DEĞERLİ okuyucularım, Genelkurmay Başkanı Başbuğ son açıklamaları ile sorunların ne denli tehlikeli bir “sath-ı mail”e girmiş olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu. Kendilerini eleştirmek için bazı köşe yazarlarının ortaya attığı fikirlerin, batı kaynaklarından alınmış tercümeler olduğunu örnekleri ile söyledi. Silahlı kuvvetlerin sabrını, yasa sınırları içinde, taşma noktasına getiren olayları ve arkasındaki sistematik yapıyı ben de geçmişte defalarca yazdım:
12 ve 16 Nisan 2009 yazılarımdan:
“Bir ülkeyi zayıflatmanın, güçten düşürmenin en etkili yöntemi onu bir arada tutan ‘fikirleri’ ve ‘kurumları’ zayıflatmaktır. Son yıllarda Türkiye’deki güncel olaylara bakınız, ülkemizin en temel ideolojileri ve önemli demokratik kurumları yıpratılmıyor mu?
- Öncelikle Türkiye’nin temel kuruluş ideolojilerinin ana mimarı olan Atatürk’ün bizzat kendisi yıpratılıyor. Bu iş, sokak, cadde ve havaalanlarından Atatürk isminin, okullardan Atatürk resimlerinin kaldırılmasını istemeye kadar varmadı mı?
- Ulusalcılık, ulus devlet kavramı yıpratılmaktadır. Türkiye’de Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran tüm Türkiye halkını kapsayan, farklı ırk ve etnisiteden gelen tüm vatandaşları bir araya getiren ‘ulusalcılık’ kavramı, bilinçli olarak Batı’nın ‘nasyonalizm’ kelimesi imiş gibi tanıtılıyor. Hâlbuki ‘Nasyonalizm’, Faşizm ve Nazizm’i çağrıştıran bir kavramdır. Atatürk’ün ulusalcılığı birleştirici, Batı’nın nasyonalizmi ayrıştırıcıdır. Birbirlerinin karşıtıdırlar!
- Laiklik açıkça yıpratılmaktadır. Laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devletin din kuralları ile yönetilmemesi için ortaya çıkmış bir ‘demokrasi gereği’ değildir. Batı’da laiklik, dinlerin devleti paylaşamamasından, kanlı mezhep savaşlarından sonra, bölünmeleri ve kanı önlemek için kabul edilmiştir. Bugün ülkemizde ise laiklikle ilgili hangi noktaya geldiğimiz Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile sabittir.
- Yargı: Ne yazık ki yargı bugün gerek devlet büyüklerinin ağzından, gerekse kendi içine sızmış az sayıda mensubunun kamu vicdanını isyan ettiren uygulamaları dolayısı ile yıpranmakta, güven yitirmektedir.”
(......) Aynı gerçek, özerk üniversiteler ve demokrasimizin korunmasında ‘son çare’ konumunda olan silahlı kuvvetlerimiz için de geçerlidir. ”
10.4.2008 tarihli bir başka yazımdan:
“Bizim birçok yeni liberal aydınımız, kendi tezlerini savunmak için hala Türkiye’yi de şeriatı da yarım tanıyan Solana’ların, Lagendjik’ların, Rehn’lerin bizimle ilgili art niyetli sözlerini kendilerine şahit gösteriyorlar!
Biz ne zaman ‘kopyala yapıştır’ entelliğini bir kenara bırakıp, kendi mantığımızı, kendi muhakememizi kullanabileceğimiz bir eğitim seviyesine ulaşacağız?”
Batılıların kendi şartlarında ortaya attıkları, birçok kere kendi ülkelerinde bile uygulamadıkları fikirleri tercüme edip savunan yarı aydınlarımızın ülkemizin geldiği bu üzücü noktayla ilgili büyük veballeri var, değerli okurlarım.