teyit mercii, çocukluğunun.
Bu tabii aynı zamanda hassas noktasını bilip yaralamayı en iyi bildiğin kişi olduğu anlamına da geliyor. Bir arkadaşım “hoyrat davranabildiğin en yakının” gibi bir tanım kullanmıştı, hoş olmamakla birlikte gerçeklik payı yüksek. Çünkü biliyorsun ki ne olursa olsun, o senin için orada olacak. Ayrıca yine aynı sebeplerden yaralanırsan neyin iyi geleceğini de o bilecek.
Son günlerde peş peşe kardeşlik ilişkisini odağına alan bir film bir de oyun izledim, sırlarını yavaş yavaş açmak, insanı tam güldürürken tutup sarsmak ve çıktıktan sonra da uzun süre meşgul etmek gibi bir ortak özellikleri vardı. Bir de ilginç şekilde, her ikisinde de kız kardeşi Hazal Türesan oynuyordu. İlki, Vuslat Saraçoğlu’nun İstanbul Film Festivali’nde seyirciyle buluşan 2023 yapımı filmi “Bildiğin Gibi Değil”. Bir sene geçti, bu senenin 25 Nisan’ında gösterime girecek film ama bu arada çeşitli şehirlerde ekip katılımlı gösterimleri oluyor, belki birini yakalarsınız.
“Bildiğin Gibi Değil”in birbirinden son derece farklı yapı ve düşünce tarzlarına sahip üç kardeşi Tahsin, Yasin ve Remziye (Serdar Orçin, Alican Yücesoy, Hazal Türesan) babalarının ölümüyle Tokat’ta doğup büyüdükleri evde bir araya geliyorlar. Çocukluk travmalarının deşildiği, bazı sırların ortaya döküldüğü, gözyaşlarıyla kahkahaların iç içe geçtiği birkaç gün geçiriyorlar birlikte. Kardeşliğin o kendine has karmaşık yapısı ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi, zaten Vuslat Saraçoğlu’nun da Remziye gibi iki abisi var ve o ev de kendi büyüdüğü ev diyor, “Bildiğin Gibi Değil”in diğer bilinmeyenlerini başka bir yazıya bırakıyorum.
Hazal Türesan’ın Yiğit Sertdemir ile birlikte oynadığı Kumbaracı50 – Vigor Sanat yapımı oyun “Salıncak” ise sadece ortak bir geçmişi değil ortak bir bugünü de paylaşan, dış dünyadan neredeyse tamamen yalıtılmış ‘güvenli’ alanlarında birbirlerine ve rutinlerine bağlı şekilde yaşayıp giden iki kardeşin; Bahar ve Kerem’in hikâyesini anlatıyor. Oyun başlayıp da ikisinin küçük hayatlarının tamamının sığdığı oturma odasına buyur edildiğimizde dünyayla baş etmekte zorlanan bir abi ve onunla ilgilenmeyi görev edinmiş vefalı bir kız kardeş var karşımızda. Öyle düşünüyoruz en azından. Hikâye adım adım açıyor kendisini, dengeler yavaş yavaş değişiyor, bazen başa dönüyor, bir o yana bir bu yana salınan bir salıncak gibi. Seyirci de bu büyümeyi başaramayıp birbirine tutunarak hayatta kalmış iki kardeş için gitgide tekinsiz hale gelen atmosferde onlarla beraber bir yolunu kaybedip bir buluyor.
Oyunun yazarı ve yönetmeni Gülhan Kadim, Kumbaracı50 ve Altıdan Sonra Tiyatro’nun kurucularından. Yıllarca iyi oyunculuğuyla tanıdığımız, yakın dönemde de parlak bir yönetmen ve en sonunda da oyun yazarı olarak karşımıza çıkan bir tiyatro insanı. Fazla ipucu vermek istemiyorum, karakterlerinin zenginliğiyle, ‘normal’ ya da ‘hastalıklı’ diye yaftalayacağımız durumlar arasındaki çizginin belirsizliğini göstermekteki başarısıyla çok etkiledi beni metin. Seyirciyi de bir salıncağa koyup gördüğü her şeye inanmakla hepsinden şüphe etmek arasında bir ileri bir geri sallayan, “şimdi size acayip bir ters köşe yapacağım” diye altını çizmeden şaşırtan bir oyun. Yiğit Sertdemir ile Hazal Türesan abi – kardeş dinamiğini tutturmakta çok başarılılar, sakin ve abartısız oyunculuklarıyla bu şaşırtıcı hikâyeyi inandırıcı kılıyorlar.