Hafta başı HT Spor’da bir programda çok kısa anlattık, keyif alarak okuyacağınız hikâyeyi. Yayın sonrası izleyenlerden çok mesaj aldık; hikâyenin uzun hali rica edildi. İzleyenin ricasını emir kabul ederek!
Plastik topların futbol oynamak, futbolcu olmak isteyenlerin hayalini süslediği yıllar, Şahin ile Mustafa Çakır kardeşler Trabzonspor’un idmanını izlemeye gider. İdman sahası (1970-1980) “Karayollarının altı” denilen, bugün ‘Ahmet Suat Özyazıcı Tesisleri’nin olduğu yerdi.
Toprak idman sahası denize komşu olduğundan, Trabzonspor’un toplarından biri her daim olduğu gibi soluğu Karadeniz’de alır.
Şahin, Mustafa’dan yaşça büyük olduğu ve yüzmeyi daha iyi bildiği için karadan uzaklaşmakta olan meşin yuvarlağı, o gün azgın dalgalarıyla mesaide olan Karadeniz’in kucağından alarak kimseye bir şey demeden, topu göstermeden alıp eve götürür.
İdman bitimi malzemeci topları saydığında bir eksik olduğunu anlar ama iş işten geçmiştir artık.
Futbol oynama aşkıyla, futbolcu olma hayaliyle yanıp tutuşan kardeşler o topla futbola
Uğurcan Çakır, Piotek’ten gol yememeye yeminliydi adeta! İlk yarının hemen başında Piotek’in deyim yerindeyse boğayı yere serecek, isabet edeni devirecek kafa topuna öyle bir uçuş yaptı ki, izleyenler izlemeyenlere THY’nin en büyük rakibinin Trabzonspor kaptanı Uğurcan Çakır’ın olduğunu söyleyebilirler!
Ya ikinci yarının hemen başında yine Piotek’in ayağından çıkan penaltı vuruşuna yaptığı çifte kavrulmuş kurtarışına ne demeli? Trabzonspor kaptanı önce soluna kedi çevikliğiyle zıpladı, sonra da sekip rakibin önüne düşen topa panter kesildi!
Trabzonspor aleyhine verilen penaltıya bir parantez açmak gerekirse; oyuncuların kramponlarının ucunun birbirine değmesi bir yana, Umut Güneş, Trabzonsporlu oyuncunun rüzgarından etkilenmiş olacak ki yuvarlandıkça yuvarlandı. Trabzonspor maçlarında alışık olduğumuz için penaltı verilmesine çok da şaşırmadık, alıştık artık!
Açıkçası kaptan şampiyon oldukları sezondan kesitler sundu. Ne diyelim Allah nazardan, sakatlıklardan korusun!
Leyla’nın Mecnun’a, Ferhat’ın
Nam-ı diğer kaptan Dozer Cemil, 15 Mart 2003’te ayrıldı aramızdan. Ölüm yıldönümü bugün. “Öldü” denildiğine bakmayın, Trabzonsporluların kalbinde yaşıyor, yaşatılıyor… O başkaları gibi binaya-arsaya-yata-kata değil; adamlığa, Trabzonsporluluğa yatırım yapan örnek bir sporcu, örnek bir spor adamı, örnek bir aile reisi idi. Memur ve işçinin maaş aldığı gün vermişti son nefesini, Trabzonspor’un 1 liraya ihtiyacı olduğu dönem eşinin altınlarını bozdurup Trabzonspor’a veren adam, akşamüstü evine uzanan yolu tek başına adımlarken…
Eski şanı-şöhreti olsaydı sokakta tek başına yürümez, bordo-mavi renkler için atan yorgun kalbi durduğunda yanında mutlaka birileri olurdu! Hey gidi Dozer Cemil… “ Ben Trabzonspor’un kaptanıyım, başka takımın formasını giyip, başka bir kaptanın arkasından sahaya çıkmam” diyerek, resti çekendin! Başkaları Trabzonspor’dan kazandığının fazlasını verirken, teklif edilen paranın miktarına bakmayıp “işinize bakın” diyen yine sendin!
Kutsal forma içinde
Deplasmanlarda yokları oynuyorlar, orayı anladık da evinde bu kadar kötü, vurdumduymaz futbol da ne demek oluyor? Kime karşı; matematiksel olarak şansı olsa bile, ligde kalması mucizelere bağlı Hatayspor’a karşı. Tıpkı 1996 yılının nisan ayında Trabzonspor’un küme düşen Vanspor’a yenilmesi gibi, dün gece de Hatayspor’a mağlup oldular. İki maçın farkı; Vanspor maçında kaçan pozisyonların sayısı belli değildi, Hatayspor karşısında bir, iki pozisyon vardı, başka da hiçbir şey yoktu.
Hafta içi yaptığı basın toplantısında ‘Hüseyin’i devre arası isteyen takım olmadı’ diyen Şenol hoca, maça Hüseyin’i sağ bek oynatarak başladı. Kimsenin istemediği ve de maç eksiği olan Hüseyin ile maça başlamak? Hem de atletik oyunculara sahip rakibe karşı! Adama sorular, Ozan ne güne duruyor?
Mendy ile Okay’ın yan yana oynatılması? Sahanın en iyisi Zubkov’un oyundan alınması gibi.
İlk yarı oynanan oyun, futbolu yazanları mezarında ters döndürmüştür! Ara ki Trabzonsporlu oyuncuları bulasın, tanıyasın? Zubkov ve Batagov’un
Şehirde günlerdir nefesler tutuldu. Heyecan gün geçtikçe önce çevre il ve ilçelere, sonra ülkenin hemen her yerine sis dumanı gibi yayılmaya başladı.
Dünyanın birçok yerinde ikamet eden Trabzonsporlular da maçın oynanacağı günü, saati iple çekmeye başladılar.
Zira yediden yetmişi sezon başından bu yana işleri yolunda gitmeyen Trabzonspor hayli üzmüş, hiç değilse gençlerle teselli bulmak, gençlerin alacağı sonuçla mutlu olmak, geleceğin Trabzonspor’unu şimdiden görmek isteyen Trabzonsporluların bazıları tribünde, bazılarının gözü ekranda, bazılarının kulağı Trabzon’da idi.
Maçtan birkaç gün evvel telefonda konuştuğumuz Trabzonspor U19 takımının teknik direktörü Eyüp Saka, Atalanta’nın çok iyi takım olduğunu, kontrollü, sabırlı oynayacaklarını, ne olursa olsun bu sezon üzgün olan Trabzonsporluları mutlu edeceğini” söylerken, birkaç gün sonra oynayacakları maçı konuşurken yaşıyordu adeta.
Tribünler yetmişli, seksenli yıllarda olduğu gibi,
Konyaspor’dan kaç oyuncu Trabzonspor’da oynayabilir? Bir ya da bilemedin iki.
Trabzonspor’dan her oyuncu Konyaspor’da oynayabilir mi? Lami cimi yok hemen hepsi oynar. O anlamda kadro değeri, kadro kalitesi olarak iki takım arasında o kadar fark var ki; gece ile gündüz gibi.
Karşılaşma öncesi birileri Konyasporlu oyunculara ‘bir puana razı mısınız?’ diye sormuş olsaydı, Allah bin bereket versin diyerek, öperek başlarının üstüne koyardı. Zira Trabzonspor’un son haftalarda gözle görülen, skora yansıyan yükselişi vardı ki, doğal olarak sırayı deplasmanda alacakları sezonun ilk galibiyetine getirmeleri gerekirdi, bekleniyordu da…
Gel gör ki Trabzonsporlu oyuncular koca bir saati çöpe attılar. Futbol demek için bin şahit gerek! Ne bir organize atak var ne göze hoş gelen pas oyunu var, kısaca futbol adına hiçbir şey yoktu, pozisyonu mercekle arasanız bulamazdınız!
Bordo-mavililer harç bitti yapı bitti anlayışıyla, Konyaspor gücü dahilinde mücadele etti, oynamaya çalıştı.
Böyle bir karşılaşmayı para vererek izleyenler
26’ncı dakikada net penaltısı verilmeyen Trabzonspor, ilk golü bulana dek uzaktan vitaminsiz şutlarla Çaykur Rizespor kalesini yoklamış olsalar da, golü ön alanda yaptıkları baskı sayesinde Lundstram’la bularak, adeta ekmeklerini taştan çıkardılar!
Açık konuşmak gerekirse, bu kadar etkisiz bir Çaykur Rizespor’u kimse beklemiyordu. Koca ilk yarı Trabzonspor kalesine bir kez dahi gidemediler desek abartmış olmayız. Gerçi ikinci yarıda da benzer oyunu oynadılar ya, orta hakem Ümit Öztürk’ün uydurma bir penaltısı vardı hepsi o kadar. O pozisyon halı sahada yapılan turnuva maçlarında verilmiş olsa; hakkı yenenler tarafından kızılcık çubuğuyla cadde, mahalle, sokak arası kovalanırdı! İşin garip olduğu kadar şaşılacak tarafı; Trabzonspor’un vermediği penaltısına itiraz eden bordo-mavili oyunculara VAR’ı işaret edercesine kulaklığını göstermesi ayrı bir komedi türü idi; güler misiniz, ağlar mısınız?
Trabzonspor durmadı ama, ne olur ne olmaz düşüncesiyle ikiyi hatta üçü bulup rahatlamak istedi. Haksız da değillerdi hani, zira
İlk 15 dakika sezonun kısa bir özeti gibiydi; defans arkasına atılan uzun bir topla rakibin kaleci Uğurcan ile karşı karşıya kalması. 12’nci dakikada birçok maçta olduğu gibi, Trabzonspor’un kaptanı gereğini yaparak, Trabzonspor’u mağlup duruma düşmekten kurtardı.
Bordo-mavililerin ilk 15 dakika ve son 15 dakikada oynadığı oyuna bakarak, izleyenlerin skoru tahmin etmeleri için kâhin olması gerekirdi! Zira ilk 15 dakika Trabzonspor’un pozisyonu yoktu, son 15 dakikada puan da kaybedebilirlerdi.
Trabzonspor adına ilk yarı her şey önce Zubkov’un sahneye çıkıp biz ‘sazı’ diyelim, siz ‘kemençe’ deyin, eline alıp oynamasıyla ve de arkadaşlarını oynatmasıyla başladı. Başrollerde Banza ve Vişça’nın eşlik etmesiyle; bir dakikada iki gol buldular bulmasına, hatta ikinci yarıya da golle başlayıp üçlediler ama, Trabzonsporlular devamı karla karışık gelir mi diye beklerken, son bölümde buz gibi havada boncuk boncuk terlemişlerdir!
Hakkını teslim edelim Zubkov’un. Trabzonspor’un, yukarılarda puan kaybeden takımlara biraz daha yaklaşması