Katılırsınız, katılmazsınız “Yaşadığınız coğrafya kaderinizdir” diye bir söz var. Genellikle negatif anlamda kullanılır ve tüm felaketler doğaya yüklenir. Oysa bizleri asıl üzen yaşanan doğal felaketlerden daha çok ihmallerden, denetimsizlikten ve açgözlülükten kaynaklanan acılar. Onlar da yaşadığımız coğrafyadan daha çok bizlerle ilintili!
Uzmanlar, içinde bulunduğumuz yüzyılın “Felaketler Yüzyılı” olacağını ısrarla hatırlatıyor. Hem de çok uzun zamandır!
Bu yüzden başta depremler olmak üzere felaketlerle yaşamayı öğrenmek zorundayız.
Rahmetli Ahmet Mete Işıkara’nın sık sık altını çizdiği bir söz vardı:
”Depremler değil, ihmaller öldürür!..”
Deprem ve diğer felaketler, dünyanın her yerinde yaşanıyor. Yaşanmaya da devam edecek.
Felaketlerin boyutları aynı olmasına rağmen, yaşattığı yıkım ve acılar onlarda daha az, bizde çok daha fazla ise bir değil bin defa düşünmek zorundayız…
Felaketler Anayasası!
Depremden sel taşkınlarına, salgın hastalıklardan yangınlara, toprak kaymalarından fırtınalara kadar öylesine acı tecrübeler yaşadık ki tüm bu felaketler bize çok şeyler öğretti.
Yaşanmış ve yaşanacak felaketlere yönelik öyle bir “Felaketler Anayasası” hazırlayalım ki acılar ve zararlar minimuma insin. Bu anayasanın delinmesine de asla müsaade etmeyelim.
Bu o kadar zor mu?
Konulacak kuralların ağırlığı, yaşadığımız ya da yaşayacağımız acılardan çok daha fazla mı?
Elbette hayır.
Peki o zaman daha neyi bekliyoruz?..
Yaşadığımız acılar, çektiğimiz çileler, uğradığımız zararlar yetsin artık!.. Felaketler sonrası gösterdiğimiz duyarlılığı, kaynaşmayı, empatiyi, paylaşımı ve en önemlisi de bir millet olmayı felaketler öncesinde de göstersek yeter de artar…
Riskli kentler!
Başta İstanbul olmak üzere risk altındaki tüm kentlerimizde hiç zaman kaybetmeden tüm önlemler elbirliği ile alınmalıdır.
En zor günlerimizde can simidi olan kurumlarımızın başında okullar, hastaneler, camiler, valilik, belediye, sanayi ve ticaret odaları gibi sivil toplum örgütleri geliyor. Deprem bölgelerine gidip gördük ki onlardan pek çoğu ayakta değildi! En acı olan da buydu. Deprem gece değil de okulların, camilerin, devlet dairelerinin dolu olduğu bir anda yaşansaydı, sonuç ne olurdu?..
Van depreminde olduğu gibi o en zor şartlarda Hatay’da da Mustafa Kemal Üniversitesi,TED Koleji ve ayakta kalan diğer okullarımızın çabaları asla unutulamaz. O zor koşullarda yaşamın devam etmesi için olağanüstü çaba gösterdiler. Eminim ki diğer kentlerimizdeki öğretim kurumları da bu misyonlarını fazlasıyla yerine getirdiler. Bu yüzden tüm yapılar çok sağlam yapılmalı ama okullar ve diğer cankurtaran kurumlar, felaket sonrası günler de düşünülerek çok daha sağlam ve fonksiyonel yapılmalıdır…
Ne olur artık telafisi mümkün olmayan benzeri acılar yaşanmasın!
103 milyar dolar!
6 Şubat depreminin yaşattığı acıların yanı sıra ekonomimize verdiği zararın 103 milyar dolar olduğu söyleniyor. “Keşke o para deprem öncesinde harcansaydı” diye karalar bağlıyoruz.
Madem ki bu konuda alacağımız dersi aldık, daha büyük felaketlere neden olacağına kesin gözüyle bakılan olası Büyük Marmara Depremi için dün yapmadığımızı, bugün niye yapmıyoruz?
“İstanbul yıkılırsa, Türkiye yıkılır” diye birbirimizle didişme yerine farklı konulardaki ayrışmaları, en azından bu konuda bir kenara koyup neden çare üretmiyoruz?.. Amaç üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi? Birbirimizi yemek için harcadığımız enerjiyi, en olmadık yerlere harcadığımız kaynakları, her felaketten sonra yaraları sarma konusundaki ruhu artık iş işten geçmeden en doğru şekilde kullanalım.
İstanbul yıkılırsa, bu sadece ekonomik yönde olmaz! Hangi kentli olursanız olun İstanbul’da canı ciğeri yakınları olmayan var mı? Her ocağa ateş düşecektir. Bunu öngörüp önlem almak varken neden hala bekliyoruz? Bu süreci öyle ya da böyle geciktiren, engelleyen, sorumluluklarını başkasına havale eden ya da öncelikle ele almayan her kim varsa bunun vicdani sorumluluğunun çok büyük olduğunu asla unutmamalı.
Özetin özeti: Felaketlerle mücadele sadece birilerinin değil hepimizin görevi. Başkalarından beklediklerimiz kadar kendi yapmamız gerekenleri de zamanında ve en iyi şekilde yerine getirelim. Getirelim ki bir de onun için kahrolmayalım!..
Özay Şendir
Hem aday hem başkan olunur mu?
7 Şubat 2025
Zafer Şahin
Hatay’ın gümrükte unutulan ambulansları
7 Şubat 2025
Abdullah Karakuş
Yeni şehirler, yeni yaşamlar, yeni umutlar
7 Şubat 2025
Mehmet Tez
Z kuşağı, popüler kültür ve siyaset
7 Şubat 2025
Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)
Gelecekler, geliyorlar derken işte geldiler!
6 Şubat 2025